Hikâyenin başlangıcı eski...
İki yıl öncesi...
Dubai’de yemyeşil bir parkın etrafında yürüyorum, her sabah yaptığım gibi, çeşitli amaçlarım var, zayıflamak, spor yapmak, sıkılaşmak, vücudumun endorfin salgılamasını sağlamak...
O da ne!
Vızır vızır gelip geçen arabaların olduğu yerde beyaz bir leke!
Kedi mi?
Küçük bir köpek olabilir mi?
Ne alakası var!
Nedir ki bu?
A aaaaaaa bir tavşan!
Bembeyaz, şahane bir tavşan.
Nasıl güzel...
Nasıl ürkek...
Nasıl bebek...
BANA YARDIM EDEN MAVİ ŞORTLU ADAMO zamanlar, bu park yürüyüşleri sırasında lacivert şortlu adam vardı.
Sabahları onunla karşılaşıyordum.
Bir keresinde, üzerime doğru gelmişti, bir şey söyleyecek galiba diye korkmuştum, gerçekten de, “Kahve içebilir miyiz” dedi, sadece o kadar, ben de birden bire, “Ben evliyiiiiim” diye koşarak uzaklaşmıştım.
Sonra da salaklığıma gülmüştüm.
Hatta o dönem, bu olaydan yazı yaptım.
Uzun süre evli olunca, alışıyorsun ve herhangi bir adamın, masum bir hareketi bile seni korkutuyor diye.
Sonradan adamla tanıştık da.
O da koşuyordu aynı parkın etrafında.
Yakışıklıydı.
Ama beni sinir etti, sürekli Dubai’deki ekonomik krizi, ev sahibinin kiramızı ne kadar arttırdığını, arabamızın markasını, kaç odalı evde yaşadığımızı sorup durdu.
E tabii benim için hiçbir esprisi kalmadı lacivert şortlu adamın.
Arkadaşlık edebileceğim biri de değildi, beklediğimden daha ‘finansal’ ve ‘ekonomik’ çıkmıştı.
Ama o gün, o beyaz tavşanı gördüğümde bana yardım etti.
Birlikte yakaladık.
Böylelikle lacivert şortlu adam misyonunu tamamlamış oldu.
Onu bir daha görmedim.
Ama Hımmm hayatımızdan çıkmadı.
HIMMM İSMİNİ ONA ALYA VERDİİlk iş veterinere gittim.
Sağlık kontrolü yapıldı, mama filan aldım eve geldim.
Bahçede Alya’nın oyun evi vardı, bir güzel yerleştirdim, ertesi sabah kalktığımızda, köstebek gibi toprağı delmiş dışarı çıkmış, bahçede serseri mayın gibi dolaşıp duruyordu.
İsmini kulağına Alya üfledi.
“Ne desek, ne isim versek?” diye düşünüp dururken Alya, “Hımmm!” dedi.
Ve böylece tavşanımız, bir şahsiyet olarak hayatımıza girdi.
Akıllı da çıktı.
Veteriner, “Bunların bir kısmı, şuursuz olur, suya düşer” dedi, bizimki düşmedi. Bir süre sonra, bütün evi, havuzu, bahçeyi teslim aldı. Her yer onundu artık. Kafes mafes hak getire, evin tamamında fır döndü durdu.
En çok çalışırken masamın üzerine kurulmasını sevdim, ayaklarımın altında yatmasını... Bizimle televizyon seyretmesini... Bütün aile fertlerini tek tek dikizlemesini... Bir boyun atkısı edasında yanımızda yayılmasını... Kabloları yerken azarlanınca, kulaklarını bir indirip bir kaldırmasını... Bebekler gibi masum uyumasını... Sevildikçe güzelleşmesini... Tüylerinin parlamasını...
Zaman zaman hayatı da bize dar etti, hepimiz onun yüzünden babadan azar işittik, internet gitti, telefonlar çalışmaz oldu, evdeki bütün elektrikli aletlerin kablosunu yedi.
Ama yine de evimizin beyaz prensiydi.
Sadece ben değil, hepimiz onu çok sevdik ve bağlandık.
Ondan ayrılamayacak kadar bağlandık.
Veteriner de, “Gayet sağlıklı ve karşılaştığım en güzel tavşan. En az 14 yıl daha yaşar” deyince, sevgilimin suratını görecektiniz.
Ama sevgilim de bizimle Türkiye’ye gelmesine itiraz etmedi.
Çaktırmadan çok sevdi.
Evdeyken her şey iyiydi ama otele taşınmak zorunda kalınca, problem çıktı, içeri sokulması yasak çünkü.
Gizli saklı hallettik.
Ama hep yüreğimiz ağzımızdaydı, ya yakalanırsak?
Şükür yakalanmadık.
Hımmm, bir gökdelenin 47. katına da alıştı.
Camın kenarında gözler hafifi kapalı denize nazır güneşleniyordu.
Ama asıl sorun, Türkiye’ye gelirken patladı.
Birkaç gündür kendimde değilim.
ZÜRİH ÜZERİNDEN İSTANBUL’A GELECEK
Bu cumartesi, yani bugün, kesin dönüş yapıyorduk.
Hımmm’ın belgeleri tamamlandı, sağlık sertifikası alındı, özel kutu da yapıldı. Ne var ki, son anda uçağa alınmadı. Gerekçe, tavşan, pet değilmiş. Kedi, köpek, şahin tamam, Türk Hava Yolları kabine bile alıyor ama tavşan ı-ıhh!
Arkada da taşınmıyor.
İnanır mısınız binlerce belge istediler.
Soyu tükenen bir hayvan olup olmadığını dahi kanıtlamamızı istediler.
Bir sürü prosedür, bir sürü bürokrasi...
Mahvoldum, elim ayağım birbirine dolandı.
Emirates’ten sağ olsun Bahar uğraştı, olmadı.
Türk Hava Yolları’na yalvardık, Ayşe çok uğraştı, olmadı.
En sonunda Swiss’ten Lalin bir formül buldu.
Swiss’le kargo olarak gidecek bizim Hımmm, önce Zürih’e, oradan İstanbul’a, sevgilim İngiltere’den apar topar İstanbul’a gitti ki gümrükten alabilsin.
Tabii çok kısa anlattım, bu noktaya gelinceye kadar çektiğimiz işkencenin haddi hesabı yok.
Lalin olmasa mahvolmuştum.
Dönemiyordum Türkiye’ye.
Binlerce teşekkürler.
Hımmm için çaba sarfeden herkese.
Şu anda da havaalanına gidip, Hımmm’ı kargoya teslim etmek zorundayım, kutusunun üstüne bir aşk mektubu yazdım, “Ne olur ona ihtimam gösterin, bildiğiniz tavşanlardan değildir, şu anda çok korkuyordur” diye.
İşte böyle...
Umarım bu yazıyı okuduğunuzda Hımmm, İstanbul’da, evin kablolarını kemiriyor olur.
Byeeeeeeeeeee.