Paylaş
* Şarkıcı olmaya karar verdiğinde kaç yaşındaydın?
- Lisede karar verdim. Ereğli TED Koleji’nde okurken, müzik öğretmenim Rıdvan Hoca, anneme İstanbul’daki “Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi”nden bahsetti. Annemin de desteğiyle, 95’te okula girdim. 15 yaşındaydım ve sonrası çorap söküğü gibi geldi...
* Varlıklı bir aile değil...
- Değil, değil. Annem ilkokul öğretmeniydi, babam da Demirçelik’te işçi. Ama Allah’ı var, hiçbir şeyimizi eksik etmediler.
* Murat Boz olduktan sonra değişmediğini, şımarmadığını, hâlâ aynı adam olduğunu nasıl kanıtlıyorsun kendine...
- Ben değişmedim ama çevremin değiştiğini düşünüyorum. Meşhur olunca, çevrenizin sizin hakkınızdaki algısı farklılaşıyor, sizden beklentileri değişiyor. Görüşmek istiyorlar, vakit yok ama meşhur olmadan önce de yoktu, şimdi “Burnu kalktığı için!” oluyor. Oysa, en yakınlarım hâlâ en yakınlarım. Şimdi sadece daha fazla param var.
* Senin ilerlemenin önüne set çekebilecek en büyük engel ne? Hangi özelliğin hızını düşürebilir?
- Beni, bir tek ben engelleyebilirim. Ben ve inadım. Her şeyin en iyisini bildiğimi zannetmem. Ama törpülediğimi düşünüyorum bu duygularımı...
* Neden dizide oynamayı kabul etmiyorsun?
- Çünkü benim alanım değil, ben müzik yapmak istiyorum.
* Ortadoğu Türk oyuncularıyla yıkılıyor...
- Yıkılsın, yıkan da Kıvanç! Yıkacak tabii. Bence çok başarılı. Çok iyi bir jön. Ama ben, bildiğim işi yapmak istiyorum.
* Seray Sever sana, “Sekste sınırların var mı?” diye sormuş, sen “Var” demişsin! Ne o? Korktun mu?
- Olabilir. Soru ani gelmiştir.
* Ama gayet doğal bir cevap, atıp tutmamışsın en azından. Tutucu bir yanın var mı?
- Var. Seksin kendisi güzel ama hakkında konuşmayı çok sevmiyorum.
* Utangaç mısın? Bu soruya Eliz cevap versin istersen...
Eliz: (gülüyor) Biraz öyle. Ama utanmasını bilen adam da güzel bir şey hayatta...
Yaşa Ayşegül Dinçkök!
BUGÜN Tophane-i Amire’de Ayşegül Dinçkök’ün bir sergisi açılıyor: “Derin Tutku”. Olağanüstü güzel sualtı fotoğrafları. Rüya gibi. Mutlaka gidip görün. Çocuklarınızı da kapın, götürün. Ayşegül Dinçkök, Endonezya’da çektiği bu fotoğraflardan elde ettiği geliri, Gökova’da eşlerini kaybetmiş balıkçı kadınlarına bağışlıyor. Sıkı bir iş yapıyor. Eski milli yüzücü ve su âşığı Ayşegül’le cumartesi ilaveye ayrıntılı bir röportaj yaptım, Mehmet Turgut da fotoğraflarını çekti. Şaşıracaksınız. Ben olayı önce, varlıklı bir cemiyet kadının meşgalesi gibi algılamıştım, anlattıklarını dinleyince ve fotoğraflarını görünce önyargımdan utandım. Okuyunca siz de anlayacaksınız. Sergi, 28 Nisan’a kadar devam edecek. Yaşa Ayşegül!
Mari Kasparyan ve Arda
Biraz evvel Mari Kasparyan röportajı yaptım. Mari, 30’uncu Yarım Kalan Hayatlar. Yarın hikâyesini okuyacaksınız. 6 yaşında ikizleri var: Arda ve Serdar. 2 yaşına geldiklerinde Arda’daki tuhaflığı fark ediyor, konuşurken gözlerine bakmıyor, seslendiğinde duymuyor gibi davranıyor, eline aldığı topu saatlerce aynı hareketlerle çeviriyor. Ve teşhis konuyor: Otizm. İlacı yok, tedavisi yok, sadece eğitimle ilerleme sağlanabiliyor. Devletin verdiği 12 saat eğitim yetmiyor. Mari başka çareler arıyor. Ne var ki, iyi bir eğitim para demek, otizimli bir çocuğa sahip olmak daha da fazla paraya ihtiyaç duymak demek. Mari Kasparyan, Yarım Kalan Hayatlar kapsamında Dentistanbul’dan gelecek 20 bin lirayı Arda’nın eğitimi için kullanacak...
Maruzatım var
46 yaşındayım, ikinci evliliğim. Bugüne kadar erkek arkadaşlarım da oldu, etrafımda da gözlemlediğim ilişkiler de. Maruzatım şudur: Abartılı doğum günü ya da sürpriz evlilik kutlaması icat eden erkek ve kadınlara hiç itibar etmem! İlle de bir arıza ararım. Çevremde, nerede eşine bağlı, kıymet bilen, sözde değil özde seven erkek var; hediye ve sürpriz engelli...
Nerede çiçek, böcek, taşkın hareketler varsa; bir yamuk çıkıyor arkasından!
Tabii ki bu çok kişisel bir tespit. Sadece kendi gözlemlerimi paylaşmak istedim. Marmara Forum’daki adam farklıdır diye umalım... (Jale T.)
İnanma Jale sen bunlara!
Jaleeeee! İzmirlisin, seni sevmememe olanak yok. Ama içgüdülerine bu kadar güvenme. Senin, iki koca ve eski sevgililer, bugüne kadar adam gibi sürpriz, hediye, parti marti yapmadılarsa, kızma ama bu onların hödüklüğü! Sen de yapmadıysan, senin de hödüklüğün! Tamam her doğum günlerini “şölen”e çevirelim demiyorum ama yuvarlak senelerde, ekstra bir özen gerekiyor. Bu da sadece parayla ilgili değil, biri için emek sarf etmekten, özel bir şey yapmaktan söz ediyorum. Hepimiz yapalım anasını satayım. Uzun yıllar sonra daha yüksek dozda heyecanlar yaşayabilmekten söz ediyorum. “Beceremem, yapamam” diye bir şey de yok. Evin, her tarafına post-it yapıştırıp üzerine hoş sözler yazmak için para mı gerekiyor, yastığın altına bir mektup, bir hediye bırakmak çok mu zor? Banyo küvetini doldurun, kenarında mumlar yakın, bir otele kapağı atın, bir gece kalın, erotik film izleyin. Milyon tane saçma sapan ama insanı güldürecek, eğlendirecek şey icat edilebilir. Marmara Forum’daki beyefendi iyi bir şey yapıyor yani. Çabası yeter!
Kadınlık, aşk, Murathan Mungan
“Hiç kendi cinsinizden birine dokunmayı düşündünüz mü?” diye yazınca, mail’ler dökülmeye başladı tabii. Öncelikle beni “sapıklık”la suçlayanlar ama arkasından da ilginç yorumlar. Buyurun Gökçe’ninkini okuyalım...
Kendi cinsinden bir insana dokunmak veya âşık olmak. Bu ikisi kocama olan aşkımdan, hayranlığımdan dolayı, bana çok uzak iki kavram. Ama deneyimlemek başka. Neden olmasın? Birkaç hafta sonra doğum yapıp, oğlumuza kavuşacağız. Ailemiz tamamlanmış olacak ve ben ‘kadınlık’ yolculuğumdaki en önemli deneyimlerden birini yaşayacağım. Hayat da zaten, ‘deneyim’lerden ibaret değil mi? Bazı konularda cesuruz, bazılarında değiliz.
‘Ölmeden önce mutlaka deneyeceğim şeylerden biri bir kadınla sevişmek olacak!’ dedim geçenlerde kocama, biraz da tepkisini merak ederek. Gülümsedi ve ‘Neden olmasın?’ dedi. O kadına âşık olmadığım müddetçe, bir itirazı olmayacağını da ekledi... (Gökçe B.)
1. Gökçe’cim, eşinin, “Ben de dahil olacaksam, neden olmasın!” demediğine şaşırdım. Bu en meşhur geyiktir bilirsin! Ve en yaygın erkek fantezisi. Erkekler, iki kadının sevişmesini nedense ilginç, estetik ve “tehlikesiz” bulurlar.
2. Herkes, hayatta neyi istiyorsa deneyimlemekte serbest. Ama sen, dünyanın en güzel şeyini yaşamak üzeresin. Doğumun ve anne olmanın üzerine bir şey tanımam. Ben, anne olduktan sonra gerçekten kadın olunduğuna inananlardanım. İlla, doğurman da gerekmiyor. Sana bu müthiş yolculukta iyi şanslar dilerim. Her anın tadını çıkar! Aklından geçirdiğin abuk sabuk şeyleri bile yargılamayan bir kocan olduğu için şükret!
Paylaş