Şapkasız emzirmem abi!

Bugün o gün... Bugün dünyanın ennn havalı at yarışlarından biri koşulacak...

At yarışı deyip geçmeyin, kazanan 6 milyon dolar alacak...

Söz konusu yarış (Dubai World Cup), hem dünyanın ennn pahalı hem de ennn gösterişli yarışlarından biri.

Ennn az Burj El Arap kadar (o meşhur yelken otel) Dubai’nin sembollerinden biri.

Bu sene 10’uncusu gerçekleşiyor.

İngilizlerin Ascot’u mübadili bu yarış, Şeyh Muhammed Bin Raşit Al Maktum’un fikri.

O, Dubai’yi Dubai yapan adam.

Aslında Dubai’yi Dubai yapan adamın oğlu demek daha doğru.

Bunlar neticede baba-oğul Dubai’yi Dubai yapanlar.

Biliyorsunuz, dünyanın ennn büyük, ennn pahalı, ennn uzun, en kaliteli, ennn iyi (mutlaka bir yerinde ennn olacak!) şeylerini gerçekleştirmek bu insanlar için fevkalade önemli.

Bize nereden benziyorlar diye sorarsanız, buradan derim.

Onlar, dünyayla yarışıyorlar.

Biz Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyüklerini yapmak için uğraşıyoruz.

Şimdilik yani.

Bayrak mı dikiyorlar, dünyanın ennn uzun bayrağı olacak...

Otel mi yapıyorlar, dünyanın ennn büyük oteli olacak...

Ennn büyük kapalı kayak pisti...

Enn büyük eğlence merkezi...

Mesela Burj Dubai diye bir gökdelen inşa ediyorlar, yüksekliğini kimseye söylemiyorlar ki, münasebetsizin biri daha yükseğini inşa etmeye kalkışmasın!

Ola ki kalkıştı...

Onun da çaresi var.

Dünyanın en yüksek gökdelenini daha da yükseltme imkanları var.

Planlar ona göre çizilmiş.

Üzerine kat çıkabilecekler yani!

Yani neymiş?

Dubai ennn’lerin şehri....

Bugün gideceğimiz yarışta da bir başka ennn’i...

Dünyanın ennn pahalı at yarışı...

*

Peki ben neden bu yarışa gitmenin ennn iştahlısıyım?

Ih-ıh, insanlar yüzünden değil...

Ih ıh, atlar yüzünden değil...

Ih ıh, jokeyler yüzünden değil...

Ih ıh kıyafetler yüzünden değil...

Şapkalar...

Evet yanlış okumadınız, şapkalar yüzünden!

Kadınlar aynen İngiltere’de olduğu gibi şapka takıyor bu at yarışını izlemeye giderken.

Öyle böyle değil, bildiğiniz gibi değil...

Envai çeşit şapka...

Şapkanın her türlüsü, her rengi, her biçimi...

Kısacası, bir şapka festivali de diyebilirsiniz buna.

Hadi haksızlık olmasın, at yarışı ve şapka festivali diyelim.

Ayrıca, bunların yarışmaları da yapılıyor:

Ennn şık şapkalı kadın, ennn güzel giyinmiş kadın...

Şehrin her yerinde aylar öncesinden şapkalar satılmaya başlanıyor.

Süpermarketlerde bile...

Yollarda ‘World Cup için yeni şapkalar geldi’ lafları göze çarpıyor.

Kadınlar soluğu ya şapka satan butiklerde ya da şapka terzilerinde alıyor.

Ennn yaratıcı, ennn farklı şapkaları almak ya da yaptırmak için...

Bazı şapkalar için bir servet ödemeyi bile göze almak gerekiyor.

Ve insanlar kafalarında şapkalar, çimlere battaniyeler seriyor, piknik yapıyor, şampanya içiyor.

Ya da o gün için özel olarak yapılmış açık hava barlarında birbirini süzüyor.

Bütün bir yarış karnaval havasına geçiyor.

*

Dubai, bu dünyanın en pahalı at yarışına şapkalarla hazırlanıyor...

Peki ben?

Avent’in pompasıyla!

Yanlış okumadınız...

Sırf bu eğlenceyi kaçırmamak için gündüz süt sağıyorum, biberona koyuyorum...

Bu kavramlar benim için de çok yeni...

Başkasını bırakın, ben kendime şaşırıyorum...

Bu gerçekten sen misin diye kendi kendime soruyorum.

Meğer annelik gönüllü bir kölelik...

Zaten bir süredir sütçü dükkanı gibiyim...

Üstelik ısrarcı bir müşterim var.

Sektirmiyor, her 3 saatte bir dükkanın kapısına dikiliyor.

Sanki içinde bir saat var, tik-tak tik-tak ediyor, tam 3 saat sonra da alarmı ötmeye başlıyor, uyuyor bile olsa küt diye gözlerini açıyor, ağzıyla emme hareketi yapmaya başlıyor...

Bu da benim günde 8 kere süt mesaisi yapmam anlamına geliyor.

Süt çocuklarıyla uğraşmak zor oluyor.

Kolaysa kaybol ortadan...

Ya da ‘Ağlama akıllı kız ol’ filan de...

Bu 2 aylıklara laf da anlatılmıyor!

Ya mamaya geçeceksin...

Ya da benim gibi ayaklı bir biberon olmayı kabul edeceksin...

Ben b şıkkını seçmiş bulunuyorum.

Hayat benim için şu aralar emzirmekten ibaret yani.

Gündüz her yere Alya, memelerim ve ben birlikte gidiyoruz.

Ama at yarışları da 2 aylık bir bebeği aşar diye düşünüyoruz...

Yani Alya evde kalacak...

*

Sevgilim pompayla topladığım süte bakıyor...

Elimde tuttuğum biberonda duruyor...

Bizim için çok değerli...

Özgürlük ve sokak anlamına geliyor.

‘Bunun sayesinde Dilibeyaz bu akşam yokluğumuzu hissetmeyecek’ diyor.

Dilibeyaz, Alya’nın takma ismi...

Sürekli süt içtiği için dili bembeyaz, minik kediler gibi...

Ama o kedi, acıkınca evi başımıza yıkabiliyor.

Biberonu dadısına teslim ediyoruz.

‘Bu süt ona yeter, merak etmeyin, bir şey olursa sizi ararım’ diyor, ‘Gönül rahatlığıyla gidin..’

*

Yine de temkinliyiz...

Sokak kapısına ayakkabılarımız elimizde ilerliyoruz.

Yer taş, topuklarımız ses- mes çıkarır...

Dilibeyez uyanır...

Pembe panter gibi parmak uçlarımızda yürüyoruz.

Resmen kendi evimizde hırsız gibiyiz.

Kolay mı?

İki aydır ilk defa gece sokağa çıkacağız...

Çok az kaldı...

Ha gayret...

Eski günlerdeki gibi özgür olacağız...

Hafiiiif olacağız...

Yani biz öyle zannediyoruz!

Tam sokak kapısını açacakken olan oluyor...

Alya ağlamaya başlıyor...

Yoksa küçük canavar sıvışmak üzere olduğumuzu mı hissediyor?

Sil baştan bütün film geriye sarılıyor.

O biberondaki süt gözümün önünde birkaç saniyede bitiveriyor...

Oysa ben ne zahmetlerle toplamıştım o sütü...

Lıkır lıkır içiyor ve bitiyor...

Ve suratıma ‘Gerisi nerede?’ diye bakıyor...

Sonra bir güzel kusuyor...

Üstelik benim yarış için kendime uygun gördüğüm siyah elbisemin üzerine...

Sonra hıçkırık tutuyor...

Hıçkırığı geçsin diye bir daha emzirmek gerekiyor...

Sonra gazı çıkarılıyor...

O hain gaz da bir türlü çıkmak bilmiyor....

Neyse, sonunda çıkıyor...

Ve Dilibeyaz gülücükler atmaya başlıyor.

E bir türlü ayrılamıyoruz yanından.

İki sevgili çocuğumuzun yanına uzanıyoruz...

*

Yarışlara yetişip yetişmediğimizi merak ediyor musunuz?

Yetiştik yetiştik...

Ama sonuna yetiştik...

Neredeyse her şey bitmişti...

Bu maceradan bana kalan özdeyiş de şu oldu:

‘Şapkasız emzirmem abi!’

HAMİŞ: Hava karardığı için o gün World Cup’ta fotoğraf çekemedim, şapkalı kadınları size gösteremedim. Bu temsili fotoğrafı mecburen sevgilim ertesi gün evde çekti...

HAMİŞ: Konumuzla ilgisi var mı bilmiyorum ama... 6 milyon dolarlık ödülü Roses in May kazandı.
Yazarın Tüm Yazıları