Paylaş
İlginç geldi, sizinle de paylaşmak istedim.
Time dergisi, 7-8 yıl önce mutlulukla ilgili bir araştırma yayınlamış.
“Mutluluk nereden geliyor?” diye.
O bizim bildiğimiz para, güzellik, gençlik, başarı, bunlar varsa mutlu olursun, meğer hikâyeymiş.
Ben tabii atladım, “Nasıl yani?” dedim, “Parayı ilk kazandığında birkaç gün filan mutlu oluyormuşsun. Ama çok geçiciymiş” dedi. “Aşk da kısmen öyle. Zaten evli insanların bekârlardan biraz daha mutlu olduğu çıkmış ortaya. Kısacası aşk, seks, para, gençlik, güzellik, başarı bunların hiçbirinin mutlulukla ilgisi yok!”
“Peki neyin varmış” diyeceksiniz. Ben de dedim tabii. Hemen Gülse’den öğrendiklerimi satayım size... Birincisi “inanç”.
Sizden daha büyük bir varlığa teslim olmak mesela. Bu, insanların mutluluğunu artıran önemli etkenlerdenmiş. İnsanlar, zorluklara karşı daha kolay göğüs geriyor ve daha iyimser oluyorlarmış.
Sonra “arkadaşlık”!
Dostları, aileleri ve çevreleriyle daha yakın ve sıkı ilişki kuranlar mutluluğa daha yakın oluyormuş.
Sonra “iyilik yapmak.”
Düzenli olarak bir huzurevini ziyaret etmek, bir komşuya yardım etmek, babaanneye mektup yazmak... Sonra “şükretmek”...
Bir de bir şeyden daha söz etti ki... Salonda kahkaha koptu.
Ne mi?
“Sonların gücü.”
Yani bir şeylerin bitişi...
Meğer bu, çok önemliymiş.
Bizi çok mutlu eden bir ilişki mesela, son bir haftasında berbat kavgalar ve gözyaşı dolu bir ayrılıkla sonlanıyorsa, bütün hayatımız boyunca o ilişkiyi, o kötü sonla hatırlıyormuşuz!
Bu sonuç da kolonoskopi yaptıran bir grup insan üzerinde test edilmiş. İlk grup hastaya standart kolonoskopi yapılmış.
İkinci gruba ise, yine standart kolonoskopi yapılmış ama sonra alet, 60 saniye hareketsiz bırakılmış. Hastalara acı veren bölüm, aletin hareketli olduğu dönem olduğundan, uygulama 60 saniye daha uzun sürmesine rağmen muayenenin sonu 60 saniyelik acısız bir zaman dilimiyle bittiği için, ikinci gruptaki hastalar uygulamayı, ilk gruba göre daha az rahatsız edici bulmuş!
“Sonların gücü” böyle bir şey işte.
O yüzden son sözlere, son konuşmalara, son mesajlara dikkat!
Son paragraflara da...
Buyurun yazının son paragrafına...
Bu yazıdan aklınızda kalmasını istediğim son bölüm yanda.
HAYAT 40’INDAN SONRA BAŞLAR
1- Hayat 40’ından sonra başlar!
2- Mutluluğun 5 formülü var: İnanmak, iyilik yapmak, dostluk, yani sevdiğiniz ve sizi seven insanlarla vakit geçirmek, işinizi severek yapmak (bu çok önemli bak hayat geçmez yoksa) veeeee şükretmek.
Ve tabii sağlımızı ihmal etmeyeceğiz, mesela 50’mizden sonra kolonoskopi yaptıracağız.
Doktordan da son 60 saniye aleti kıpırdatmamasını rica edeceğiz!
Seksi bir emekli olacağım!
DUYDUK duymadık demeyin...
Emekli oldum ben!!!!
Bu haberi alınca acayip mutlu oldum. Herkese söylüyorum. Bakın, hızımı alamayıp yazıyorum da. O kadar yıl çalışmışım yani.
Aferin bana. Üstelik heyecan duyarak çalışmışım. İşimi severek yapmışım. Şimdi de emekliliğe hak kazanmışım.
Ne şahane!
KİM DEMİŞ EMEKLİLİK HIMBILLIK DEĞİL
Artık bazı kavramlar değişiyor arkadaşlar!
Eskiden, bu emeklilik denilen şey hımbıllıktı, yazlıkta tenis şortlarıyla dolaşmaktı, çiçek ekmekti, çaptan düşmekti, yavaşlamaktı, şişmanlamaktı, pase olmaktı, hafif acıklı gözlerle süzülmekti, torunlarının sana gelmesini beklemekti, şikâyet etmekti, yavaşlamaktı...
Artık öyle değil.
Zehir gibi emekliler tanıyorum. Ben de öyle olacağım.
Tam gaz çalışmaya devam eden bir emekli. Proje kapaklarım açıldı, korkun benden! Üstelik artık tedirginliklerim de azaldı, kim tutar beni, ne hayalim varsa gerçekleştirmek istiyorum.
Seksi bir emekli olmak istiyorum.
Evet, böyle bir hayalim var.
Herkese de kendisine böyle bir hedef koymasını tavsiye ediyorum
İki kavram var dilime dolamak istediğim: Emeklilik ve menopoz.
Anneminki gibi işlerse beden saatim, bir 5 yılım daha var. Annem ilginç kadındır.
Ben 10-11 yaşlarında, regl olmadan sormuştum.
“Nasıl bir şey?” diye.
Kulağımı da kocaman açmıştım. “Bende pek bir değişiklik olmadı. Ben hep hayatıma devam ettim, hatta bale yaptım, spor yaptım, yüzdüm” dedi. “Öyle ağrılar içinde kıvranmadım. Ama bünye bu, belki sende farklı olur...”
Olmadı...
Ben de annem gibiyim, regl olduğumu bile anlamam, o 4-5 gün, öylece hızla geçer, biraz tatlıya abanırım o kadar, bir de libidom artar.
Sonra anneme hamileliği ve doğumu sormuştum.
“Hayatımın en güzel dönemi” demişti, “Çok güzel geçti, bende hiç sorun olmadı. Seyahat de ettim, her şeyi de yaptım, cırt diye de doğurdum. Ama sende bakalım, nasıl olacak, her bünye farklı...”
Hayır, bende farklı olmadı.
Tıpkı annem gibi, hayatımın en güzel dönemlerinden biriydi.
Bunlar, annemin bana sübliminal mesajları mıydı? Bilerek mi bu sorulara böyle yanıt vermişti? Bilmiyorum. Ama annemin sorunsuz geçirmiş olması, beni kesinlikle bilinçaltında olumlu etkilemişti...
Ona menopozu sorduğumda da...
“Valla, yine anlamadım bile. Biraz sıcaklar basıyor ama geçiyor. Kafanda projelerin ve gerçekleştirmek istediğin şeyler varsa menopozu kim takar? Cırt diye geçiyor. Kilo da almadım gördüğün gibi...” demişti.
E ben de o yüzden, “Kim korkar menopozdan!” diyorum. Seksi bir emekli gibi, seksi bir menopozlu olmayı hayal ediyorum.
Ama bedenimi de ruhumu da hazırlamak istiyorum.
Durum böyle arkadaşlar.
Siz anladınız, bu iki kavramın da cılkını çıkaracağım, emeklilik ve menopoz. Bunlardan utanmamamız gerektiğini anlatacağım. Hatta alışveriş merkezlerinde menopoz konuşmaları yapayım diyorum...
Çünkü kadınların üzerine geliyorlar...
Sanki artık kadınlıklarını ve seksapelliklerini yitirmiş gibi davranıyorlar.
Hayır, sadece seviştiğimizde hamile kalmıyoruz. E bu da duruma göre iyi bir şey.
Yaşasın emeklilik!
Yaşasın menopoz!
Hayalimde, “Seksi Emekli Menopozlular Derneği” diye bir şey kurmak var...
Ne dersiniz?
Yeterli üyeye ulaşır mı?
HAMİŞ: Tabii ki her bünye farklı. Ben sorunsuz regl oluyorum diye herkesin bu dönemi aynı şekilde geçirmesi gerekmiyor, aynı şekilde hamileliği ve doğumu da. Ben şanslı bir azınlığa dahil olabilirim. Anlatmak istediğim, bütün bu dönemlerin geçici olduğu. Her şey gelip geçiyor; biz, bu hayatı en iyi şekilde nasıl yaşayacağız ona bakmalıyız... Çünkü hayat dediğin şey de geçiyor!
Paylaş