Paylaş
Okurum bir mail attı.
Ve Şişli Etfal Hastanesi’nde yaşadığı kötü kürtaj deneyimini anlattı.
Okuyunca sadece ben şaşırmadım, benimle birlikte şaşıran okuyucu sayısı hayli kabarıktı.
Acaba istisna bir olay mıydı?
“Bu tür şeyler yaşadıysanız bana yazın” dedim.
Aman Allah’ım!
Mail kutum yıkıldı.
İtiraf ediyorum, hâlâ bir kısmını okuyamadım.
Ama anladım ki: Kadınlardaki hâkim görüş, kürtaj olmak istedikleri için cezalandırıldıklarıydı.
Kötü muamele yapılıyordu, “Kocanın altına yatmasını biliyorsun ama…” gibi aşağılayıcı laflar ediliyordu, genel ya da lokal aneztesi kullanılmıyordu, ne yapılacağına dair bilgi verilmiyordu.
Bu deneyimi yaşayan kadınların hepsi o acıyı ruhlarının derinliklerinde hissetmişlerdi. Ne acıdır ki, aralarında artık anne olmak istemeyen bile vardı.
İşte o sırada ‘Kürtaj Haktır, Karar Kadınların Platformu’yla tanıştım.
40 farklı kadın kuruluşunun bir araya gelmesiyle oluşan bir platform. Orada Tabip Odası Kadın Komisyonu üyesi Lale Tırtıl da bu yaşananların yaygın yaşanan gerçekler olduğunu anlattı.
Bunun üstüne Sağlık Bakanı Recep Akdağ bir açıklama yaptı ve sistematik bir hata olmadığı, tek tek olayların söz konusu olduğunu, bilgi verilmeden yapılan açıklamaların bütün bir sağlık camiasını töhmet altında bıraktığını söyledi.
Hastane adı vermememin sebebi, bu konuda okurlarımın rızasını almamış olmamdı.
Ayrıca tek tek hastane adı vermenin kürtaj konusunda yaşanan olumsuzlukları ortadan kaldıracağına inanmam.
“Şu şu hastane hakkında soruşturma başlatılmış!” denmesi sizi kesiyor mu bilmiyorum, beni kesmiyor!
“Kürtaj konusunda her şey şahaneydi de ben mi uydurdum!” diye Bakan’a cevap verdim. Altında da Habertürk’te yayınlanan ve 10 haftanın altında olduğu halde, kürtaj yapmayı reddeden hastanelerin adını ekledim.
Sonra da Türkiye’deki mevcut durumu, Dr. Nuriye Ortaylı ve Kürtaj Haktır Kadın Platformu’ndan Selin Dağıstanlı ve avukat Deniz Bayram’la konuşmaya karar verdim.
Buyurun buradan okuyun…
Kürtajı kaliteli hale getireceğiz diyerek zorlaştırıyorlar
Dr. Nuriye Ortaylı.
Evet, bu soyadı bize yabancı değil, ünlü tarihçi İlber Ortaylı’nın kız kardeşi.
En az onun kadar başarılı.
Jinekolog ve halk sağlığı uzmanı.
20 yıl boyunca Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kadın sağlığı üzerine çalışmalar yaptı.
Hatta 1994-2003 arası Çapa Tıp Fakültesi’nde Profesör Ayşen Bulut’la birlikte kadın ve çocuk sağlığı eğitim ve araştırma merkezi kurdu.
Kurdukları o merkez efsane oldu.
Gerek hizmetleriyle gerekse davranışlarıyla örnek oldu.
Sonra da dünyaya açıldı.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde, uluslararası kuruluşlarda ‘üreme sağlığı’ üzerine çalıştı.
Şu anda New York’ta yaşıyor, yine uluslararası bir kuruluşta görevli.
Anladınız ‘gebeliği sonlandırma’ konusunda dünya çapında uzman biri…
Sizi New York’tan birkaç günlüğüne gelmişken yakaladım. Şu an Türkiye’de bir kürtaj tartışmasının içindeyiz…
- Biliyorum, ben de takip ediyorum. Mail’lerdeki tanıklıkları da okudum. Çok açık ki, bu kadınlara çok kötü davranılıyor, saygı gösterilmiyor, bilgi verilmiyor, cinsellikleri aşağılanıyor. Kendilerine yardım edilmediğini düşünüyorlar. Cezalandırıcı sözler işitiyorlar. İnsanların rahat hissetmesi, emniyetli hissetmesi, ağrı algısını değiştiren bir şey. Ama devlet hastanelerindeki bu tür kötü davranma yalnızca kürtajla sınırlı değil. Genelde kadınlar, sağlık sisteminin içinde daha az saygı ve özen görüyorlar...
Neden?
- Kadın olduklar için! Cinsel sağlıklarına ilişkin konularda daha kötü muameleye maruz kalıyorlar. Tabii bunda sağlık personelinin eğitim yetersizliğinin de payı var. Başbakan’ın kürtaj konusundaki sözlerinin etkisi de. Sağlık personeli, “Bu kadınlar niye hamile kalıyor? İşimiz gücümüz var, bir de bunlarla mı uğraşacağız? Kendi beceriksizliklerinin ve ihmallerinin bedelini hem bize hem sisteme ödetiyorlar!” diye düşünüyorlar.
Devlet, “Sağlık şartlarını sizin için iyileştiriyorum, bundan böyle sadece uzman doktorlar yapabilecek, sadece tam teşekkülü hastanelerde gerçekleştirilebilecek” diyerek, kürtajı kadınların çoğunluğu için ‘erişilebilir’ olmaktan mı çıkarıyor?
- Elbette! Neydi bakanlığın açıklaması: “Süreyi değiştirmeyeceğiz, kaliteyi arttıracağız.” Bu aslında, kaliteyi arttıran bir şey değil, tam tersine hizmetin ulaşılabilirliğini azaltan bir şey.
“Kürtajı ancak uzmanlar yapabilecek” dendiği zaman çok havalı bir cümle gibi duruyor...
- İyi de kürtajın ille de uzmanlar tarafından yapılması gerekmiyor ki. Son 20 yıldır gebe sonlandırmalarını sadece uzman hekimler değil, eğitim almış pratisyen hekimler de yapabiliyordu. Üstelik Türkiye’nin her yerinde. Hiç de ciddi sorun yaşanmadı, aksine anne ölümleri azaldı.
Buradan çıkarmamız gereken sonuç, ‘şartları iyileştirmek’ adı altında, basbayağı kürtajın yasaklandığı mı?
- Birçok şey yan yana gelince, insan ister istemez böyle düşünüyor. Tam teşekküllü devlet hastanesinde olacak, yalnızca uzman hekim yapacak, bir de doktorun ‘vicdani red hakkı’ var…
O tam olarak nedir?
- Uzman hekim, “Ben gebelik sonlandırma yapmam, bu benim değerlerime uygun değil” dediği anda bitti, kürtaj yapmama hakkına sahip olacak. İstanbul, Ankara’yı geçelim, küçük bir şehirdeki devlet hastanesini düşünün, iki tane kadın doğumcu var ve ikisi de ‘vicdani ret hakkı’nı kullanarak kürtaj yapmayı reddediyor. O zaman ne oluyor? Siz o şehirde fiilen kürtajı engellemiş, yasaklamış oluyorsunuz!
Peki kürtajı ortadan kaldırınca hangi hedefe ulaşılmış olunacak?
- Onu bilemem ama dünyada genellikle kürtaja karşı iki akım var: Muhafazakârlar ve amacı nüfus hareketlerini kontrol etmek olanlar. Derdi aslında nüfus olanlar, dini argümanı da kullanıyor. Birbiriyle iç içe geçiyor. Ama nüfus artışı argümanına sığınanlara çok kötü bir haberim var: Bugüne kadar dünyada hangi ülkede, bu sebeple, üreme sağlığı hizmetleri kısıtlandıysa orada hiçbir başarı elde edilemedi! Bunun Romanya, Polonya gibi örnekleri var. Üreme sağlığı hizmetlerini kısıtlayarak nüfus azalmasını önleyemiyorsunuz. Aksine çok kötü bir şeye yol açıyorsunuz: Anne ölümlerini arttırmış oluyorsunuz! Buna karşılık, bu hizmetlerin kaliteli ve serbestçe verildiği Fransa, İsveç gibi ülkelerde, doğurganlık oranı çok daha yüksek. Çünkü bu ülkeler doğurganlığı başka türlü, kadınlara haklar tanıyarak, gebelik ve doğum sırasında çocuk bakımını kolaylaştırarak teşvik ediyorlar.
HÜKÜMET ELİNDEKİ VERİLERİ KAMUOYUYLA PAYLAŞSIN
Bizim ülkemizde kadın, sadece ‘kuluçka makinesi’ olarak mı görülüyor?
- Anneliğe sürekli bir teşvik olduğu aşikâr! En iyi örneği Başbakan’ın “En az üç çocuk doğurun!” demesi. Benim anladığım, ellerinde birtakım nüfus projeksiyonları var. Nüfusun azalacağına dair korkuları var. Benim baktığım projeksiyonlarda; -ki biri TÜSİAD raporuydu- maşallah nüfusumuz 2050’ye kadar artmaya devam ediyordu. O tarihte 100 milyonluk bir ülke olacağız. Çünkü kadın başına doğum sayısı azalsa bile, şu anda çok genç bir nüfusumuz var. Bu gençler tek çocuk doğursalar dahi, nüfusumuz artmaya devam edecek. 2050’den sonrası için de bugünden politika belirlemek ne kadar doğru bilemiyorum. Ama belki hükümetin elinde başka veriler vardır. Çünkü kaygılı görünüyorlar. O zaman benim önerim, bu verilerin kamuoyuyla paylaşılması. Türkiye’nin çok değerli nüfus bilimcileri, akademisyenleri ve STK’ları var, herkesin üzerine hemfikir olduğu bir nüfus politikası çok daha iyi sonuçlar verir…
Peki dünyada nasıl oluyor bu işler? Her yerde 11 haftalık gebeyseniz ve kürtaj oluyorsanız hapse mi giriyorsunuz?
- Yok hayır. Değişiyor. Kürtajın tamamen yasak olduğu Suudi Arabistan, Şili gibi ülkeler var. Ama çok az, üç-beş tane. Üçte birinde koşula bağlı, yani sağlık gerekçesiyle veya tecavüz sonrası yasal süreyi aşabiliyorsunuz. İçinde Kuzey Avrupa ülkelerinin de olduğu bir grup ülkeyse daha liberal. Üst sınır çok yukarılarda, 18 hafta, 20 hafta, 24 hafta... Ülkeden ülkeye değişiyor.
Ama Isparta’daki olayda Nevin, tecavüzcüsünün çocuğunu doğurdu. Memleketçe doğurttuk, bir de sonra “A ne hain! Hemen verdi bebeğini, emzirmedi bile!” dedik. O durumdaki bir kadının 20 haftayı geçse bile kürtaj olması gerekmiyor muydu?
- Bana sorarsanız evet. Kadın için kişisel olarak çok büyük bir eziyet. Dünyada yok mu? Latin Amerika ülkelerinin bazılarında var. Bütün toplumu ayağa kaldıran ensest kurbanı bir kız çocuğunu süründürebiliyorlar. Zaten Nevin de yasal süre içinde gitmiş hastaneye, kocasının onayını istemişler. Bir de böyle bir durum var. Kadıncağız çaresiz bebeği aldıramayınca doğurmak zorunda kalmış. Dünyanın hiçbir yerinde bu kürtaj meselesi tam olarak çözülmüş değil ama daha gelişmiş, insan haklarına daha saygı gösterilen ülkelerde bu tür hikâyeler yaşanmıyor.
Peki devletin, kadınların cinsel hayatlarına müdahale etmesi, korunmalarını engellemesi, mesela eskiden ücretsiz dağıttığı spirali artık dağıtmaması yanlış değil mi?
- Hem de nasıl! Ben çok üzülüyorum. Yıllarını Türkiye’de aile planlamasının yaygınlaşması için harcamış biri olarak bana çok dokunuyor. Çünkü Türkiye’de bu hizmetlerin ücretsiz ve ulaşılabilir olmasını sağlamak için çok insan çaba sarf etti. Bir sürü akademisyen, hekim, sağlık bakanlığı bürokratı, çalışanı... İnsanlar dereler, tepeler aşıp hizmet götürdüler. Şimdi her şeyin böyle geriye gidiyor olması çok üzücü. Anne ölümlerinin düşmesiyle övünüyor Sağlık Bakanlığı şu anda ama işte bu tür geri dönüş politikaları bu kazanımların duraksamasına yol açabilir. Sonuçlar herkesi üzer. Rakamlar genelde olaylar olduktan beş yıl sonra çıkıyor. Önce politika değişikliği oluyor, değişikliği ölçmemiz ve görmemiz beş yılı alıyor. Yeniden işleri düzeltmek ciddi bir şey. Türkiye 5-10 yılını kaybeder üreme sağlığı hizmetlerdeki kalitesinde. Bunlar gerçekten üzücü...
Kürtaj olacaksın Demek ki suçlusun!
Devlet hastanelerinde ‘seri üretim bandı gibi seri kürtaj’ yapılıyor neredeyse, beş dakikada bir. Hep mi böyleydi?
- Hizmetler hiçbir zaman ideal değildi. Aksamalar vardı, bunları söylediğimizde, “Aaa burası Türkiye, o sizin anlattığınız Avrupai şeyler burada yapılmaz!” deniyordu. Yapılabileceğini göstermek için 1990’larda üniversitede bir klinik kurduk. Ne acıdır ki, 20 yıl geçti aradan, Türkiye’de artık çok daha fazla sayıda sağlık personeli var, çok daha sağlık kuruluşu var, Türkiye artık çok daha zengin bir ülke. Ama şikâyetler artıyor, kısıtlı sağlık hizmeti veriliyor, bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Performans sistemi de dezavantaj getirdi. Hekimler ve sağlık personeli, daha çok vakaya bakmak istiyor çünkü bayağı parça başı ücret alıyorlar.
Peki kürtajın muayenehanelerde de yapılabiliyor olması denetimsizlik ve kötü şartlar anlamına gelmez mi?
- Alakası yok! Türkiye’nin son 20 yıllık tecrübesine bakın. Ciddi bir problem çıktı mı? Kadınlar öldü mü? Sakat kaldı mı? Hayır! Gebelik sonlandırma, ufak bir cerrahi müdahale. Ameliyathane açıp gebelik sonlandırma yapmanın hiçbir âlemi yok. ABD’de poliklinik koşullarında yapılan bir işlem. Ne diye abartıyoruz? Bu, “Saçınızı kestireceksiniz. Hastanede steril ortamda kestirin” demek gibi bir şey. Bir zararı olmaz tabii ama gerek yok. ABD’deki IPPS klinikleri beş-altı yıl önce 15 yıllık deneyimlerini yayınladı. Onlar da poliklinik şartlarında gebelik sonlandırma yapıyorlar. 100 binden fazla vaka var, tek bir ölüm yok. Hiçbir ciddi komplikasyon yok. Kürtaj aman aman bir işlem değil, çok abartılıyor. Hatta özellikle abartılıyor!
O zaman anestezi de şart değil…
- Değil.
İyi de kadınlar, o acıya dayanmak mecburiyetinde mi?
- Değil. O yüzden de lokal anestezi yapabilirsiniz, ağrı kesici kullanabilirsiniz. Size yazan okurların hiçbirinde bu tür ibareler yok. En önemlisi de işlemden önce neler yapılacağının anlatılması gerekiyor. O da yok! Ama ille “Uyutulmak istiyorum” diyorsa, ona bu opsiyonu tanımak lazım.
Lokal anestezi bile vermeden yapmak, caydırmaya yönelik bir davranış mı?
- Evet. “Kürtaj olmaya gelmişsin, sen zaten suçlusun! Bir de kalite mi arıyorsun?” gibi yorumlanabilir.
Bir sürü kadın olan bitene itiraz ediyor ama ne yapması gerektiğini bilmiyor… Ne yapmalılar?
- Bence tepkilerini belli etmeliler. Sessiz kalınan her şey devam edecek. Sevindirici olan kürtaj meselesinde geniş bir kesim tartışmaya katılıyor, birlik olmak kadınların elini her zaman güçlendiren bir şey.
Kürtaj Haktır, Karar Kadınların Platformu ne istiyor?
1- Kürtajda 10 haftalık süre yeterli değil, 12 hafta olmalı.
2- Tecavüz sonucu ortaya çıkan gebeliklerde kürtaj sınırı diğer ülkelerde olduğu gibi 24 haftaya çıkarılmalı.
3- Savcılık izni, fiili bir engelleme. Kadının beyanı yeterli sayılmalı.
4- Kadınlara annelik dayatılıyor. Yasal kürtaj sınırı on hafta olan pek çok ülke var. Sadece iki ülkede koca izni gerekiyor. Koca izni kaldırılmalı.
5- Bir de yeni taslakta, ‘Bilgilendirme ve düşünme süresi’nden bahsediliyor. Kadına kürtajla ilgili bilgi verilecek; düşünecek ve bunu kocasıyla birlikte yapıyor olacak. Bu psikolojik baskı da ortadan kaldırılmalı.
6- Kürtaj erişilebilir ve ücretsiz olmalı. Eskiden olduğu gibi kliniklerde de sağlıklı koşullarda yapılabilmeli.
7- Doktorların kürtaj yapmama hakkını reddediyoruz.
8- Doğum kontrol yöntemleri arttırılmalı erkekler için de yeni yöntemler geliştirilmeli. Erkekler de sorumluluk üstlenmeli.
9- Doğum şekli, yasalarla değil, kadınlar ve doktorlar tarafından belirlenmeli.
10- Gebliz, gebe kadınların mahremiyetinin yok edilmesi anlamına geliyor. Çok kötü sonuçlara yol açılıyor. Merkezi sisteme bilgi bu şekilde girilmemeli.
O zaman sperm de potansiyel canlı!
Sekiz-dokuz haftalık bir fetus, bebek midir? “O bir canlı” diyorlar ya…
- Meseleye buradan girerseniz, o zaman sperm de potansiyel canlı! Bana göre, bebeğin ‘bebek’ olduğu nokta, annenin desteği olmaksızın yaşayabildiği nokta. Bu da 20-24 hafta arasında. Kadının bedenine ihtiyaç duyuyorsa ve kadın bunu istemiyorsa, tabii ki sonlandırma hakkı var. İstemediği bir gebeliği içinde taşımaya, bir insan başka bir insanı nasıl zorlayabilir?
Kadın yok anne var
‘Kadın’ adı neden yok ediliyor? ‘Kadın ve çocuğu sağlığı’ neden
‘Aile ve çocuk sağlığına’ dönüştürülüyor?
- Çünkü kadınların aile dışında var olmasını kabul etmeyen bir anlayış bu. Halbuki biliyoruz ki, kadının, anne olmak dışında da fonksiyonları var. Dünyada böyle bir akım vardı, 1990’lara kadar böyleydi ama aşıldı. 1994’te Kahire toplantısında, kadının anneliği dışında da bir varlık olduğunun altı çok net çizildi. Üstelik ‘Anne çocuk sağlığı’ dediğiniz zaman, gençleri, anne olmayanları, bekâr kadınları da dışlamış oluyorsunuz.
Kadının birey olarak hiç mi kıymeti yok?
- Var. Olması gerekiyor. Hakkına sahip çıkan bir sürü kadın var. Ve buna saygı gösteren bir sürü erkek. İnşallah artacak da…
Prezervatiflerin nasıl kullanılması gerektiği bile kadınlara anlatılıyor!
Selin Dağıstanlı / Kürtaj Haktır, Karar Kadınların Platformu
Kürtajla ilgili olumlu düzenlemeler yapıyormuş gibi gösterip aslında kürtaja erişimi kısıtlayan hükümet, politikalarına karşı çıkan kadınlara, “Siz kürtajı bir doğum kontrol yöntemi haline getirmeye çalışıyorsunuz!” havası yaratıyor. Doğru değil!
Oysa bizim istediğimiz, öncellikle kadınların ve erkeklerin doğum kontrol yöntemleri hakkında bilgilendirilmesi. Burada erkekler vurgusu önemli. Çünkü prezervatiflerin nasıl kullanılması gerektiği bile kadınlara anlatılıyor bu ülkede! Doğum kontrolünde, erkekler, neredeyse hiç sorumluluk almıyor. Ayrıca hiçbir doğum kontrol yönteminin yüzde 100 koruma garantisi yok. Bu yüzden kürtaj çok önemli bir sağlık hizmeti. Hayat, yasalarda tanımlandığı gibi ideal bir biçimde gelişmiyor. Kadınların evlilik içinde sürekli tecavüze uğradığı, istemedikleri cinsel ilişkiye zorlandığı, doğum kontrol yöntemlerine ulaşamadığı ya da kocaların veya sevgililerin korunmadığı bir toplumda yaşıyoruz. Yani istemeden hamile kalan bir sürü kadın var. Bu noktada kürtaj, kadınların kendi hayatlarının gidişatını belirleyebilmeleri için çok önemli bir hakka dönüşüyor. Oysa kürtaj olmak isteyen kadınlar, büyük bir günah işlemişler gibi gösterilmeye çalışılıyor. Kadınların kürtaj olduklarında kendilerini katillermiş gibi hissetmeleri bekleniyor.
Kadınlara dayatılan kutsal annelik miti: Kadınlar anne olmalı, fedakâr olmalı, çocuklarına-ailesine kendini adamalı, tüm hayatını bunların gerisinde tutmalı. Topluma çocuklar yetiştirmeli, onları bakıp büyütmeli ve tüm bunları bedava yapmalı!
Kürtaj neden kadınların kararıdır?
Çünkü o çocuğu dokuz ay bedeninde taşıyacak olan odur. Tüm hayatını o çocuğa göre şekillendirecek olan da odur. Doğacak çocuğun bakımını ve her türlü psikolojik yükünü kadın taşıyor. Ama kürtaj kararında erkek belirleyici. Saçma!
Tecavüze uğradığını kanıtlamak zorundasın
Deniz Bayram / Avukat
Tecavüz durumunda kürtaj, kadınları mücadele etmeleri gereken iki durumla birden karşı karşıya getiriyor. Yasaya göre, kadın tecavüze uğramışsa, 20 haftaya kadar kürtaj olabilir. Ancak bunun için tecavüze uğradığını kanıtlamak zorunda! Çünkü hastaneye gittiğinde hekim, “Savcılık izni isterim” diyor. Savcı, “Ben izin vermem” diyor. Arada kaynayan, hakkı ihlal edilen yine kadın oluyor. Aslında yasaya göre, savcılık iznine gerek yok. Hekim, kadının beyanını esas alarak kürtajı 20 haftalık yasal süresi içinde yapabilir, yapmalı.
Zaten Türkiye`de bir tecavüz davasının sonuçlanması yıllar alıyor. O zaman tecavüz sonucu kürtaj yaptırabilmek de hayal oluyor! 20 haftaya kadar hakkın var, ama fiilen kullanamıyorsun. Yasal olarak tanınmış olmasına rağmen hakkını kullanamıyorsun.
Nevin’in davası
Tecavüze uğrayan Nevin, “Ben bu çocuğu doğurmak istemiyorum” demişti. Karar Nevin’in olmalıydı. Zamanında kürtaj için hastaneye gittiğinde, kürtaj yapılsaydı doğurmak zorunda kalmayacaktı. Bu ülkenin adalet sistemi, Nevin’e maruz kaldığı tecavüz suçunu bildirmesi için cesaret ve adalet duygusu verseydi, kendi adaletini bulma arayışına da girmek zorunda kalmazdı. Bir kadına, istemediği bir gebeliği dayatmak ve onu doğurmak zorunda bırakmak, onun haklarını ihlal etmektir. Nevin de devletin bu haksızlıklarına maruz kalan bir kadın.
Doktorun kürtaj yapmama hakkı var mıdır?
Burada şu soruyu sormak gerekiyor; “Hekim kürtaj yapmak istemiyorsa, neden kadın doğum uzmanı olmuş?” Hiçbir uygulama, kadının sağlık hakkına, yasal kürtaj hakkına erişimini engelleyemez. Bu konuya dair, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kürtajın yasak olduğu Polonya’yı mahkûm ettiği pek çok karar var.
Paylaş