Bu aralar bir Dubai’deyiz, bir İstanbul’da. Hayatımız seyahat etmekle geçiyor. Ve tabii bavul yapmakla...
Bavul yapmak deyip geçmeyin, bu bir sanat...
Oldum olası kıskandım iyi bavul yapabilenleri ve sadece gerekenleri o bavula koyabilenleri. Onlardan biri değilim, hiç olamadım. Keşke bir okulu olsa da, yazılsam. Bir ara Mehmet Yaşin yazmıştı, "Bavul nasıl yapılır" diye, en alta pantolonları filan koymak gerekiyormuş, bir tek o kalmış aklımda, gerisi uçup gitmiş.
Ben feci durumdayım.
"Şu da lazım olabilir, bu da lazım olabilir" diye elime geçen her şeyi bavula tıkıştırmaya çalışıyorum. Tabii önce bavul buna isyan ediyor, bir süre aramızda abartılı bir savaş cereyan ettikten sonra, üstüne oturuyorum; çaresiz, irademi kabul etmek zorunda kalıyor. Ne var ki, gideceğim yere ulaştığımda, bavulu açıyorum ve bakıyorum ki, gerçekten ihtiyacım olan hiçbir şey yok.
Bavulların da erkeklerin de kabullenme kapasitesi var. Bir yere kadar yani. Ben, bavulların da haddini zorluyorum, sevgilimin de. Şöyle ki, bir kere 30 kilodan ağır olmaması gereken bavulum, mutlaka daha ağır geliyor, buna çare olarak sevgilim de seyahat öncesinde evde tartı ile dolaşmayı seçiyor. Bavullar tek tek o terazinin üzerine konuluyor ve tartılıyor. Çünkü bütün erkekler gibi, kontuar’da bagaj kavgası yapmaktan nefret ediyor. "Biraz dikkat edin, bavulunuzu ona göre yapın" diyor. Çünkü yine o bütün erkekler gibi, sınırları biliyor, nerede başlıyor, nerede bitiyor; biz de bütün kadınlar gibi sınırları reddedip 30 kilonun üzerine çıkıyoruz.
Üstelik biz, 3 kadınız: Necla, Alya, ben. Hepimiz süslüyüz, giyinmeyi seviyoruz, daha da vahimi bu konuda kararsız tipleriz, "Onu mu giysem, bunu mu giysem, onu mu yanıma alsam, bunu mu" Tabii haliyle, hepsi alındığı için seyahat sırasında bavul faciaları yaşanıyor.
* * *
"Tartı komiseri", 3 kilo fazla çıktı mı, "Lütfen, bazı şeyleri başka çantaya alın" uyarısında buluyor. Kibarca da ekliyor: "Naylon poşet olmasın!"
Havaalanında yürürken filan, elinde hiçbir şey olmasın istiyor, en fazla laptop çantası, o kadar, onun dışında poşet moşet onu çılgına çeviriyor. Oysa ben farklıyım. Ben neler taşırım elimde, hiç rahatsız olmam, hamal gibi oramdan buramdan bir şeyler sarkar. Dubai’deki tabak çanakların fazlasını, "Dur İstanbul’daki evde yok" diye getiririm, halı bile taşıdım iki ülke arasında, bunların bazılarını da uçağa yanıma alıyorum, o da deliriyor, beni havaalanında tanımıyor...
En son kafayı "Fatboy" adında renkli yastıklara takmış bulunuyorum. Türkiye’de görmedim, Alya’nın oyun odası için mükemmel olacağına karar verdim. Evet tamam itiraf ediyorum biraz büyükçe. Nasıl tarif etsem, magandaların denize girdiği şambrel büyüklüğünde. Ama inanılmaz göz alıcı renklerde. Fosforlu pembe, yeşil, turuncu, mavi... İçi köpük dolu, her şekli alıyor... Çocuk hem üzerinde oyun oynayabiliyor, hem koşup koşup üzerine atlayabiliyor, biriken fazla enerjisini boşaltabiliyor. Boğuşmak için de, mükemmel minder oluyor. Karar veriyorum, ben bunlardan İstanbul’daki eve götüreceğim. Sevgilime söylesem kan çıkacak, "Kanepe boyutundaki yastıklar Türkiye’ye taşınır mı, akıl var, mantık var" diyecek...
* * *
Havaalanına gitmeye bir saat kala, "Benim küçük bir iş halletmem gerekiyor" dedim ve kayboldum. Aslında o yastıklardan 5 tane almaya, yemin ederim niyetim yoktu. Birden oldu. Ben yastıkları almaya bir araba gittim, eve iki araba döndüm (bir taksiydi), havaalanına giderken üç arabaydık (ikisi taksi...)
Yastıklar, dev karton kolilerde, hacimli şeyler tabii, yer tutuyor...
Yolda dua ediyorum: "Allah’ım bana yardım et, bu kolilerin uçağa girmesinde sorun çıkmasın, başka bir şey istemiyorum senden..." Allah’ın yardım etmesi de kolay değil, her bir yastık 8 kilo, 5 tane var eder 40 kilo; bavullarımızın dışında, bu kadar bir fazlalığımız var yani. Ama çok şükür, ediyor. Bir görevli geliyor, beni ağlamaklı halde görünce, acıyor herhalde, "Gelin, bunları kutulardan çıkaralım" diyor, onları bir güzel vakumlu naylonlara sarıyor, minnacık şeyler haline getiriyor.
Bu noktaya kadar burnumdan gelse de, hikayenin sonu iyi bitiyor. O yastıklar, İstanbul’a geldi. Şimdi bu satırları, onların üzerinde yayılarak yazıyorum. Alya da yanımda, Kırmızı BaşlıklıKız’ın masal kitabına bakıyor. Evet erkekler ağır bavullardan, naylon poşetlerden hoşlanmıyor ama azimli kadınların elinden de, hiçbir şey kurtulmuyor...