Paylaş
İnegöllüsün... İnegöl deyince aklına gelen ilk şey ne?
- Köfteeeee! Valla da öyle, billa da öyle. Nefistir bizim İnegöl’ün köftesi. Bak, canım istedi...
Nasıl bir çocukluk seninki...
- Çok şanslıydım ki İnegöl gibi küçücük bir yerde büyüdüm. Herkes birbirini tanır. Sakin, güvenli, huzurlu bir yerdir. 18 yaşına kadar orada yaşadım. En yakın arkadaşlarım kardeşlerimdi. Hep bir sürü hayvanımız oldu. Teknoloji falan da pek yoktu. Çok mutluyduk.
Üç kardeşsiniz ve mutlu bir ailesiniz... Sırrı ne?
- Kesinlikle annem ve babam! Bizi, biz yapan onlar. Hayatımız boyunca bize yol gösteren de onlar...
Onlar çok mu âşıkmış...
- Hem de nasıl. Hâlâ öyleler. El ele geziyorlar her yerde. Babamın, anneme sesini yükselttiğini hiç duymadım. Ya da annemin ona... Çok özen gösterirler birbirlerine. Aralarındaki sevgiyi hep hissedersiniz. Elle tutulabilecek kadar somuttur. E şimdi böyle bir ailede büyüyünce sevgi, sizin için hayattaki en önemli şey oluyor. Annem, babam da bu arada çok genç insanlar, arkadaş gibi büyüdük. Küçüklüğümüzden beri her şeyimizi bilirler, anlatmadığımız hiçbir şey yok. Ve sağ olsunlar açık görüşlü insanlar...
Anne-baba neci?
- Annem çalışmıyor, evkadını. Resim yapar. Renkleri, boyaları sever. Çizim yeteneğim annemden. Babam mobilyacı. İnegöl sadece köftesiyle değil, mobilyasıyla da meşhurdur. Bizim de mobilya mağazamız vardı.
İkiz olmak nasıl bir şey?
- Mükemmel. Birimizin canı yandığında, öbürünün yanmıyor. Ama birinin mutsuzluğunu, öbürü kesinlikle hissediyor! “Neyin var” diye arıyor. Bir de ben Bedirhan’dan çok ayrı duramıyorum. Rüyalarıma giriyor. Çok uzak kalırsak kötü oluyorum, ağlıyorum filan.
Sen de dünya güzelisin, ablan da öyle... Üstelik aynı alanda çalışıyorsunuz. Kıskançlık oluyor mu?
- Asla! Bunları benim söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama ablamın mutlu olması, başarılı olması, benim başarılı olmamdan daha önemli benim için. “Ben hasta olayım da, anneme babama bir şey olmasın” deriz ya, öyle bir şey. O kadar değerli ablam benim için. Eminim o da benim için böyle düşünüyordur. Birbirini seven insanlar için zaten başka türlüsü mümkün değil ki...
Annenden öğrendiğin en önemli şey?
- İyilik, hanımefendilik, nezaket, sabır, yaratıcılık...
Babandan öğrendiğin en önemli şey?
- Babam, haftada bir bizi toplar, “Bugün size anlatacaklarım var” derdi ve tavsiyelerde bulunurdu. Mesela, “Herkese değer verin, insanlara şans verin. Empati kurun. Kendinizi karşınızdakinin yerine koyun” derdi. Canım babamın anlattıklarının değerini büyüdükçe daha çok anlıyorum.
Hiç olumsuz bir şey yok mu hayatında? Çok pozitif bir insansın...
- Evet öyleyim. Bu da, ailemde öğrendiğim bir şey. Ablam da, Bedirhan da öyledir. Bize en önemli şeyin, sağlık ve aile olduğu öğretildi. O yüzden ufak tefek sorunlara kafayı takmayız. Çok çok büyük bir şey olmadığı sürece, sorun gibi algılamayız. Kötü şeyleri bile olumlu karşılıyorum ben. Bazıları “Yok böyle Pollyannacılık!” diyor. Ama ben böyleyim. Kötü bir şeyde bile iyiyi bulabiliyorum.
OLDUĞUM GİBİYİM!
Ben biraz unutkan bir insanım. Bu da benim çok dürüst olmamı sağlıyor. Birkaç kere yalan söylediğimde yakalanmıştım. O yüzden artık asla söylemiyorum. Çünkü ben söylediğim yalanı da unutuyorum! Zaten yalan söylememeye başladıkça, dürüst olmanın ne kadar güzel bir şey olduğunu anladım. Hep böyle olduğum gibiyim.
YORUMLARA ÇOK BAKMIYORUM
Makyajsız bir fotoğrafını paylaştın, Instagram yıkıldı. “Boşuna makyaj yapma!” diyenler bile var...
- Çok aktif değilim sosyal medyada. Güzel yorumlar da var, kötü yorumlar da var... Ama kendime olumsuz enerji yüklemeyeyim diye yorumlara çok bakmıyorum.
Sosyal medyada herkes güzelliğinden bahsediyor. Oyunculuğunun önüne geçtiğini düşünüyor musun?
- Sağ olsunlar... Ama ben kendimi o kadar güzel bulmuyorum. Çirkin de bulmuyorum ama hiçbir zaman kendime “Ben çok güzelim!” falan demiyorum, ortalıkta öyle dolaşmıyorum. Ortalama güzellikte bir insan olduğumu düşünüyorum. Ve oyunculuğumun önüne de geçtiğini düşünmüyorum. Öyle ahım şahım bir güzelliğim yok çünkü.
KENDİMİ GELİŞTİRMEM GEREKTİĞİNİ BİLİYORUM
‘Organize İşler 2’ ilk sinema filmin, nasıl bir deneyimdi?
- İlk ‘Organize İşler’ bundan 14 yıl önce çekilmiş. Defalara izlemiştim. Çok sevdiğim bir film. Yılmaz Erdoğan’a da çocukluğumdan beri hayranım. Oyunlarını izlemek için İnegöl’den kalkıp İstanbul’a geliyordum. O kadar seviyordum. BKM ve Yılmaz Erdoğan bana böyle bir teklifle gelince çok heyecanlandım. Bunu kelimelerle nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Heyecanlandım ama iş büyük olunca sorumluluk da büyük oluyor, korktum da...
Bu kadar tecrübeli bir kadroyla çalışmak insanda eziklik yaratıyor mu?
- Başta “Nasıl olacak” dedim ama o kadar mütevazı insanlar ki, hiç öyle bir şey hissettirmediler bana. Her zaman çok destek oldular. Aksine onlar sayesinde kendimi çok güçlü hissetim.
Sen grafik sanatçısı olarak kendi başına üretiyorsun. Ama burada kolektif bir iş var. Çizim yapmayı filan özlediğin olmuyor mu?
- Her boşluğumda çizim yapıyorum. Hem kendime hem bazı tasarımcı arkadaşlarıma çizip veriyorum, onlar tasarımlarında kullanıyorlar. Bizim işlerde bir sene dizide oynarsın, bir sene boşsundur. O boşlukta reklam filmlerine storyboard’lar hazırlıyorum. Çizimi bırakmam, orası benim kaçış alanım.
Yılmaz Erdoğan’dan öğrendiğin en önemli şey?
- Öncelikle oyunculuk. Onun dışında, o kadar alçakgönüllü biri ki. Başlarda, “Herhalde egolu bir insandır” diyordum. Ama egodan eser yok. Ondan en çok insanlık öğrendim. Koskoca Yılmaz Erdoğan; filmle, senaryoyla, müziklerle ilgili her şeyde bizim de fikrimizi aldı.
Oyunculuğunu beğenen var, eğitim alman gerektiğini düşünen de... Sen izliyor musun kendini? Ne diyorsun?
- Tabii ki izliyorum. Her an hepimizin eğitim alması gerekiyor, bunun yaşla alakası yok. Çünkü gelişmek, öğrenmek dediğin şey hiç bitmiyor. O yüzden kimin ne dediğinin çok önemi yok, ben oyunculuk konusunda kendimi daha çok geliştirmem gerektiğini zaten biliyorum. Benim için hayatta önemli olan, kendi görüşüm ve fikrine değer verdiğim insanların görüşü.
KOCAM, HAYATTAKİ EN YAKIN ARKADAŞIM
Evlilik nasıl gidiyor?
- Şahane. Üç yıldır birlikteydik, dört aydır evliyiz...
Nasıl bir aşk sizinki?
- Çok âşığım tabii ama hayattaki en yakın arkadaşım olması da bana ayrıca büyük bir keyif veriyor. Her şeyimi paylaştığım ve çok iyi anlaşabildiğim biri. Bizimki arkadaşlık temelleri üzerinde yükselen bir aşk. Çok şanslı hissediyorum kendimi.
Hayatta en çok neye inanırsın?
- Sevgiye. Yeryüzündeki en güçlü şey. Bence sevgiyi bilen insanın kötü olma ihtimali yok. Mutsuz olma ihtimali de yok.
GÜZEL SANATLAR’DA GRAFİK OKUDUM ÇİZİM YAPMAK BENİM TERAPİM
Grafik okudun...
- Annem, hep resim yapardı. Bu yetenek, annemden bana geçmiş. Çizim yapmayı küçüklüğümden beri çok seviyorum. Benim için terapi gibi. Ama İnegöl’de lisede okurken üniversitede Güzel Sanatlar’a girebileceğimi bile düşünemiyordum. Sonra bunun mümkün olabileceğini anlayınca sınavlara girdim. Ve kazandım.
Ve nerede okudun?
- Marmara Güzel Sanatlar... Binlerce insan üç-dört sınava girdik. Sadece 10-15 kişi kabul edildi. Biri de bendim. Oraya kabulüm benim için çok önemli, hiç unutmadığım bir gündür. Oyunculuğa başladıktan sonra iş yoğunluğundan okulu bitiremedim, birkaç dersim kaldı ama bitireceğim.
Peki severek çizim yaparken dizi-sinema ne alaka?
- Ablam oyunculuk yapıyordu. Çevresinde çok fazla oyuncu, yapımcı, yönetmen vardı. Hep söylüyorlardı, “Hadi gel, seni de alalım” diye. Ben de o zamanlar tam sanatçı kafasındaydım, “Aman yok, benlik iş değil” diyordum. Sonra ablamın eski menajeri dedi ki, “Bensu gel, TRT’de bir iş var, bu işe gir. Haftada sadece iki gün çalışacaksın ve çok iyi oyuncular var. Eğitim alabileceğin, işi öğrenebileceğin bir ortam”. Bunu duyunca “Tamam” dedim. ‘Yol Ayrımı’ diye bir diziydi. Sonra o kadar sevdim ki, bir daha bırakamadım.
CANIM SIKKIN OLDUĞUNDA RAP DİNLİYORUM
Rap dinlemeyi ve söylemeyi seviyorsun. Bir gün profesyonel olarak hayata geçirme planın var mı?
- Yok hayır. Canım sıkkın olduğunda ya da çok mutlu olduğumda rap dinliyorum. Beni yükselten bir müzik türü. Resmen mutluluk hormonu salgılıyorum ve enerjim yükseliyor. Ama profesyonel anlamda asla bunu yapmayı düşünmüyorum. Ben oyunculuk yolunda ilerlemek istiyorum.
Paylaş