İnci H. aşağıda okuyacağınız mail'i atmış ve fevkalade ilginç bir konuya parmak basmış.
Hemen eski patronum Mehmet Yılmaz'ı aradım tabii, belli mi olur, bir gün yeniden birlikte çalışırız, üstelik söz konusu programı seyretmemişim, bakalım olay gerçekten İnci H.'nin anlattığı gibi mi cereyan etmiş. Aynen öyle oldu dedi. O zaman yayınlayabilirim bu mal'i, di mi dedim. Di dedi. Şimdi siz de okuyorsunuz...
Evli erkek yazarlar
Habertürk'te dün eşimle, Milliyet Yayın Yönetmeni Mehmet Yılmaz'ın yeni kitabıyla ilgili bir söyleşisini izledik. Spiker soruyor:
- Kitabınızı sunduğunuz mavi'nin altındaki kim?
Kitabının adı ‘‘Ben kırmızıyı seçtim aşk mavinin altındaydı’’ ya. Tabii biz eşimle gülmeye başladık. Evli ama anlaşılan kitabını başka bir kadına itaf etmiş. Biz ne söyleyecek diye bekliyoruz, kıvıracağını düşünüyoruz. Ne oldu dersin? Mehmet Yılmaz, soruya öyle bir cevap verdi ki, biz eşimle dumura uğradık! Çünkü aynen şöyle dedi:
- Adını söylemem... Ama o kendini biliyor... Ben de elbette onu biliyorum. Bu zaten başkalarını ilgilendirmez. O da ben de böyle düşünüyoruz...
Resmen açık açık aşkını savundu. Spiker ‘‘Ama evlisiniz...’’ diyor, kem küm ediyor. Mehmet Yılmaz ise oralı değil, mangalda kül bırakmıyor. Bugüne kadar ne böyle röportaj gördüm, ne de duydum. Vallahi seninkiler dahil, darılma yani. Tabii bu nasıl iş, hálá aklım almıyor! Düşünsene sen Zafer'le evliyken bir erkeğe kitap yazıp, armağan etseydin, sonra da kameralar önünde, ‘‘Evet ettim. Ama adını vermeyeceğim’’ deseydin Türk medyası seni linç etmez miydi? Kamuoyu seni topa tutmaz mıydı? Sokak ortasında taşlamaz mıydı? Eşin seni boşamaz mıydı? Bu nasıl bir çifte standarttır? Evli erkek yazara dokunmak yasak... Memlekette onca sorun varken, benim de kafam buna takıldı işte. (İnci H.)
Öldüren müezzin
Vallahi dayanamıyorum, yazıyorum artık. Ben ki ezan sesini bayılırım, yemin ederim, iyi okunan ezan, tarifi zor hisler uyandırır içimde. Ağlamak filan isterim. Ne zaman yurt dışında yaşamayı filan hayal etsem ‘‘Ama ezan sesi duymayacağım...’’ diye paniğe kapılırım. Aidiyet hissi sözünü ettiğim. Minarelerden yükselen o büyülü ses, buraya ne kadar ait olduğumu hissettiyor bana. Ama Bebek müezzini beni öldürüyor! Ukalalık etmek istemiyorum, müzik kulağım olduğunu filan da söylemiyorum, ama kardeşim bir ezan bu kadar mı kötü okunur! Yeni evim de öyle bir yerdeki, müezzin sanki evin içinde bağırıyor ve ben her seferinde ne yapacağımı şaşırıyorum. Acaba bir tek ben mi böyle düşünüyorum? Ayıp mı ediyorum? Böyle şeyleri yazmak günah mı? ‘‘Ezandır, kötü okunsa da önemi yoktur’’ demem mi gerekiyor? Allah beni affetsin ama her seferinde ne zaman bitecek diye bekliyorum...
Hayatın güzel yanları
Aşık olmak Yüz kaslarınız ağrıyana kadar gülmek Sıcak bir duş Özel bir bakış Manzaralı bir yolda araba kullanmak Radyoda birdenbire en sevdiğiniz şarkının çalması Yatağınıza uzanıp yağmurun sesini dinlemek Köpük banyosu Güzel bir sohbet Kumsal Geçen kış giydiğiniz montun cebinden 20 milyon çıkması Kendinize gülmek Gece yarısı saatlerce telefonda konuşmak Su fıskiyelerinin arasında koşmak Durup dururken gülmek Size güzel olduğunuzu söylene birisi İlk aşk Son aşk Bir erkeğin size yemek yapması ve şahane bir sofra hazırlaması Hakkınızda güzel şeyler söylendiğine kulak misafiri olmak Uyanıp daha uyuyacak birkaç saatiniz olduğunu farketmek İlk öpüşme Yeni arkadaşlar edinmek Yavru bir köpekle oynamak Hayal kurmak Sevgilinizle yorgana sarılıp iyi bir film seyretmek Güzel bir konsere gitmek Çekici bir yabancıyla bakışmak Çikolotalı kurabiye yapmak Sevdiğin insana sıkıca sarılmak İstediği armağanı açan kişinin yüzünün ifadesini görmek Güneşin doğuşunu seyretmek Ve bir söz: ‘‘Aldığın her nefesi fırsat bil, ot değilsin, yeniden bitemezsin’’ (Ömer Hayyam)
HAMİŞ: Evet ya. Dolu dolu güzel şey var hayatta. Ben 19. maddeyi hayata geçireceğim bu akşam.
Kutluyorum
ŞamdanPaşaGala okumam diyenler var ya, ben onlardan değilim. Okuyorum. Alem de Haftasonu da, Klis de. İyi yapılan magazine bayılıyorum. Her zaman şahane işler çıkmıyor tabii sözünü ettiğim bu dergilerde. Ama Ayşegül Yıldız'ın kapak olduğu bu son Şamdan, vallahi takdire layik idi. Şengül Balıksırtı (pek hoşlanmaz benden ama iş söz konusu olduğunda kişisel duyguların ne önemi var?) ve arkadaşlarını kutluyorum. Gülşen Yüksel imzalı Sinem Üretmen röportajı da, Vildan Yamanoğlu imzalı Ayşegül Yıldız röportajı da son derece iyi kotarılmış işlerdi. Kıskandım yani...