Paylaş
MEKTUP 1
Geçmiş zaman içinde, adamın biri birkaç evlilik yapıyor ama evlendiği kadınların hepsi ya onu aldatıyor ya da fahişe oluyor. Adam da en sonunda resmen fahişe olduğunu bildiği biriyle evleniyor ve etrafındakilere şöyle diyor:
- Pek çok kez aklı sınadım. Bu sefer bir tarla arayacak ve oraya delilik tohumları ekeceğim...
Şimdi Mesnevi'den naklettiğim bu hikayenin anlamı nedir diye sorabilirsiniz.
Esasında bende bu hikayeden bir şey çıkaramıyorum.
Ama insana sanki çok önemli bir hikayeymiş hissi veriyor, değil mi?
İşte bizim ülkemizdeki yazarların çoğu ve politikacıların hepsi, sürekli böyle sanki çok önemliymiş hissini veren hikayeler anlatıyorlar.
Ama düşününce içlerinin boş olduğunu ve bu hikayelerin kolay yoldan ilgi ve dolayısıyla bir kazanç elde etmek isteyen insanlar tarafından binlerce yıldır anlatıldıklarının farkına varıyorsunuz.
Umarım bir gün siz dünyaya daha önce kimsenin bilmediği bir şeyi söylersiniz... (Ö. Hayyam)
CEVAP 1/
Sayın Bayım.
Üslubunuzdan etkilendim.
Siz bu işleri iyi beceriyorsunuz:
İncelik ister, siz çaktırmadan hakaret ediyorsunuz.
Benim ise hiç yapamadığım bir şey.
Kabayım ben, kaba.
Ne yapıyorsam küt diye yapıyorum.
Bazen ayıp oluyor ama yine yapacağım:
Allahaşkına siz çıldırdınız mı?
‘‘Dünyaya daha önce hiç kimsenin bilmediği bir şeyi söylemek!’’
Amma iddialı bir şey!
Hem kendiniz hem başkaları için amma büyük bir temenni!
Bakın söylüyorum böyle düşünürseniz hayal kırıklığına uğrarsınız. Bu mümkün mü sanıyorsunuz! Ya da kolay mı sanıyorsunuz? Ee tabii oturduğunuz yerden gazete yazarlarını ve politikacıları ‘‘hep aynı şeyleri pişiriyorlar, ısıtıp ısıtıp önünüze koyuyorlar’’ diye eleştirmek kolay. Aslına bakarsanız ben de gazetelerde yazılan ve siyasetçilerimiz tarafından söylenen bir çok şeyin ‘‘hoş ama boş’’ olduğunu düşünüyorum. Ama sizinle ayrıldığımız bir kaç nokta var, en azından kendim için söyleyeceğim şeyler var, beni anlayacağınızı ümid ediyorum:
Söyler misiniz benim dünyaya daha önce kimsenin söyleyemeyeceği bir şeyi söyleyebilme yeteneğim olsa, burada işim ne?
Allah belamı versin çeker giderim.
Ama insan önce kendini bilmeli değil mi?
Çekip gitmemi gerektirecek bir durum yok!
Zaten biliyor musunuz, o sözünü ettiğiniz insanlar ne politikacı oluyorlar ne de gazeteci, onlar başka işlerle meşgul oluyorlar. Hem dünyaya daha önce kimsenin bilmediği bir şeyi söyleyebilecek birinin Hürriyet Gazetesi'nde ne gibi işi olabilir, en fazla bir arkadaşını ziyaret edebilir. O da zor. O tür insanların arkadaşlarına hiç rastlamadım bu binada. Ya da o tür insanlar neden Ankara'daki o fena meclise girsinler? Girmezler efendim, aklı başında olan biri neden politikacı olsun. Olmazlar efendim. Bilmem anlatabiliyor muyum? Siz galiba gazete yazarlarını ve siyasetçileri gözünüzde çok büyütüyorsunuz. Sevgiler, saygılar, kovalasın sizi tavşanlar...
MEKTUP 2
Herşey bir tesadüfle başladı.
Evde sıkıntıdan etrafı karıştırıyordum.
Birden üzerinde kedi fotoğrafları olan bir dergi farkettim.
Hemen alıp okumaya başladım ve ne oldu?
Olan oldu, ben senin fotoğraflarını gördüm.
Ayşe seni yazdığı zaman hep nasıl bir şeye benzediğini merak ederdim, sonunda öğrendim. Sen gerçekten inanılmaz bir kedisin! Çok çok çok yakışıklısın. Ve de zeki...
Hem biliyor musun, ben de siyah zeytin çekirdiğiyle oynamaya bayılırım.
Sanırım ben sana aşık oldum.
Umarım bir gün karşılaşırız.
Sana anlatacak çok şeyim var.
(Bes, Billur'un kedisi)
CEVAP 2
Sayın Billur Hanımefendi.
Öncelikle bilmenizi isterim ki, Bes'in evde kendi halinde vakit geçirmekte olan biricik kedime yazdığı mektubu okurken sinirlendim. İyi ki mektup oğlumun eline geçmeden tarafımdan imha edildi. Bakın hanımefendi, kızınız taşkınlık yapabilir, yaşı itibariyle damarlarında deli- kedi kanı akıyor olabilir. Ama bunun benim oğluma bir faydası yok. Yaşını başını almış, dört yaşına varmış benim kedimin aklını sizin Bes'iniz niye çelsin ki! Buna katii suretle izin veremem, bilesiniz aşk-maşk da dinlemem. Benim kedim, benimdir. Ona en çok ben aşığım. Tamam mı canım? Söyleyin kızınıza ayağını denk alsın, yoksa dünyayı dar ederim ona...
Paylaş