Kapıdan girer girmez ‘‘Mutfağın nerede?’’ dedi. Sessizce gösterdim. Kedi önde, ben arkada mutfağa yöneldim.Mutfak dolaplarının birinin kapağı kırılmış tarafımdan duvara dayanmıştı, yani yakalanmıştım, bu yüzden biraz utandım, önünde durup beceriksiz hareketlerle o sevimsiz görüntüyü kapatmaya çabaladım. O ise oralı olmadı, elindeki o kocaman çantanın içindekileri boşaltmaya koyuldu. İçinden neler mi çıktı?6 şişe şarap ve sekiz kadeh.- Bütün bunları içecek halimiz yok ya! diyecektim.Vazgeçtim.O zaten beni dinlemiyordu...O, birer birer şarapları açarken benim de, birbirine değdirdikçe inanılmaz ahenkli sesler çıkaran farklı büyüklüklerdeki o kristal kadehleri yıkamamı istiyordu.*Amsterdam'dan çıkıp gelmiş çoook eski bir arkadaşımdı...Asıl mesleği klinik psikolog.Bütün dünyayı dolaşıp üniversitelerde dersler veriyor, müthiş yerler görüyor, müthiş şeyler öğreniyor ve öğretiyor.Ama kafayı şaraba takmış.İçmeye değil...Bu konuda bilgi sahibi olmaya.Ve kendisini bir şarap uzmanına dönüştürmüş.Neredeyse ‘‘degustatör’’ olacak.Hiç üşünmeden, evimde kristal bardaklar olmadığını tahmin ederek ve benim şarap konusunda sıkı bir cahil olduğumu varsayarak, ki doğru, malzemelerini alıp onca yıl sonra bana ‘‘prezantasyon’’a gelmiş.İyi etmiş.Bana havasını attı...Ben de ondan aldığım bilgilerle size hava atıyorum.*Girizgah konuşmalarını yaparken şaraplar mutfak tezgahında havalandırılmaya bırakılmıştı. Meğer öyle yapılırmış. Onlar kendi halinde havalanırken o da bana havalı havalı anlatıyordu:- Dünyada en çok şarap üreten ülke zannedildiği gibi Fransa değil İtalya. Ama biz şimdi Fransız şaraplarından söz ediyoruz. Fransa'da esas olarak şarap üreten 3 bölge var.a) Bordo (Bordeaux) ve civarıb) Burgoyn (Bourgogne) c) Ve Rön (Rennes) Vadisi.*Bu iş çok ince işmiş.Bir şarabın oluşumunda toprağın çok büyük bir önemi varmış biiir... Bulunduğu yerin eğiminin çok önemi varmış ikiii. Elbette ki ne kadar güneş gördüğünün ve özellikle Eylül ayında oraya ne kadar çok yağmur yağdığının da. Ne kadar yağmur yağarsa o kadar tadı azalırmış. Yağmur yağmayan bir Eylül ayında toplanan üzümlerden yapılan bir şarap çok daha konsantreymiş.Ben bütün bunları dinlerken ve fosur fosur sigara içerken, o yeteri kadar havalandığına karar verdiği şarap şişelerinden birini eline alıp havaya kaldırıyor. Ve diyor ki:- Bu arada şişesine bakınca şarabın nereden geldiği anlaşılır. Mesela bu elimdeki bir Bordo şişesi, neden mi? Çünkü omuzlu! Ama bu (bir başka şişeye el atıyor) bir Burgoyn şişesi, neden, çünkü omuzları yok. Bu da, bir Rön vadisi şarabı şişesi. Omuzları hafif...Kırk yıl düşünsem bir şarap şişesinin omuzuna bakmak aklıma gelmezdi!O söyleyince baktım... Gerçekten doğru, şarap şişelerinin de omuzları varmış ya da yokmuş. Ama mesele sadece şarap şişelerinin bedenlerinden ibaret değil!*Bir de kadeh meselesi var.Şarabı öyle önünüze gelen sıradan her bardakta içemezmişsiniz...Oysa, ben pet bardakta bile içiyordum.Yanlış!Sağolsun Hollandalardan kapıp getirmiş.Çünkü farklı türlerdeki şaraplar farklı kadehlerde içilirmiş.Bir kere, illa ki Ridel kristali olacakmış...Dünyadaki en iyi şarap kristaliymiş.Bir de 50 cc'nin altında bir bardakta şarap tadılmazmış.Peki soruyorum, şarap bardaklarının sapı niye vardır?Evet bildiniz, elinizle şarabı ısıtmayasınız diye! Yani şarap kadehi alttan ya da sapından tutulur. Bunu ben de biliyordum ama...*Şunu bilmiyordum:Efendim, şarap tatmanın dille bir alakası yokmuş. Aşk için, konuşmak için dil çok önemli olabilirmiş ama şarap tatmak burunla ilgiliymiş...Bunu dedi.Ve ekledi:- O yüzden fosur fosur sigara içerken şarap tadamazsın! Burnunu temizlemen filan gerekir ki, şarabı hakkıyla tadasın. Ağzına şarabı alman yine arka yoldan buruna gitmesini sağlamak ve burunla kazandığını konfirme etmek içindir.Bunun üzerine iyi bir öğrenci gibi öğretmeni dinledim.Sigara içmeyi kestim.*Artık biliyorum, her şarabın kendi kadehi var.Üstelik bunlar laf olsun diye yok.Sonra, servis yaparken hiç bir zaman bardağı doldurmayacaksın, yani şarap kadehin üçte birini geçmeyecek. Neden mi? Çünkü şarap kokuyla ilgili ve kokunun olabilmesi için havayla karışması ve bardağın içinde toplanması gerekiyor. Yani ağzına kadar doldurursan koku toplanamaz.Bir de...Şaraba ilk olarak ‘‘bakmak’’la başlayacakmışsın.Uzun uzun bana bakıp ‘‘Bakmak her şeydir’’ dedi ve on yıldır görmediğim arkadaşım anlatmaya devam etti:- İyi bir şarap tadıcısı şaraba her zaman üç ayrı yöntemle bakar. Bir, tabandan tutup beyaz ışığa karşı bakar. İki, beyaz bir zemin üzerinde yukardan bakar. Üç, bardağı eğerek bakar. Yani en uç kısmına bakar ve tartar kahverengi ve tonlarında mı? Eğer öyleyse bu yaşlılığı gösterir. Bordadan pembeye giden bir renkte ise, bu o şarabın genç bir şarap olduğunu gösterir.*Hala masada duran hiç bir şarabı tadamamıştık...Henüz koklamaya bile başlayamamıştık!O ise her yöreden örnek olarak getirdiği şarapları, içinde içilmeyi bekletildiği şişeyi, içileceği kadehi, rengini, nasıl üretildiğini, hangi üzümden elde edildiğini, yaşını, başını, kilosunu, nasıl ve nerede saklandığını, inanamayacaksınız ama üretildiği yılları, o üç ana bölgedeki köylerin adını, üzümlerin tadını, fermentasyon tanklarını anlatmayı uygun bulmuştu.Bayılmak üzereydim ki...Birden son altı yılını bu işe vakfettiğini, Güney Afrika, Avustralya, Fransa, İtalya ve Portekiz'de şarap tattığını, binbir türlü şarap kulübüne üye olduğunu ve her gün ortalama iki saat şarap üzerine okuduğunu ve bazen farkında olmadan çok ‘‘teknik bilgi’’ vermeye başladığını söyledi.Bu itiraf hoşuma gitti.O da bunun üzerine güç mü aldır nedir devam etti:- Şarap transparan değilse, içinde tuhaf bir şeyler varsa ya da bir bulanıklık söz konusuysa bir bozukluk var demektir. Ama şarabın içinde mantar tanelerinin olması onun kötü olduğunu göstermez. Mantar şarabın tadını etkilemez. Mantarların çoğunluğu Portekiz'de yapılır. Mantarı koklamak şarap adına herhangi bir fikir vermez. Lup lup diye içilmesi sersemliktir. Bu arada masada şarap tatmak bir ritüeldir. O kadar...*Rengine baktık.Koyuluğuna baktık.İçinde bir tuhaflık olup olmadığını tarttık.Hafif salladık.Hadi lütfen içelim...Hayır daha değil!Kadehi hafif salladığınızda bardakta eğer damlalar (göz yaşı damlaları deniyor onlara) kalıyor ise şarap 12.5 derecenin üzerinde alkole sahip, kalmıyorsa içmek üzere olduğunuz şarap 12, 11 derece arasında.Bunu da öğrendik.Şimdi sıra kokusunda...*Bordo'dan başlıyor:- İçine çektiğin en üstte bir koku var. İlk duyduğun koku. İşte bu bir Cabarnet Savignon kokusu. Bu kokuyu Türk şaraplarında bulmam mümkün değil. Bir kadınla sevişmekten çok farklı değil. Kokladığın anda damağının dilinin sulanmaya başlaması lazım. Tadacağın şeyin ne olacağının farkına varmaya başlaman lazım. İşte bu koku bu şarabın bu kadar tutulmasının sebebi. Dünyanın en iyi üzümü oluşu. Türkiye dünyada ikinci en büyük üzüm üreten ülke. Ama maalesef yüzde 95'i kuru üzüm, sofralık üzüm olarak kullanılıyor, şarap üretilmiyor.Ben durumu kavradım.Bu snoplukla ilgili olsa da...Çok saygın ve ciddi bir iş.Ama ben değilim!Ayrıca karşımda bir konuya bu kadar hakim birini görmeye de alışık değilim. Sıkılıyorum. Bir an önce meseleye girmek yani şarap içmek istiyorum. Adama snobizimden söz ediyorsunuz, ‘‘Snop kelime olarak ‘sannobilite'den gelir, soylu olmayan yeni zengin anlamına gelir’’ diyor ve onu da bir şaraba bağlıyor.*Son olarak...Yine de siz ne benim size bu yeni öğrendiklerimle hava atmama, ne de bunları bana anlatan arkadaşımın aktardıklarına fazla kafayı takın...Aynen bir jean gibi...Şimdi kim çıkıp ‘‘En iyi jean Lewis 501'dir’’ diyebilir. Diyemez. En iyi jean poponuzu en iyi gö