Nejla

Öyküler beni büyülüyor.

İnsan öyküleri...

Hüzünlü öyküler daha da büyüleyici.

Mutlu öyküler, uçup gidiyor.

İnsanın hafızasında iz bırakanlar, acıklı olanlar.

Nejla’nınki gibi.

* * *

Epey zaman aldı yaşadığı öyküyü öğrenmem.

Günler hatta aylar...

Dünyanın en neşeli, en pozitif kadını olduğu için, hüzünlü şeylerden söz etmeyi, kahpe kader yapmayı, kendisine acımayı ve acındırmayı sevmiyor.

O yüzden derindeki o müthiş hikayeyi anlatmıyor.

Ancak benim gibi bir "öykü avcısı" üzerine gelecek, tırmalayacak, "O neydi, bu neydi?" diye soracak da Nejla anlatacak...

Yaptım.

* * *

6 kız kardeşler.

Küçük bir Anadolu şehrindeler.

Anne şahane ama baba... Fena.

Evin içinde her türlü şiddet mevcut. Mutlu bir tek gün hatırlamıyor Nejla. Bayramlar, yılbaşları, özel günler zehir. Mutlakla bir olay çıkıyor. Baba çıkartıyor. Nejla atletik yapılı biri. Olmuş mecburen. Kafasına doğru hızla gelmekte olan her ütüye karşı, çare olarak eğilmek zorunda kalınca, refleksleri gelişmiş ve hayatta kalmayı öğrenmiş. O bir "survivor" çünkü o ütülerden biri o küçük kızı rahatlıkla hayattan silebilirdi.

Bir gün uyandıklarında bir de bakıyorlar ki buzdolabı zincirlenmiş, kocaman bir kilit asılmış. Sanki kale kapısı. O zaman anlıyorlar ki, bu evde onlara hayat yok.

"Hiçbir şey bundan daha kötü olamaz" diye, anneleri bir sabah çocuklarını alıyor ve o evden bir daha geri dönmemek üzere gidiyor...

Bence herkese, her kadına örnek.

* * *

Filmin burasında müzik değişiyor.

Acıyı anlatan ezgiler, yerini umuda, güzelliği, ferahlığa bırakıyor.

Bir anne ve 6 çocuk, yani 7 kadın İzmir’de ev yemekleri yapan bir lokanta açıyorlar. Adı Hanimiş. Tutuyor. Allah’a şükürler olsun tutuyor.

Tabii baba peşlerinde, eve geri dönsünler diye, ıh ıh, anne, kızlarıyla birlikte kendi ayakları üzerinde durmaya kararlı.

Üç numara Nejla, ana okulda çalışmaya başlıyor, kazandığı parayla aileye destek oluyor. Bu yüzden liseden sonra eğitimine devam edemiyor. Ama içinde hep bir ukde kalıyor ve 26 yaşında üniversite sınavlarına giriyor, pedagoji bölümünü bitiyor, diplomalı öğretmen oluyor.

Tanıdığım en güçlü kadınlardan biri. Belki de bunca zorluğu atlatmayı başardığı için. Sabırlı, asla sesini yükseltemeyen, müthiş sorumluluk sahibi, pratik, kıvrak zekálı, komik, hayata geniş açılardan bakabilen bir kadın. Son derece sakin ama baskı altına da alınamayan alınamayacak biri. Ve inisiyatif sahibi.

* * *

Gel zaman, git zaman kızlar evleniyorlar.

Kendi ailelerine dağılıyor.

Nejla da 30’larının başında bir Amerikalı ile evli kardeşinin yanına Chicago’ya gidiyor. Dil öğrenecek. Öğreniyor. Aşık da oluyor. Peter’a.

Ona sürekli Prag’ı anlatan bir Çekoslovak.

"Seninle birlikte gitmeliyiz Kafka’nın şehrine, bayılırsın!" diyor.

Evlenmeye karar veriyorlar.

Nejla’nın annesi ve diğer kız kardeşleri o yaz Chicago’ya gelecekler, düğüne. Her şey hazır. Gün bile alınmış.

Peter bir görev için Çekoslovakya’ya gidiyor.

Meğer Çekoslovak Gizli Servisi’nde çalışıyormuş.

Ve Rus Mafyası tarafından öldürüyor.

Siz o Nejla’nın halini düşünün...

* * *

İşte ben onun hayatına, o çaresiz ve yalnız kaldığı dönemde giriyorum.

Gazeteden yazılarımı takip edermiş.

Alya’dan, Mine’nin ayrılacağından, Alya ile ilgilenecek birini aradığımdan haberdarmış. Bana yazdı: "Dubai’ye gelmek isterim. Anaokulu öğretmeniyim. Alya’nın gelişiminde faydam olacağına inanıyorum. Üstelik yüzme de biliyorum!"

Hoşuma gitti.

Sevgilim, "Sen deli misin, hayatına görmediğin bir kadına nasıl gel dersin!" dedi.

"Yazdıklarından hissettim doğru insan, merak etme sen" dedim.

Ve haklı çıktım.

O, bizim ailemizden biri...

Hem benim hem de Alya’nın en yakın arkadaşı.

Üstelik Dubai’yi çok seviyor, gece hayatını bizden daha iyi biliyor, salsa kurslarına gidiyor. Onun modern görüntüsü, mini etekleri, ince askılı tişörtleri, upuzun simsiyah saçları benim çok hoşuma gidiyor. Onunla gurur duyuyorum. O çarpıcı ve yakalayıcı havasını seviyorum.

1 Mart doğum günü.

Doğum günün kutlu olsun Nejlacım...
Yazarın Tüm Yazıları