Okuyun görün kim yalancı…

Şunun şurasında beş yıldır bu konuyu bu kadar açık konuşabiliyoruz. Ondan önce bahsettiğimiz zaman, “Hadi canım, kardeş kardeşe, baba çocuğuna öyle şeyler yapar mı?” diyorduk. Böyle bir olgunun varlığını bile reddediyorduk.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55ea433bf018fbb8f874ae10

İnsan, uzun zamandır gazetecilik yapıyorsa, ne kadar karşısındakine güvense de paranoyak oluyor.
Ben öyleyim.
Her şeyi şüpheyle dinlerim.
Mümkünse, birkaç yerden çek ederim.
Geçen pazarki Aras Can röportajını yaptıktan sonra…
Lafı hiç dolandırmadan, “Madem çocuk, ergen ve erişkin psikiyatristi Profesör Bengi Semerci’yi tanıyorsun, hastası değilsin ama pek çok konuda ona mail atıyorsun, ona danışıyorsun, senin hakkında ondan bilgi almak isterim” dedim.
Gayet açık davrandım.
Aras Can da, “Tabii çok sevinirim” dedi.
Hatta, numarasını bana o verdi.
Semerci’yi aradım.
Direkt sordum:
“Arascan bir sürü şey anlattı bana. Ben ona inanıyorum. Ama yine de size danışmak istedim. İnsanlar ensest konusunda
hayal güçlerini çalıştırıyor olabilirler mi? Yoksa Aras’ın anlattıkları gerçekdışı mı?”
“Asla!” dedi, “Duygularını abartıyor olabilir ama ben içeriğin doğru olduğuna inanıyorum. Çok patolojik şeyler yaşadı. Hiçbir zaman hastam olmadı. Ama o aileden bir hastam var. Aras Can’la da pek çok kez sohbet ettik, mail’leştik. Beni bir tür mentor olarak görüyor.”
“Her okuduğu okuldan yüzde 100 burs alıyor. Bunun sebebi ne? Her önüne gelene ensest hikayesini anlatması mı?” dedim.
“Hayır” dedi, “Gerçekten zeki ve parlak bir çocuk olduğu için. O, içindeki hastalığı dışarı çıkararak, insanlarla paylaşarak kendini iyileştirmeye çalışıyor. O yüzden lütfen özenli davranın, beni bir tek dağılması korkutur…” dedi.
“Merak etmeyin, anlattığı pek çok şeyi okuyucuyla paylaşmayacağım” dedim.
Hatta, hocayla tartıştım, neyi koyalım neyi koymayalım diye.
Ve röportaj yayınlandı.
Aras Can çok mutlu oldu, Bengi Semerci de ertesi gün aradı, gösterdiğim özen için teşekkür etti, Aras Can’a bundan sonraki röportajlar için dikkatli olması gerektiğini söylediğini iletti.
Ve benim de ensesti daha geniş boyutlarıyla ele almamın iyi olacağını belirtti.
Ve biz onunla bu konuda da bir röportaj yaptık.
Hafta içi yer olmadığı için yayınlayamadık, daha sonra yayınlayacağım.

Haberin Devamı

CİDDİYE ALMADIM AMA

Haberin Devamı

Sonraaaa Sevilay Yükselir, “Ensest bütün dünyada yaşanan berbat bir şey, hastalık, sapıklık, tabii ki işlenmeli ama akademik düzeyde olmalı. Ensest gerçeği Ayşe Arman haberciliğine kurban edilemeyecek kadar mühim bir konu” diye yazdı.
Aklınca, çapınca beni yasaklamaya kalktı.
Bu nedir şimdi?
Kıskançlık mı?
Gündeme gelme çabası mı?
Tabii ki ciddiye alacak halim yok, her zamanki gibi, işimi bildiğimi gibi yapmaya devam edeceğim. Ama can sıkıcı olan şuydu, doğru düzgün hiçbir şey araştırmadan beni yalancılıkla, ensest mağduru üzerinden piyasa yapmakla suçladı.
Dahası Bengi Semerci’yle karşılaştığını, hocanın da kendisine, “O çocuk benim hastam filan değil. Sadece e-mail üzerinden görüştüğüm biri. Ayşe Arman’a söyledim bunu ve rica ettim adımı geçirmemesini” dediğini yazdı.
Ve inanır mısınız bunu bana hoca haber verdi.
Çünkü ben Sevilay Yükselir filan okumuyorum.
Ona gönderdiği “Yaptığınız hiç hoş değil. Bundan sonra adımı olumlu olumsuz hiçbir yerde geçirmeyin” mailini bana da gönderdi.
Aşağıda okuyacağınız röportaj da bu konuda kimin yalan söyleyip söylemediğinin kanıtı…

Haberin Devamı

Çok güvendiğiniz, sizi aslında koruyacağına inandığınız, başınıza geldiğinde gideceğiniz kişiler tarafından yapıldığında ne hissedeceğinizi düşünün. Korkunç bir travma. Doğal olarak çoğu insan bunu olmamış, yaşanmamış farz etmek istiyor.
Yok sayıyor yani.

/images/100/0x0/55ea433bf018fbb8f874ae12

- Ben öyle olduğuna inanmıyorum ama ben bir hata yaptım?
- (Gülüyor) Sizin hatanız yok. Ben kişilerin kendileriyle ilgili yaralayıcı olan şeyleri bu kadar detaylı anlatmalarının çok doğru olduğunu düşünmüyorum…

- Aras Can röportajında, ona zarar verebilir diye bir sürü şeyi yayınlamadım…
- Biliyorum, bilmez miyim? O konuda çok etik davrandınız. “Ne kadarını koymalıyım, ne kadarını koymamalıyım?” diye bana da danıştınız, telefon açtınız, Aras’ın sizinle paylaştıklarını anlattınız. Yapmayabilirdiniz…

Haberin Devamı

- “Aras Can, Bengi Semerci’nin hastasıdır” diye yazdım mı?
- Hayır.

- Peki bu nereden çıktı?
- Valla, bir kişi haricinde öyle algılayan zaten olmamış. Bakın, psikiyatrist olmak zor. Benim yanımda pek çok insan görünmek bile istemiyor. Doktoru olduğumu zannederler diye. Öyle fena ki, tanınmış biriyle konuşuyorsunuz, hemen peşinizden biri geliyor: “Bengi Hanım, yoksa bilmem kim hastanız mı?” “Hayır ne alakası var!” diyorum. Benim de dostlarım, arkadaşlarım var. Herkesle psikiyatrist olarak bir ilişkim yok. Bana danışan öğrenciler var, beni abla gibi görenler var. Aras da, bana gazete yazılarım dolayısıyla mail atan biri. Dört-beş kere de görmüşümdür. Bana ilk kitabımla geldi, satır satır ezberlemiş. Size anlattığı şekilde, yazılarımdan çok etkilendiğini söyledi. Yazdığı oyunları anlattı, bir sonraki oyunu border-line’la ilgili, o konuda bilgi aldı. Televizyon ve basın dünyasına da yabancı değil. Stajlarını gazetede ve televizyonda yaptı. Size anlattığı şeyleri Facebook’ta da yazıyor, sekiz aydır da pek çok insana anlattı.

Haberin Devamı

- Ben yine de paranoyak olduğum için kontrol etmek ve onu tanıdığınız için size sormak istedim. Röportaj yayınlanmadan da sizi aradım. Şimdi tekrar okuyucuların huzurunda soruyorum: İnsan, ensest söz konusu olduğunda yalan söyleyebilir mi?
- Bir çocuk, kaç yaşında olursa olsun, enseste uğradığını söylüyorsa, ona inanmak lazım. Cinsel istismar çok kötü bir şey, bir de, çok güvendiğiniz, sizi aslında koruyacağına inandığınız, başınıza geldiğinde gideceğiniz kişiler tarafından yapıldığında ne hissedeceğinizi düşünün. Korkunç bir travma. Doğal olarak çoğu insan bunu olmamış, yaşanmamış farz etmek istiyor. Yok sayıyor yani. Bilinçaltına atıyor. Ya da, “Babam beni okşuyordu ama babalar okşar zaten” diyor. O okşama normal bir okşama mıydı? Başka bir amaç mı taşıyordu? İnsan onu beş yaşında anlayamayabiliyor. Aras’ın yaşadıklarına gelince, duygularını anlatırken abartıyor olabilir ama içeriği yüzde 100 doğru.

FİLTREDEN GEÇMELİ

- Peki doğrusu nedir? Röportaj yapmamak mı lazım?
- Ensest yaşayanlarla mı? Tabii ki yapılabilir ama haberin nasıl verildiği önemli. Yaparken dikkatli olmak gerekiyor. Endişe şu: Bazen insan, “Anlatırsam, içimden çıkarırsam rahatlayacağım” dediği şeyleri anlatıyor, sadece ensest olması da gerekmiyor bunun ama sonra pişman oluyor, “Neden bu kadar insana anlattım?” diyor. Çünkü toplumun tepkileri her zaman beklentilerimize uymuyor. Yani sonradan bir daha travma yaşamamak için, anlatılanların mutlaka iyi bir filtreden geçirilmesi gerekiyor.

- Benim bu röportajda yaptığım yanlış bir şey var mı?
- Sizinle ilgili bir şey yok. Endişem Aras’la ilgili. Anlattıktan sonra pişman olur mu diye. Çünkü sizin röportajınızın ardından bir sürü televizyon programı onu konuk etmek istedi. İnsanların ilgilerinin sadece ensest olayına çekilip onun birey olarak başarılarını, beklentilerini doyuracak şeyleri yok saymaları söz konusu olabilirdi. Ama sonuçta Aras ergen bir kişilik, çocuk değil, kendi kararlarını kendi verebilecek biri. Ben onun adına karar veremem, başkaları da veremez.

- Ama birileri de kalkıp o röportaj üzerine yazı döşendi. Peki bana bir haksızlık söz konusu değil mi?
- Gazete üzerinde bu tür tartışmalar yapmak, hele ensest gibi bir olguda yanlış bir şey. Ensest daha etik bir açıdan ne kadar konuşulabilir, bunu tartışmak tamam ama “Sen niye bunu yaptın?” demek farklı bir şey…

- Benim yaptığım röportajda, “İnsanlar eşcinsel olsun, ensestten zevk alsın” gibi abuk sabuk şeyler var mıydı?
- Yok canım. Bana çok mail geldi. Muhtemelen size de gelmiştir, Aras’a da. Hiç böyle bir eleştiri okumadım.

- Psikiyatrist olarak soruyorum: Ben yasaklanması gereken bir röportajcı mıyım?
- (Gülüyor) Hiç sanmıyorum!

- Peki anlatan kişinin nerede durması, nerede devam etmesi gerekiyor? Ölçüleri, sınırları var mı? Buna kim karar veriyor?
- O röportajcının kendi içinde vermesi gereken bir karar. Kişi, size bir sürü şey anlatabilir, bize de anlatıyorlar, o anlatılanlara dokunmanın onu çok rahatsız edeceğini düşünüp, sanki hiç anlatmamış gibi başka yoldan ilerleyebiliyorum ben. Eminim sizin de öyle yaptığınız durumlar vardır. Nitekim siz de Aras’ın anlattığı bazı şeyleri yayınlamadınız. Ama yanlış anlaşılmasın, ben ensest konuşulmasın demiyorum. Konuşulmadığı zaman yokmuş gibi algılanıyor. Bu da vahim bir durum çünkü var. Şunun şurasında beş yıldır bu konuyu bu kadar açık konuşabiliyoruz. Ondan önce bahsettiğimiz zaman, “Hadi canım, kardeş kardeşe, baba çocuğuna öyle şeyler yapar mı?” diyorduk. Böyle bir olgunun varlığını bile reddediyorduk. Artık bu konuları konuşabiliyoruz ama haberin nasıl verildiği çok önemli.

- Ben başkalarını bilemem, ben kendimden mesulüm. Benim yaptığım işte bir hata var mı?
- Sizin yaptığınız yanlış değildi. Zaten ben de size yapılan itirazda hiçbir şekilde, olumlu olumsuz adımın kullanılmamasını istemiştim. Ben sizin yerinizde olsam, söylenenlere aldırmam, işimi iyi yapmaya devam ederim. Kişisel fikrimi istiyorsanız: Siz gazetecisiniz, sonuç olarak tabii ki fark yaratmaya çalışacaksınız. Yarattınız da. Türkiye’de yapılmayan bir şeyi yaptınız, özel hayatınızı gündeme getirdiniz. En çok eleştiriyi de oradan aldınız. Ama şu anda bakıyorsunuz, köşe yazarlarının yarısından çoğu kendi hayatını yazıyor. “Çocuğumla bunu yaptım, karımla bunu konuştuk, kocam şunu dedi.”

Yazarın Tüm Yazıları