Paylaş
15 Temmuz’da şehit olanların eşleriyle, anneleriyle, babalarıyla, kardeşleriyle konuştu ve bunu kitaplaştırdı.
Biliyorsunuz, o gece 250’ye yakın şehit verdik.
İşte Hürriyet hafta sonu ilavelerinden üç şahane gazeteci kadın, İpek Özbey, Güliz Arslan ve İpek İzci, gecelerini gündüzlerine kattılar, 10 gün deli gibi çalıştılar ve 38 kişi hariç bütün o şehit yakınlarına ulaştılar.
Hepsinin hikâyelerini bize “Demokrasi Kahramanları” isimli bir kitapta topladılar.
DNR’larda satılıyor.Mutlaka, mutlaka alın.
Çok yürek burkan hikâyeler var.İnanılmaz ayrıntılar var.Üç arkadaşımı tebrik ediyorum, onlarla yaptığım röportajı bu cumartesi ilavede okuyabilirsiniz...
HAMİŞ
Ben de bu kitap için, bir abi-kardeşin başına gelenleri yazdım. 36 yaşındaki Orhun Göytan hayatını kaybetti, abi Kenan’ın ise ayağa kesildi. Ben olan biteni baba Gültekin Göytan’dan dinledim. Anne konuşamıyordu bile acıdan. Konu açılınca o kadar çok ağlıyor ki, hastaneye yetiştirmek gerekiyor. Bu insanlar artık gerçekten “yaşamıyor”! Çok çok büyük bir acı. Burada Demokrasi Kahramanları kitabı için yazdığım yazının bir bölümünü sizinle paylaşıyorum...
HAMİŞ 2
Aynı kitapta, aynı zamanda Ertuğrul Özkök, Mehmet Yılmaz, Ahmet Hakan ve Hande Fırat’ın da yazıları var. Hepsi de birbirinden sarsıcı. Gerçekten insanın kütüphanesinde durması gereken bir eser. Zaten ilk baskısı çoktan tükendi bile...
-------------------------------------------------------------------
ACI, havada asılı durur mu?
İnsanın kalbini ağrıtır mı?
Nefesini keser mi?
Hatta, nefessiz bırakır mı?
Bu evde öyle...
O kadar büyük bir acı ki Göytan Ailesi’nin yaşadığı...
Tarifi yok.
Kelimeler yetersiz, içi boş, saçma ve manasız...
Ben de nereden başlayacağımı, nasıl soru soracağımı bilmiyorum.
“Başınız sağ olsun”, “Allah sabır versin!” lafları da yaşanan felaketi karşılamıyor.
Ama başka ne denir bilmiyorum.
NİYE ATEŞ EDİYORSUNUZ? BİZ DE TÜRK’ÜZ!
Mutlu bir aileydi onlar.
15 Temmuz’a kadar.
15 Temmuz, sadece Türkiye’nin değil, onların da hayatını karartan bir milat.
15 Temmuz gecesi bir evlatları, Orhun Göytan öldürüldü, diğerinin, abi Kenan’ın ise ayağı kesildi.
İki kardeş işten çıkmış, eve gidiyorlardı.
Arabalarının içinde yaylım ateşine tutuldular.
Arabaya isabet eden kurşunlar nasıl bir zarar verdiyse araca, çalışıyordu, ama gaza bastıkları halde gitmiyordu.
Kardeşlerden küçük olanı, Orhun, arabadan indi, şaşkınlık içinde, “Biz de Türk’üz, niye ateş ediyorsunuz! Yapmayın, düşman değiliz ki!” dedi...
Ama 11 kurşunla devirdiler onu...
O da inanamadı olup bitene...
Demek ölüm, böyle bir şeydi...
Ansızın gelebilirdi...
Oysa, daha güzel bir hayat vardı önünde...
Daha evlenmemişti...
Baba olmamıştı...
Gerçekleştirmek istediği pek çok hayali vardı.
Ama işte şimdi ölüyordu...
Buralardan gidiyordu.
Dizlerinin üzerine çöktü.
“Of anam of, öldüm ben!” dedi.
Son sözleri bu oldu...
Ve öldü...
BİRİ ÖLDÜ BİRİNİN AYAĞI KESİLDİ
Oysa, biraz önce işyerindeydiler, iki kardeş, gemi acenteliği yapıyordu. Hep geç saatlere kadar çalışıyorlardı. O gece de öyle olmuştu.
Sonra televizyondan olan biteni izlemeye başladılar. Ayvalık’ta olan babaları Gültekin Göytan’ı aradılar, “Darbe oluyor galiba!” dediler, “Aman sakın çıkmayın sokağa!” dedi babaları.
Uyardı onları.
Ama sonra, gecenin ilerleyen saatlerinde her şey sona ermiştir diye iki kardeş, annelerinin yanına gitmek üzere işyerinden çıktı.
Ve abi-kardeş, arabalarının içinde kurşun yağmuruna tutuldular.
Boğaziçi Köprüsü’ndeki facia bitmişti. Ama Telekom’un önündeki sivil halkı öldürme girişimi devam ediyordu.
Nereden bilsinler, kazara daldılar cehenneme.
Orhun, olay yerinde hayatını kaybetti.
Abi Kenan da kurşunlardan nasibini aldı.
Onu da bir beyaz eşya dükkânı sahibi sürükleyerek o cehennemden kurtardı, baktı ki, ayağından feci yaralanmış, kan kaybetmesin diye kemerle sıktı ayağını. Ortalık yatışınca da hastaneye kaldırıldı. Kenan’ın hayatı kurtuldu ama ayağı kesildi...
O KADAR BÜYÜK BİR ACI Kİ BİZ ARTIK YAŞAMIYORUZ
Uzun bir sessizlikten sonra, “Yaşadığınız acının tarifi yoktur!” diye giriyorum söze...
Baba Gültekin Göytan, “Yok” diyor çaresiz bir sesle, “40 gün oldu, her gün ağlıyoruz. Biz artık yaşamıyoruz. ‘Keşke’lerin de sonu gelmiyor. Keşke yazıhaneden biraz daha geç çıksalardı. Keşke Telekom’un oraya gitmeselerdi...
“İkisi miydi sadece?”
“Evet, abi-kardeş... Terörist ekibine yakalanıyorlar. Bir yüzbaşı ve 9 asker herkesi yere yatırmış durumda. Geçen arabaları tarıyorlar. Bizimkiler de oradan geçiyor. Büyük kullanıyor arabayı, ateş seslerini duyunca ufaklık abisine, “Gaza bas!” diyor. Ama askerler çembere almışlar orayı. “Basıyorum ama araba gitmiyor!” diyor Kenan. O arada Orhun, göğsünden iki kurşun yiyor. Abisine, “Ben vuruldum galiba!” diyor. İniyor arabadan, “Biz de Türk’üz, niye ateş ediyorsunuz! Etmeyin... Düşman değiliz biz!” diyor. O anı izlettiler bana, birileri yukarıdan çekmiş.
Ama o aşağılık yüzbaşı “Ateş!” emri veriyor ve küçük oğlan, tam 11 tane mermi yiyor!
2 metre boyunda ve 130 kiloydu. Dev gibiydi. Ama işte orada, bu namussuzların kurşunuyla dağ gibi çocuk yıkılıyor! Kenan’ı da beyaz eşya satan bir mağaza sahibi kurtarıyor, askerliğini sıhhiyeci olarak yapmış.
Kemeri çıkarıyor, Kenan’ın ayağını sıkıyor ve kanı durduruyor. Sonra bir arabaya koyup hastaneye yetiştiriyorlar. Ayağı kesildi ama en azından hayatta.
Allah bize onu bağışladı. Öbürü gencecik yaşında sizlere ömür...
“Küçük oğlanla birlikte, hanım da ben de öldüm... Artık hayatımız yok!”
Bu laflar gitmiyor kulağımdan...
“Gayemiz, amacımız, hayallerimiz artık yok. Vatan sağ olsun da diyemiyorum, diyemem. O kadar büyük bir acı... Anlatılamaz, ifade edilmez... Allah düşmanıma versin...”
Bu laflar da kulağımdan gitmiyor...
Sessizce başımı önüme eğiyorum...
(Yazının tamamı Demokrasi Kahramanları kitabında...)
Paylaş