Çocuğum ateşler içinde yanıyor ve elimden hiçbir şey gelmiyor.
Nasıl bir çaresizlik bu.
Nasıl bir ateş bu.
Bir kulak 40.4... Diğeri 40.2...
Her şeyi denedik, bir türlü inmiyor...
Az evvel de zavallım sayıklıyordu:
"Anne... Baba... Santa..."
Küçücük bir şey o... Noel Baba’nın Santa ile aynı kişi olduğunu daha yeni öğreniyor... Kül Kedisi’nin annesinin ölmüş olması onu derinden yaralıyor... Bana, "Sakın sen ölme" diyor...
Sakin olmaya çalışıyorum.
Sakin. Sakin. Sakin.
Olamıyorum.
Gecenin bir yarısı, çocuğumuzun odasında, onun başındayız... Babası ve ben... Allah’tan o yanımda... Yoksa mahvolmuştum... "İyi ki buradasın" diyorum... Ben babasız çocuk yetiştiremezmişim, o kadar güçlü değilmişim o an anlıyorum, bütün sevinçleri, acıları, korkuları, endişeleri göğüsleyecek halim yokmuş.
Demin göz göze geldik.
Gözlerinin ta derinlerinde, onun da korktuğunu gördüm.
Biz ikimiz, birlikte işte bir sınav daha veriyoruz...
* * *
Sinsi bir soğuk algınlığıydı...
Daha önceden de orta kulak iltihabı vardı...
Baktık ateşi 38’lerde seyrediyor ne olur ne olmaz, doktora götürdük...
Babası, "Benim işim var, sen götür" yapmadı. İşini, gücünü, toplantısını bırakıp, benimle doktora geldi... Bizim ilişkimiz, evliliğimiz, bugüne kadar bu sınavlardan hep geçti...
Doktor, "Gece ateşi yükselebilir" dedi, "Bol sıvı tüketsin..." dedi.
Ve hangi ilaçları vereceğimizi söyledi...
4 saatte bir, bu... 6 saatte bir, şu...
İyi de gecenin 4’ünde çocuğumuzun ateşi 41’e dayanırsa ne yapacağımızı söylemedi!
* * *
"Çıkar pijamasını, çıkar... Banyoya götürüyoruz... Tut ayaklarından, hah tamam... Alyacım..." diyor, "Duyuyor musun babayı? Şimdi seni soğuk suyla, daha doğrusu ılık suyla yıkayacağız, tamam mı? Biraz serin gelebilir... Kızma... Ateşini düşürmek için yapıyoruz..."
Ve kızımızı yıkıyor...
Minik bedenine serin suları tutuyor...
Alya, uzun bir aradan sonra ilk defa ses veriyor...
"Efendim? Bir şey mi dedin?" diyor babası...
"So-ğuk" diye inliyor.
"Evet biraz serin... Ama iyi olacaksın... Bak gör çok iyi olacaksın..."
Hayatın provası yok...
Ben, birlikte olduğum adamın, çocuğumuzun ateşi çok ama çok yükselince ne yapacağını bilemezdim... Ya da hayatın bir sürü alanında ne tepki vereceğini... İkimizi de kanatları altına alabileceğini, koruyup kollayabileceğini, orada biz üzülmeyelim diye hep sağlam duracağını tahmin etmiş miydim...
Öpücük Ağacı’nın altında öpüşürken...
Yok, hayır... Her geçen gün bir de bunun için şükrediyorum tanrıya...
"Serinledi değil mi benim kızım" diyor sevgilim, "Spiderman de böyle suda yıkanmayı seviyormuş... Daha da güçlü oluyormuş... Alya da olacak..."
Sonra halsiz kıvırcığı, bir güzel havluya sarıyor ve banyodan çıkarıyor.
"Gel bakalım, annen bir daha ölçsün ateşini..."
"40.1..." diye bağırıyorum, "Düşmeye başladı ateş... Yaşasın... Bravo Alya’ya... Bravo Baba’ya..."