Hepinizin bildiği hikâye... Kadınlar uçağa başörtülü ve pardösülü biniyorlar, Dubai, Londra ya da dünyanın her hangi bir yerine indiklerinde, açılıp saçılıp normal hallerine dönüyorlar. Sonra tekrar Tahran’a dönmek için uçağa bindiklerinde, o hiç istemedikleri hale geri bürünüyorlar. Şu son beş yılda pek çok İranlı arkadaşımın işte böyle hafta sonu kaçamağına tanık oldum. Birlikte yemeklere gittik, gece kulüplerinde dans ettik. Sadece Dubai’de değil, dünyanın çeşitli yerlerinde buluştuk. Hep sordum, “Böyle bir hayat tarzına nasıl tahammül edebiliyorsunuz?” diye. “Neden bu adamların sizi bu hale sokmasına izin veriyorsunuz?” diye. “Niye sokaklara dökülmüyorsunuz?” diye. Erkekler için daha kolay orada yaşamak. Ama kadınlar... Ve çocuklar için... Felaket... Yalan üzerine kurulu bir hayat. Arkadaşlarımdan birinin Alya yaşıtı bir oğlu var, o Allah’ın belası rejim, o küçücük çocuğu bile yalan söyletiyor. Çünkü okulda soruyorlarmış. “Annen, baban dışında kimin yanında başını açıyor? Açıyor mu? Evin içinde nasıl dolaşıyor? Akrabalarınız eve gelince, annenin saçlarını görüyorlar mı? Rezalete bakar mısınız... Zavallı çocuk da, annesini korumak için yalan söylemeye mecbur kalıyor. Çünkü tabii ki annesi, evin içinde başka erkekler varken başını açıyor. Ülkesinin dışına çıktığında da açıyor.
İşte bu insanların hepsi, sokaklarda şu anda... İşadamları, işadamlarının eşleri... Gayet kalburüstü insanlar. Yani zannetmeyin ki protestocular, sadece gençler ve üniversiteliler... Hayır baskıcı rejimi karşı olan herkes... Çünkü şunun farkındalar: 1- Oyları çalındı, 2- Bir 20 sene daha kaybetmek istemiyorlar. İçim acıyarak izliyorum İran’ı... Nida gibi başkaları ölmesin diye de dua ediyorum.
Teşekkür ederim
18 yaşından beri gazetecilik yapıyorum. Altı ay sonra 40 olacağım. 22 yıl ediyor. Hayatımda boyunca, öyle ya böyle içinde var olduğum hiçbir şey, insanları bu kadar konuşturmadı. HELLO! fotoğraflarından söz ediyorum. Tonlarca meslek büyüğüm, meslektaşım, şu geçtiğimiz hafta içinde yorum yaptı, fikirlerini yazdı. Benim de gözlerim yuvalarından fırladı. Bekliyordum ama bu kadar büyük bir ilgi ve sevgi beklemiyordum. Huzurlarınızda, hepsine teşekkür ederim. Okurlarım olarak sizlere de. Acayip destek verdiniz. Sadece bana attığınız mailleri ve meslektaşlarımın hakkımdaki değerlendirmelerini okuyabilmek için bile yaptığım şeye değdi. Bir-iki tane olumsuz yazı da vardı, onların da canı sağ olsun. Tartışma, benim üzerimden yürüdüğü müddetçe bir sorun yok, benim hakkımda herkes her şeyi söyleyebilir, zaten ben de bu işi, bu yüzden yaptım, bunu da açıkça yazdım. Ama sevgilimin olaya dahil edilmesini, kalleşçe ve düşmanca buluyorum. Bunu da sadece iki kişi yaptı...
Cumartesi, Nihat Odabaşı’nın birkaç tane daha fotoğrafı var yayınlamadığımız, onlar eşliğinde, “Ayşe soyundu meselesi” üzerine çıkan yazıları bir sayfada toplamak, sonra da başka maceralara yelken açmak istiyorum. Sizi çok seviyorum. Çok da eğleniyorum sizinle. Şimdiden sizi şaşırtacak başka işlere giriştim bile... Bekleyin, önümüzdeki günlerde...
Neden hastanelerde öpüşerek koklaşarak sperm verilemiyor?
Cem Aydın röportajına bayıldım. Bizi böyle dürüst, net, ve komplekssiz insanlarla tanıştırdığınız için teşekkür ederim. Pazar günü annemlerdeydik. Maaile bir arada. Eşim elimi tuttu, “Bak bunu oku” dedi, “Neyi?” dedim, “Ayşe Hanım’ı” dedi. Okudum. İçimi ısıttı röportajınız. Nasıl umut, nasıl cesaret verdi anlatamam.
Konu bizi de ilgilendiriyor. Ben de Eylül ayında kısmetse tüp bebek denemek istiyorum, 2007 ve 2008’de iki kez düşük yaptım, tüp bebek tutar inşallah... Neden hastanelerde öpüşerek, koklaşarak, sevişerek sperm verilemiyor hiç anlayamıyorum. Ayıp mı olur? Madem bu tedaviyi uygulayan güzel ve şık hastaneler var, eşlerimiz yanlarında sevdikleri kadınlar, yani bizler varken sperm verseler ya... Daha romantik, daha coşkulu olmaz mıydı her şey? (Handan.)
Çok haklısınız, müthiş olurdu. Ya biz ilerideyiz Handan Hanım, ya millet geride... Ama üzülmeye gerek yok. Aklın yolu bir... Günün birinde ben inanıyorum bu tür şeyler olacak. Tüp bebek tedavisine başlamadan mutlaka Cem Aydın’ın eşi Ayşe Aydın’ın ‘Anneee anne oluyorum” kitabını okuyun. Ve bebekleriniz olacağına inanmaktan hiç vazgeçmeyin, olur mu? Hiç ama...