Ona asılan erkekler sorguda onu sattılar

29 yaşındaydı.

Çok güzeldi. Boşanmıştı.

Haberin Devamı

Bir sürü adamın ilgilendiği bir kadındı. 4 yaşında çocuğu olan, hayat dolu bir üst teğmendi.

"Ahlaksız”
gerekçesiyle ordudan atıldı.

Ertesi günü canına kıydı.

Sadece bana değil, sizlerden gelen mesajlardan ve e postalardan anlıyorum ki Nazlıgül üst teğmenin intiharı, herkese fena halde dokundu.

Hepimiz biliyoruz aslında bu hikayeyi. Bu aslında bir “Türkiye hikayesi.”

Kadın hikayesi.

İkiyüzlü ahlakımızın hikayesi.

O intihar etmedi, bal gibi onu biz öldürdük.

Böyle yazdım Pazar günü. “Neden bu hikayedeki erkekler kayıp?” dedim. “Neden ortada yoklar?” dedim.

Biri çıktı konuştu. İsmini vermiyor ama kendisine teşekkür ediyorum. O da Nazligül’le birlikte o gün “resen emekliliğe” sevk edildi. Atıldı anlayacağınız.

Hikayeyi bir de onun ağzından dinleyelim.../images/100/0x0/55eae723f018fbb8f89e12e4 

* * *

Haberin Devamı

En başından başlayalım...
- Başlayalım da, ne anlatılır, nasıl anlatılır bilmiyorum. Nazlıgül’le çok yakındık. Tahmin edemeyeceğiniz kadar. Ama hiçbir zaman sevgili olmadık. Bütün sorgularda, beni bunu itiraf etmeye zorladılar ama olmayan bir şeyi nasıl söyleyeyim. Yukarıda Allah var, eli bile elime değmedi. Ama birbirimize baktık mı, ne olup bittiğini anlardık. Hiç bir şeyini saklamazdı benden. Bütün dertlerini anlatırdı, odama gelip ağlardı. Kaza mı geçirdi, ilk beni arardı; benim nöbetim var, o gün hasta mıyım, benim yerime tutardı. Karım bile önce “Sizin aranızdaki ne iş?” dedi, ama o da ikna oldu, gerçekten abla-kardeş gibiydik.

Madem bu kadar iyi tanıyorsunuz, anlatın bize neler oldu? Nazlıgül 4 yaşındaki çocuğunu arkasından bırakıp niye intihar etti?
- Bilsem. Siz bu kadar üzülüyorsunuz, bir de beni düşünün. Öldüğü günden beri her akşam rüyalarımı giriyor.  

İnsan nasıl kendine o kurşunu sıkar?
- Onu yapabilirse bir tek kişi yapabilirdi, o da Nazlı üst teğmendi, kimsenin  bir tarafı yemez, o kadar mertti. Bence böyle bir ithamı yediremedi. Kendime de kızıyorum, nasıl anlamadım. Bir gün önce, ikimizi de ordudan attılar. “Abla, anneni de al, bana gel” dedim, “Yok boş ver” dedi. Aklıma bile gelmedi canına kıyabileceği. Çıkamıyorum işin içinden. Bildiğim şu: Onu karalamadığım için beni de attılar. Bir sürü erkekle konuştular, onlar gibi ben de, “Beni ayartıyor” deseydim, muhtemelen ben de orduda kalacaktım. Öyle yapanlar görevde!

Siz bütün bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? İntikam mı?
- Bence intikam değil. Üç senedir peşindeydiler. Ben bunun bir “temizlik operasyonu” olduğunu düşünüyorum. Kendi kafalarına ve ahlak anlayışlarına uygun olmayan insanlardan bir şekilde kurtulma operasyonu. Önce atmaya karar veriyorlar, sonra altını dolduruyorlar. Bir açıklama yapmaları da gerekmiyor. Nazlıgül Üsteğmen kendini vurmasaydı kimsenin ruhu bile duymayacaktı bu haksızlığı! Sizin haberinizde adı geçen M. Y’yi daha önce duymuş muydunuz?  

Kadın olmasının, güzel olmasının, dul olmasını bedelini mi ödedi...
- Elbette. Aksi mümkün mü bu ülkede. Yalan konuşmasınlar bir sürü erkek ona zarf attı. Ama o zarf atan adamlar, serviste tanımıyormuş gibi davrandılar. Böyle de ikiyüzlüler. Kayseri’de kimseyle ilişkisi olmadı. Zaten o sorgularda, üç yıl öncesinin meselelerini deşip durdular.

Nasıl yani?
- Boşanmasından bu tarihe kadar özel hayatıyla ilgili hesap sordular. 2009’da Malatya’da bir ast subayla evleniyor. Türk Silahlı Kuvvetleri de, bir subayla astsubayın evlenmesini kaldırabilecek yapıda değil. Üzerine gidiyorlar. Evlendiği kişi de Nazlıgül’e sahip çıkmıyor. Oysa o, ailesini bile karşısına alarak evleniyor, her türlü fedakarlığı yapıyor, mesleğini, geleceğini her şeyini riske atıyor ama olmuyor. Ayrılmaya  karar veriyorlar. O arada tayinini istiyor. Kayseri’ye tayini gerçekleşti. İşte bizim hayatımız o zaman keşişti. 

Aynı lojmanda yaşamaya başladınız...
- Evet. Boşanma sırasında bir yüzbaşıyla ilişkisi olduğu dedikodusu çıkıyor. O günden beri onun hakkında bir önyargı vardı. Genç, güzel ve dul diye herkes arkasından atıp, tutuyordu. Yani odasına girip asılıyorlar ama insan içinde onu selam bile vermiyorlar. Biz ise hep samimiydik./images/100/0x0/55eae723f018fbb8f89e12e6

Rütbeniz aynı mı?
- Benim üstümdü. Yeri geldiğinde fırça da atardı. Kayseri’ye taşındığında Şubat filandı, bir yıl sonraki eylüle kadar boşanma davası sürdü. Ondan sonra çok rahatladı. “Bundan sonra her şey güzel olacak” dedi. Ama Mart gibi, eski eşini Hava Kuvvetleri’ne çağırmışlar. Ona da bir telefon geldi, “Senin hakkında erkeklerden bilgi alıyorlar haberin olsun!” 

Niye çağırıyorlar, kadınla dertleri ne?
- Benim anladığım, kılıf hazırlıyorlar. Bir sürü erkekle görüşüyorlar. Onlar da korkudan, kendilerine bir şey olmasın diye kızı satıyorlar. 

Niye uğraşsın koskoca Hava Kuvvetleri bir üst teğmenle?
- Bilemem. Ama tamamen özel hayatla ilgili sorular sordular. Son olarak da beni çağırdılar. Nazlıgül üst teğmenin kiminle ilişkin var? Kiminle yattıp kalkıyor? O otele kimle gitti?

Hangi otele?
- Nazlıgül onlar için kara listedeydi. Kocasından ayrılırken bir yüzbaşıyla ilişkisi olduğunu düşünüyorlar ve takibe alıyorlar. Boşandıktan sonra da İzmir’de bir seminer çıkışı, bir üst teğmenle geceyi birlikte geçiriyor. Bunu da öğreniyorlar. Ama kadın boşanmış bir kadın, bekar yani. Olsun. Onlar için bu ahlaksızlık. 

Nazlıgül’ü ne zaman çağırıyorlar?
- Nisan gibi. Çıktığında beni aradı. Perişandı. Çok aşağılayıcı şeyler söylemişler. “Biriyle birlikte olurken çekilmiş kamera görüntülerin var” demişler. Benimle arasında ne olduğunu sormuşlar. “Kardeşim o benim” demiş.  

Sonra sizi mi çağırdılar...
- Evet. 6-7 saat içeride kaldım. Beni de “Onunla da bunun da yatardı” gibi şeyler söylemeye zorladılar. Beklemiyorlardı ona sahip çıkmamı. Ama çıktım. “Bunlar doğru değil” dedim. Bir ara “Hap kullanmaya ne zaman başladın?” dediler. Ben de dedim ki “Bu bana bir hakarettir ben sigara bile kullanıyorum.” “O çıplak görüntüleri hangi siteden indirden?” dediler, kafa karıştırıcı sorular sorup ağzımdan laf almaya çalıştılar. Ne yapmaya çalıştıklarını ben de çözemedim.

Ama sonuçta bir kadın öldürdü kendi...
- O kadar değerliydi ki benim için. İnanamıyorum olan bitene. Atıldığımız gün, “Anneme söylemekte sıkıntı yok da. babama nasıl söyleyeceğim?” dedi. O akşam devre arkadaşlarım bizim eve geldiler, kaldılar, hatta silahımı aldılar. Dokuzbuçuk gibi Nazlıgül’ü aradım, “Şimdi avukatla konuştum. Tüm orduda böyle bir operasyon oluyormuş, 200 kişinin daha başına gelmiş. Sorup soruşturmadan adam atıyorlarmış” dedim. Yarın üstte buluşmak için sözleştik. Ama kimse onun silahını almadı. 

Peki o sabah...
- Önce ilişiğimizi kesecektik sonra birlikte avukata geçecektim. Ben 7.5 gibi onu aradım. O da beni 8’i 9 geçe aradı. Açtım, “Abla günaydın” dedim, “İyi misin?” “İyiyim” dedi, sesi uykulu geliyordu, ben yeni uyandı zannettim, halbuki o sırada intihar ettiği tepedeymiş. “Hadi bir an evvel gel de bu işi bitirelim” dedim. “Tamam” dedi, “Araban var mı?” gelelim alalım gibinden, “Var var” dedi. 20 dakika sonra bir telefon geldi. Biri, “Amirim olanları duydunuz mu?” dedi, “Ya evet dün tebliğ ettiler” dedim. “Yok onu söylemiyorum, Nazlıgül üst teğmen canına kıydı” dedi. “Ne diyorsun sen!” dedim. Şok!

Size kendini neden bu kadar köşeye sıkışmış hissetti?
- Benim tahminime göre, o sabah, iş yerine gelemedi. İnsanların suçlayıcı bakışlarına dayanamam diye düşündü. Hala olup bitene inanamıyorum. Beynimin içinde sorular dönüp duruyor: O sabah işe giderken onu neden almadım? Silahını akşam almak neden aklıma gelmedi? Onu yalnız mı bıraktık? Güçlü görüntüsüne mi aldandık? Kafayı yemek üzereyim.

Yazarın Tüm Yazıları