Hiç aklımda yokken, düşünmeden, birden ağzımdan öylece çıkıverdi: "İnşallah, Alya büyüyünce sana benzer!"
O kadar şekerdi ki, Hırsız Polis’in Mavi’si Özlem Düvencioğlu, öyle deyiverdim. Şahane kıvırcık saçları ve çok duru bir güzelliği var ama "dış güzellik" değildi Alya’nın benzemesini dilediğim özelliği. Kafasının çalışma biçimi, özgürlük duygusu, farklılığı, kendine has oluşu ve kimselere benzemeyişi. Çok sevdim, yolu açık olsun...
Siz hep istediğiniz şeyi mi yaparsınız? Biri sizi tutabilir mi?
- Yok tutamaz, ben özgürlüğüme çok düşkünüm...
İyi de nereye kadar? Hakkınızda şöyle bir yargı var: "Aklına eseni yapar, seyahat ederken bir dizide başrol oynar, başrol oynarken ertesi gün Hindistan’a gidebilir, oradan Amerika’ya geçebilir, hukuk ve ekonomi okurken, emlakçılık yapabilir, sokak hayvanlarına ev alabilir, onları orada barındırabilir..." Bu, gerçekten siz misiniz? Ya da ne kadarı gerçek, ne kadarı pompalanmış ve palavra...
- Hepsi doğru. Palavra yok. Çocukluğumdan beri böyleyim. Tek bir şeye odaklanmak, yıllarca aynı şeyi yapmak, ruhumu daraltıyor. Düşüncesi bile. Bana tuhaf gelen, insanların buna şaşırması...
Şaşırırlar tabii. Şimdi tamam da küçükken, ailenizi korkutmaz mıydı bu aşırı özgürlük düşkünlüğünüz...
- Aksine, annem ve babam için bu özgürlük meselesi çok önemliydi. İki abimi de beni de çok desteklediler, özgür ve bağımsız tipler olmamız için. Özgürlük neden insanı korkutsun ki? Ben yanlış yola da sapmadım. Hayatım boyunca böyle yaşadım, dünya kocaman ve keşfedilecek dolu şey var. Üstelik şöyle kaygılarım da yok: "Ben Türküm, ben Almanım, ben Bulgarım..." Ben özgür, genç bir insanım. Sınırlarla işim yok. 9-6 çalışacak, işten eve gelecek, köpeğiyle yürüyüşe gidecek, sonra uyuyacak, uyanacak, her Allah’ın günü aynı şeyi yapacak biri değilim...
Ama işte "normal insanlar" 9-6 iş isterler, çünkü korkarlar. Gelecekten, belirsizlikten, parasız kalmaktan ve daha bir dolu şeyden... "Düzenli para kazanmalıyım, aile kurmalıyım, koca bulmalıyım, çocuk doğurmalıyım..." gibi sorunlarınız yok mu?
- Çok yabancı bunlar bana. Hep hesap-kitap. Ben garantici biri değilim, garanti-maranti istemiyorum. Bunlar özgürlüğümü kısıtlayan şeyler.
Peki siz neye güveniyorsunuz?
- Kendime güveniyorum, Allah’a inanıyorum. Başka ne gerekir ki insana. Türkiye’deki bir dolu şey beni hiç ilgilendirmiyor. Gazetelerde yer almak mesela. Ha dizi için gerekiyorsa tamam, ama onun dışında görünmek, tanınmak, meşhur olmak bunlar benim için bir şey ifade etmiyor. Ruhuma değmiyor...
O ne demek?
- Mutlu olmuyorum bunlarla demek. Mesela insanların giydikleri, taktıkları, taşıdıkları markalar da beni ilgilendirmiyor. Karşı değilim ama hoşlanmıyorum. Bedenim, pahalı afişlerin yapıştırıldığı bir billboard değil. Kişiliğimi göstermek için, bir takım markalara ihtiyacım yok benim. "Buyum" diyebilmek için kolumda Louis Vuiton çantamın olması gerekmiyor. Ama tabii kim, nasıl yaşamak isterse öyle yaşasın...
Peki sizin için neyin önemi var?
- Sahicilik, doğallık, spontanlık. Bir de iyi insan olmak. Ne yaparsam yapayım, ben şunu biliyorum: Ben iyi bir insanım. Meleklerim arkamda benim. O yüzden de şanslıyım. Kötü gözlerim yok. İnancım da sevgim de sonsuz. Ve iç huzurum var.
Sizin nereniz Türk Allah aşkına? Anne Makedon, baba Bulgar göçmeni....
- "O Türk, bu İtalyan..." bunlar da benim için bir şey ifade etmiyor. Babam 2 yaşındaymış ailesi İstanbul’a göç ettiğinde, annem de 12 yaşında Makedonya’dan geliyor. Aşık oluyorlar, evleniyorlar, Almanya’ya gidiyorlar. İkisi de Türkiye’de büyüdü, aralarında Türkçe konuşuyorlardı, biz Türk vatandaşıyız. Ama "Ben neyim, kimim?" demedim hiç. Böyle dertlerim yok. Çok milliyetçi olduğumu söyleyemem.
Klasik Türk işçisi ailesinden fakınız neydi?
- Klasik Türk işçisi ailesi nasıl olur bilmiyorum ki. Bizimkiler çok açık görüşlü insanlar. Bizde "yasaklar" yoktu. Hani abi izin vermez, kız oraya buraya gidemez ya, öyle şeyler de yoktu. Babamın hep kendi işi vardı. Halı dükkanı, kafe-mafe. Annem de çalışırdı. Sevgi dolu bir aile.
Yetişmenizde baskın unsur... Anneniz mi?
- Evet, evet. Bir tek örnek aldığım kişi var dünyada, o da annem. Bana o kadar güvenir ki, en olmadık şey için bile, "Benim kızım yapmayacak da kim yapacak..." der. Sürekli onaylandığını hissettiğin bir aile içinde büyüyünce, kuvvetli oluyorsun.
Burada büyüseniz, aynı kız olur muydunuz?
- Zannetmiyorum.
Claudia Schiffer’ın tesadüfen bir diskoda keşfedilip model olmasından ne farkı var sizin öykünüzün?
- Hiçbir fikrim yok...
Siz buraya tatile geliyorsunuz, size "Gel dizide oyna" diyorlar...
- Evet.
Bu sizi şaşırtmıyor mu? Neye niyet, neye kısmet...
- Yok, ben başımıza gelen her şeyin bir sebebi olduğuna inanıyorum. Kaderciyim ben. Benim burada olmam gerekiyordu, Türkiye’de...
Neden?
- Kim bilir, belki değiştireceğim birtakım şeyler vardır. Kimsesiz çocuklarla ilgileniyorum, sokak köpekleriyle ilgileniyorum. Mutlaka burada olmamın bir sebebi var, tesadüf diye bir şey yok.
Anneniz buradan Almanya’ya 24 yaşında gidiyor, siz Almanya’dan buraya 24 yaşında geliyorsunuz. Bu da mı mesela tesadüf değil...
- Hayır, bence bir işaret. Ama benim sayım 23’tür aslında..
Nasıl yani?
- Hayatta benim için önemli olan her şeyin 23’le bir ilgisi oluyor. Ya ayın 23’ünde ya da saat 23’te oluyor. Babam mesele geçen sene bu ayın 23’ünde vefat etti. Onu son gördüğümde 23 numaralı bir odadaydı...
Çok üzüldüm... Ayın 23’ünde hep tedirgin mi olursunuz?
- Hayır, hayır çok güzel şeyler de olmuştur ayın 23’ünde. Ben babamı kaybettiğim için Türkiye’ye geldim, biraz o ortamdan uzaklaşmak istedim. Ve bakın başıma neler geldi. Mavi oldum. İyi ki de oldum...
Çok açık duruyorsunuz. Üzülmüyor musunuz, "Bu insanlar beni anlamıyor" demiyor musunuz?
- Hayır. Çünkü herkesin her şeyi anlayamayacağını zaten biliyorum. Birbirimizi anlamak zorunda da değiliz ama birbirimize saygı göstermek zorundayız.
Size neden herkes "Erkeksi duruşunuz var. Niye?" gibi sorular soruyor?
- Alışık olmadıkları için. Onlar için medyada yer alan kadınların bir prototipi var ve ben o prototipe uymuyorum. Allah’tan. Dekolte giymiyorum, oramı buramı açmıyorum, barlarda sarhoş olmuyorum, birileriyle uygunsuz şeklide yakalanmıyorum. Tarzım değil. Bu tür şeylerden hoşlanmıyorum. E o zaman seni bir türlü bir yere oturtamıyorlar. Hakkında abuk sabuk şeyler yazıyorlar.
Cevap vermek, "Ben lezbiyen filan değilim" demek de, onlar ciddiye almak oluyor, değil mi?
- Elbette. Üstelik ayrımcılık. Ben işime bakıyorum.