Psikiyatri profesörü Mehmet Sungur ile başlayan röportajımız bugün de devam ediyor.
Cinsel ilişkinin sıklığı da, çiftler arasında soruna yol açıyor mu?
- Evet böyle vakalar da geliyor. Çiftlerden biri, "15 günde bir yeter" derken, diğeri her gün istiyor. Genellikle de, daha sık cinsel ilişkiyi talep eden erkek oluyor. Kadın, kocası her yaklaştığında, "Şimdi uyarılacak ve cinsel birleşme isteyecek" diye düşünüyor ve kendini gündelik dokunmalardan bile geri çekiyor. Erkek ise, "Karıma dokunmaya bile çekinir oldum, çünkü reddedilmekten korkuyorum" diyor. Ve karı-koca giderek birbirinden uzaklaşıyor...
Ne öneriyorsunuz?
- "Time table." Yani zaman tablosu. "Madem siz çok seks istiyorsunuz, siz de az, gelin bunun adını koyalım" diyorum, "Haftada bir gün olsun seks. Sadece perşembe günleri. Akşam 6 ile 8 arası." İlk bakışta yadırganabilir. Terapist onlara hangi gün, hangi saatte seks yapacaklarını söylüyor gibi abartılı algılanabilir. Ama "Perşembe 6 ile 8 arasında" dediğimde, kadın başka gün seks olmayacağını bildiği için rahatlıyor, 6 gün kendini gayet iyi hissediyor. Erkek de rahatlıyor çünkü bir sürpriz olmayacağını bilen karısı artık kendisinden kaçmıyor. Ve tabii, eskiden seks hiç yokken, şimdi en azından haftada bir gün seks yaşayabiliyor. Ve yavaş yavaş Perşembe seksleri, keyifli bir oyun haline geliyor. Hatta bir süre sonra çiftin, haftada iki gün isteyeceği bir şey haline dönüşebiliyor...
Erkekler 3 şeyi aynı anda yapamıyor
Erkek, üç şeyi aynı anda yapamıyor. Klozetin kapağını kaldırması gerektiğini biliyor, bunu akıl ediyor ama işi bittikten sonra tekrar indirmeyi unutuyor! Sabahları ise ayrı bir felaket. Çünkü sabah ereksiyonunu hesaba katamadığı için, oturağın arkasını da ıslatıyor. Kadın geliyor, klozete oturuyor, buz gibi. Çünkü erkek, kapağı indirmemiş. Sinirleniyor, kendi kendine "Yine unutmuş!" diyor. İndiriyor, tekrar oturuyor ve sırtını yaslıyor. Bu sefer de sırtı ıslanıyor! İyice çileden çıkıyor. Oysa, ciddiye almamak gerekiyor. Yapılması gereken, kadın ve erkek arasındaki bu farklılıkları kabul etmek ve gülüp geçmek...
Aklından geçenleri biliyorum
Eşler, kavgadan yıldıkları için giderek, konuşmaktan korkar hale geliyorlar çünkü şöyle düşünüyorlar: "Nasıl olsa yine kavga edeceğiz, e o zaman konuşmaya hiç başlamayalım daha iyi." Bir başka felaket de şu: Uzlaşamadıkları için, birbirlerinin akıllarını okumaya başlıyorlar. Bir seansta da şu geldi başıma. Kadın kocasına, "Aklından geçenleri çok iyi biliyorum. O yüzden sana söyleyeceğim şeyi söylemekten vazgeçiyorum" dedi. Öbürü de cevap yetiştirdi: "Aklımdan geçirdiğimi zannettiğin şeyi ben biliyorum. O zannettiğin şeyle, benim aklımdan geçen arasında hiç bir bağlantı yok!" Ben de dedim ki, "Kusura bakmayın bir de ben varım burada ve ben sizin anlattıklarınızdan hiçbir şey anlamıyorum..."
Beni ikon ilan edenlere teşekkürler
Dün Sabah’ın Pazar ilavesinde kendimle ilgili bir haber gördüm.
Sabahçı arkadaşlar, benim gazetecilikte bir ekol olduğumu düşündükleri için, başlığı, "Ayşe Arman gazeteciliği" diye atmışlar, bir sürü insana da benimle ilgili sorular sormuşlar.
Birkaç maddi hata var: Oktar Babuna, Fettullahçı değil, Adnancı./ Ben hiç arabada mastürbasyon yapmadım. Çok özür dilerim, bu kadar yaratıcı olamadım. Ama mastürbasyona karşı değilim, savunurum ve severim./ Kumkapı cinayetindeki Zeynep Uludağ’ı aklamadım, sadece "Her kadın bu cinayeti işleyebilirdi" diye başlık attım, hálá da bu başlığın arkasında duruyorum.
Yine de sonsuzzz teşekkürler.
En çok da beni bu kadar ciddiye aldıkları için. Bir de itiraf ediyorum, bu ikon meselesine bayıldım. Dün Nejla izinliydi, Alya sürekli tepemdeydi, ağzımdan şöyle bir laf çıkıverdi: "Alya ben bir ikonum, lütfen bana bağırmaktan vazgeçer misin?"
Alya tabii, pek iplemedi.
Olsun.
Bu tür şeyler beni gaza getiriyor. Ve ben gaza gelmeyi çok seviyorum. Bir ikon olarak size layık olmak istiyorum! Daha çok çalışacağım. Birkaç kilo da veririm, sizi mi kıracağım. Ama baştan anlaşalım: İğne deliğinden geçemem, hep iriydim, iriliğimden taviz vermem (yine de Nur’un yanında ufak tefeğim!) ayaklarımı da küçültemem. Ama gerisini yaparım.
Dünkü haberi okuyan sevgilim, muzip muzip gülümsedi ve "Senden bir ricam var" dedi, "Emret" dedim, "Ne istersen yaparım."
"Daha da açık giyin..." dedi.
Sevgilimin istekleri karşısında boynum kıldan incedir.