Paylaş
O yüzden de bu röportajı babası Niyazi Oktay'la yaptım, çünkü Zehra, otuz birinci ameliyatına girdi, bacaklarından alınan deri, vücuduna zımbalanıyor...
Peki neden bu durumda?Çünkü sürekli dövüldüğü, balkondan aşağı atıldığı, kulağı koparıldığı için boşanmaya kalktı.
Bu sefer de cani ruhlu kocası Gökhan Elber, “Ben bitti demeden bitmez!” deyip suratına ve bedenine kezzap attı.
Bir gözü olay sırasında eridi gitti, o günden beri hastanede, 85’ten 43 kiloya düştü, çünkü hastane enfeksiyonu da kaptı.
Şu anda ameliyat üstüne ameliyat olurken, bir de ölümle pençeleşiyor.
Aile perişan vaziyette.Maddi-manevi bitmiş haldeler. Zehra, 52. Yarım Kalan Hayat.Memorial Sağlık Grubu’na ve Yeliz Soydan Şengün’e binlerce teşekkür, Zehra’nın hikâyesini duyunca, hiç sektirmeden destek olacaklarını söylediler.
Çünkü aile gerçekten perişan. Çok teşekkür ederim.Memorial Şişli Hastanesi Organ Nakli Merkezi doktorlarından Profesör Doktor Koray Acarlı’yla yaptığım röportajı yakında okuyabilirsiniz...
Bunca acı ve felaket haberi arasında, birilerinin Zehra’ya ve ailesine el vermesi, destek olması bana o kadar iyi geldi ki anlatamam. Teşekkürler Memorial...
Kızınız Zehra Elber, şu an 31. ameliyatını oluyor. O yüzden soruları size soruyorum. Kızınızın başına gelen nedir, n’oldu?
Kızım Zehra 17 yaşındayken, oğlumun yakın arkadaşı bir gence kaçtı. Yapacak bir şey yoktu, evlendirdik. Ama o adamın uygulamadığı şiddet, çektirmediği eziyet kalmamış kızıma. 6 yıl boyunca her gün morartıncaya kadar dayak... Sonra evin 2. kat balkonunda atmış, ayakları 9 yerinden kırılmış. Bize söylemeden platin taktırmış Zehra. Sonra “Çalışacaksın!” diye çocuğu zorlamış. Çalışmasını istediği yer de pavyon. Bizimki de “Ben çalışamam orada” deyince, kulağını ısırıp, kopartmış...
Aman Allah’ım!
Evet. Bitmedi! Yine ısırarak, ensesinden et koparmış. Sadistin Allah’ı! Kızımıza çektirdiği eziyetler anlatılır gibi değil...
Sizin haberiniz yok muydu peki?
Hayır, çünkü biz Konya’ya taşınmıştık. Zehra da işler son raddeye gelince kadar bizi üzmemek için söylememiş. Bir de korkmuş. Çünkü devamlı tehdit ediyormuş. “Annene kezzap dökerim. Kız kardeşine kezzap dökerim. Gözünün önünde çocukları yakarım!” O da korkudan sesini çıkaramamış. Sonradan öğrendik ki, bir de madde bağımlısıymış; bonzai, esrar, eroin, hepsini kullanıyormuş...
Peki sonra?
Ensesinden ısırınca, Zehra kaçtı bize geldi. Ayağında terlikler, üstü başı kan içinde, terminalden aradı, “Beni alın!” diye. Her şeyi anlattı. Karakola şikâyette bulunduk, savcılığa ve Adli Tıp’a gönderdiler bizi. Sonra boşanma davası açtı. Boşanma davasının evrakları eline geçince adam yine deliriyor, “Ben ayrılmadıkça, sen benden ayrılamazsın!” diyor ve o korkunç şeyi yapıyor...
Plan kurdu, kezzap attı
Ne o korkunç şey?
Geçen 25 Mayıs’ta bir plan kuruyor. Biz Konya’dayız, o Ankara’da ya, kızım Zehra’ya diyor ki, “Sen çocuklarını özlemişsindir, internet kafeye git, görüntülü konuşalım!” diyor. Zehra da kız kardeşiyle internet kafeye gidiyor. Ama görüşme gerçekleşmiyor. Çünkü “Burada elektrikler kesik!” diyor, “Çocuklar uyuyor!” diyor. Zehra ve küçük kızım, bunun üzerine hiçbir şeyden şüphelenmeyip eve dönüyor. Meğer bu cani, kezzap alıp bizim evin 100 metre ilerisindeki elma bahçesine saklanmış. Orada kezzaba karışım yapmış. 2 buçuk litre kezzap içine tuzruhu, sentetik tiner ve bali karıştırmış. Ondan sonra, abla-kız dolmuştan inip de bizim sokağa yürürken “Pşşt!” diye arkalarından sesleniyor, Zehra dönünce de yüzüne, göğsüne kezzabı boca ediyor!
Gözünü kaybetti
Korkunç bu anlattıklarınız...
Küçük kızım, “Anne, koş, ablamı öldürüyor!” diye bağırınca, elindeki kezzabın geri kalanını da onun yüzüne atıyor. Çocukları hastaneye kaldırdık. Önce Konya’ya sonra Ankara Numune’ye. Zehra tam 6 ay yattı orada, sonra başka bir hastaneye götürdük, orada da ne yazık ki hastane enfeksiyonu kaptı. Şimdi yatalak oldu. Ne yürüyebiliyor ne kalkabiliyor. Defalarca ameliyat oldu. Tam 30 kere. Biraz evvel de 31. ameliyatına girdi. Henüz çıkmadı...
Ne ameliyatı? Göz mü?
Yok evladım. Gözü yok ki zaten, o kezzapla erimiş gitmiş. Şimdi bacaklarındaki deriyi alıyorlar, vücuduna zımbalıyorlar. Çocuğumuz 85 kilodan 43’e düştü. Göğüs üzerindeki kaburga kemikleri meydanda, o kadar zayıfladı. Doktorlar “Durumu kritik!” diyor. Ama Allah’tan umut kesilmez.
Bu nasıl bir adalet
Peki bütün bu insanlık dışı işkenceleri yapan adama n’oldu?
İçeride. 2 kızımı da yaktı, hayatlarını kaydırdı diye 21 sene 5 ay ceza aldı. Ama tabii, bu bizim acımızı dindirmiyor. Biz 11 aydır hastanelerdeyiz, burada banklarda yatıyoruz. Maddi acıdan bittik, tükendik. Zehra’nın çektiklerine hiç değinmiyorum bile, 23 yaşında bir kız, ne hallere geldi. Onun bağırışlarını duyduğum zaman hastanede duramıyorum. Hayatta kalıp kalmayacağı bile belli değil. Bir insan, bir insana nasıl yapabilir böyle bir şeyi? Bir de çıkınca -eğer tabii kızım hayatta kalırsa- peşine takılacak diye korkuyorum. Çünkü hapishaneden mektup gönderiyor. Nasıl bir adalettir ki bu, hapishane yönetimi, yaktığı kadına mektup göndertebiliyor? O mektubu neden yırtıp atmıyorlar, bu nasıl bir düzen, anlamak mümkün değil! Kızım içler acısı durumda... Sırtı da göğsü de yanık, deri yok artık... Gözü de gitti. Böyle bir ülke burası. O cani ruhlu adam da, “Çıkacağım, yine birlikte olacağız!” diyor.
Paylaş