Paylaş
Spor yapmadığı için eğiliyor, bükülüyor, postürü değişiyor.
Bir kişi hariç.
Ertuğrul Özkök.
Sedat Ergin’in yalancısıyım, davetlerde bile tabağına ya minicik bir şey alıyormuş ya da hiç almıyormuş.
Sorsan, “Hayır, yok öyle bir şey” der, ama bence çaktırmadan diyet yapıyor.
Ve dünya yıkılsa da, mutlaka her gün spor...
O yüzden hep formda.
Ve dar kesim takım elbiseler içinde filinta gibi dolaşıyor.
Bence erkekler kıskanacaklarsa, onun bu özelliğini kıskanmalı...
*
Doğan Ailesi, Özkök’ün kendi ailesi, gazeteyi yıllarca birlikte yaptığı Hürriyet ailesi, Bild’in yayın yönetmeni Kai Diekmann, arkadaşları, dostları...
Hepimiz Çetin Emeç Salonu’nda toplandık.
Özkök bir şey organize edildiğini biliyordu ama böyle bir veda töreni yapılacağından haberi yoktu.
Sedat Ergin onu getirdiğinde merdivenleri seke seke indi...
İnce ya...
Ve kalabalığı görünce, belli etmemeye çalıştı ama heyecanlandı.
Onun bir şeyden heyecanlandığını görmek tuhaf.
Çünkü genelde kontrolünü kaybetmeyen biri.
*
Hepimiz sanki ünlü bir futbolcunun jübilesindeymişiz gibi tezahürat yaptık.
Utangaç bir selam verip, eşinin, Tansu Özkök’ün yanına oturdu.
Ve film başladı.
Sebati Karakurt’la Erdem Kırım’ın yaptığı film.
Görünüşü komik, aslı duygusal bir film.
Tavşan Kardeş’in hızlandırılmış hayatını izledik. İzmir, Ankara, Moskova derken İstanbul’a geliyor. Tavşan Kardeş yazı işleri toplantısında, Tavşan
Kardeş odasında yazı yazıyor, Tavşan Kardeş müzik dinliyor, Tavşan Kardeş koşu bandında, Tavşan Kardeş şarap içiyor, Tavşan Kardeş elinde televizyonun kumandası uyuyakalıyor...
Ve sonra...
Tansu Özkök’lü sahneler başlıyor.
Tavşan Kardeş’in elinden şefkatle kumandayı alıyor, onu okşuyor, üstünü örtüyor ve yatırıyor; sabah Tavşan Kardeş’i işe yolluyor, kapıda havucunu vermeyi ihmal etmiyor.
Bir kere, insanın karısının böyle bir filmde işbirliği yapması çok hoş, çok eğlenceli...
Hepimiz bayıldık.
Son derece sıcak bir film olmuş.
Sonra ikilinin en genç hallerinden bugüne kadar olan hayatlarından kesitler izledik.
Çok çok güzeldi, oradaki halleri...
Sadelikleri...
Film de öyleydi, yalın ve çarpıcı...
Özkök’ü anlatan müzikler eşliğinde tonlarca Özkök fotoğrafı, tonlarca olay, tonlarca haber... Dile kolay insanın gözünün önünden bir 20 yıl geçiyor...
Onunla birlikte bizim de 20 yılımız...
Ben ağladım tabii filmde.
Baktım bir sürü kadın da burnunu çekiyor.
*
Aydın Doğan güzel bir konuşma yaptı, yeni yayın yönetmeni Enis Berberoğlu’na “Torunun 11 yaşına gelinceye kadar buradasın haberin olsun!” dedi.
Sonra Enis Berberoğlu, “Özkök ona ne ifade ediyor”u anlattı, ona teşekkür etti.
Ve Ertuğrul Bey kaptı mikrofonu.
Biz yine ağladık.
Bir şey itiraf edeyim mi?
İnsan gurur duyuyor böyle bir gazetede çalıştığı için, çünkü bu kadar medeni bir “geçiş” sadece Hürriyet’te olabilir.
Yenisi, eskisi bir arada...
Kimse birbirini bıçaklamıyor...
Bir parti havası, şarkılar söyleniyor, danslar ediliyor...
“İyi ki Hürriyet’te çalışıyorum” diye geçirdim içimden Dubai’ye doğru havaalanına giderken...
Kadınlar Özkök’ü anlatıyor
ÖZKÖK’e veda için “Ertuğrul Özkök Özel Sayısı” yapıldı... Bir gazete... Fiyatı: Paha biçilemez... Ama sadece sınırlı sayıda basıldı, o törene davetli olanlara... Bir sürü fırlamalık var içinde... Ama aynı zamanda Ezgi Başaran’ın Aydın Doğan röportajı, Tansu Özkök röportajı... Herkese çekilişsiz, kurasız Ertuğrul Özkök Tavşan Kardeş tişörtü, sonra Ertuğrul Özkök dartı, as duvara, yazısını mı beğenmedin, canın mı sıkıldı, gıcık mı kaptın, sapla oku, rahatla...
Bir sürü cinlik Fikret Ercan’ın başının altından çıktı. Vuslat Doğan Sabancı ve Sedat Ergin önderliğinde herkes gazetenin bir ucundan tuttu. Amaç, Ertuğrul Özkök’ün yüzünde bir tebessüm yaratmak...
Benim vazifem de onu kadınlara anlattırmaktı. Yıllarca onunla çalışmış kadınlar “Seviyorum çünkü... Kızıyorum çünkü”lerini anlattılar.
Yarın cumartesi ilavesinde özetini okuyabilirsiniz...
Seni aklından öptüm
GÜNERİ Cıvaoğlu da davetliler arasındaydı. Bir ara sohbet ettik, giderken “Seni öpebilir miyim” dedi.
“Tabii” dedim, yaklaştım, “Şuradan” dedi, şakağımı gösterdi...
Şaşırdım ama itiraz etmedim.
Öptü. Gayet kibarca.
Sonra biraz uzaklaştı ve gözlerimin içine baktı.
“Seni aklından öptüm” dedi.
Vayyyyy.
İşte o an, bir kere daha Güneri Cıvaoğlu farkını, karizmasını anladım!
Oktay Ekşi zarafeti
GECENİN benim için en zarif erkeklerinden biri Oktay Ekşi’ydi.
Onu görünce gittim teşekkür ettim.
Biliyorsunuz bir süre önce bir kitap yayınladım; yayınevi önünüze bir liste getiriyor, listede adı olan herkes için kitap imzalıyorsunuz, onlar da gönderiyor.
Ben yeteri kadar nazik biri değilim.
İnsanlar bana kitap yolladığında genellikle geri dönmem, telefon açıp teşekkür edemem.
Hem vaktim yok, hem öyle bir alışkanlığım yok.
“Alya, Sevgilim ve Ben” kitabı için bir sürü insan telefon açtı, ben yapmadığım için böyle bir beklentim yoktu ama sağ olsunlar, var olsunlar...
Oktay Bey ise mektup yazdı.Gerçek bir mektup. Dolmakalemle. Nasıl hoşuma gitti anlatamam. İncelik, zarafet işte budur.
Hem kitap için teşekkür ediyor, hem de ailem için güzel temennilerde bulunuyor.
O zaman anladım eski toprak, gerçekten başka. Sizi çok seviyorum Oktay Bey.
Paylaş