Paylaş
Bu ülkenin şimdiden tarihine geçtin. İzmir Menderes’te küçük çocuklara istismarda bulunan müdür yırtmasın diye, hak ettiği cezayı alsın diye uğraştın. Kendi çabanla bu rezilliği ortaya çıkardın! Türkiye gurur duydu seninle. Müdür tam 82 yıl yedi! Neler söylemek istersin? İçin huzurlu mu? “Yapmam gerekeni yaptım” diyor musun?
- Ben o köye şiirler yazayım, güzel anılarım olsun diye gitmiştim. Bir insanın dünyadaki en güzel varlık olan çocuklara bu kötülüğü yapmış olmasını hazmedemedim. Hatta kızıyorum kendime, “Neden daha önce fark etmedim?” diye. İç huzuru, kalbimden geçenleri ifade etmiyor. Hâlâ “Sihirli bir değneğim olsa ve çocukların hafızasındaki kötülükleri silebilsem!” diyorum. O çocukların sonsuza kadar acılarını unutabileceğini sanmıyorum. Onlarla ilgili konuşunca elimde olmadan, şimdi olduğu gibi ağlıyorum. Akan gözyaşlarımın sebebi, kendi iç dünyamdaki huzurdan bir parçayı, onların kalbine bırakma isteği.
O miniklerle irtibat halinde misin?
- Elbette! Aramızda çok farklı bir bağ var. Onları kimse bilmesin, tanımasın diye sosyal medyada fotoğraflarını bile beğenmekten uzak duruyorum. Beni pat diye arayıp espri filan yapıyorlar. Gurur duyuyorlarmış. Benimle çalışabilmek ve bir de UCİM’e katılmak için 18 yaşında olmayı bekliyorlarmış. Onlarla sohbette hep neşeli durumlardan konuşuyorum. Hayallerinden, ileride yapmak istediklerinden... Aldıkları rehabilitasyon onları ve ailelerini toparladı. Annelerle konuşup dertlerini dinliyorum. Benim bir köyüm ve ileride kapılarını çalacağım kızlarım var. Organik tarımcı, çocuk gelişimci, güzellik uzmanı olmak istiyorlar. Yeter ki mutlu olsunlar.
İYİ Kİ ÖĞRETMEN OLMAYA KARAR VERMİŞİM
Hayata bakışlarında bir değişim oldu mu?
- Dava sürecinde çok zorluklar çektiler. Yara sadece kabuk bağladı. Ama onlar iyiliğin gücüne inandılar ve sevginin onlara iyi gelen tarafını gördüler.
Senin hayatın nasıl bir yöne evrildi? Öğretmenken sivil toplumcu, aktivist mi oldun?
- Aslında herkes beni sadece öğretmen sanıyor fakat farklı eğitimlerim ve mezun olduğum başka bölümler de var ama en çok öğretmenliği sevdim. Birçok insan, “Hayatını yaşa! Öğretmenlik çok meşakkatli” diye beni vazgeçirmeye çalıştı. Tam da o dönem bir trafik kazası geçirdim, ölüme çok yaklaştım. Bir mucize eseri hayatta kaldım. İşte o zaman öğretmen olmaya karar verdim. İyi ki de olmuşum. Sivil toplumculuğa gelince... Menderes davasından sonra kurduk UCİM’i. İyi yürekli insanların seferber olduğu, gönüllü olduğu, hırs yapmak ve kavga etmek yerine, dünyaya fayda sağlamak istediği kocaman bir aileyiz. Bazen aktivist oluyoruz, bazen sivil toplumcu, bazen koli taşıyoruz, bazen kitap ayraçları yapıp eğitim içerikleri hazırlıyoruz.
Peki UCİM’i kurmaya nasıl karar verdiniz?
- Dava sürecindeki çetin mücadele ve yurtdışından aldığım ödülün ardından sosyal medya üzerinden yüzlerce insan mesaj atmaya, acılarını anlatmaya ve yardım istemeye başladı. Etrafıma söylediğimde, çoğu insan dernek fikrine sıcak bakmadı. Ama ben bu süreçte, mücadele edecek insanları tanımıştım. Dernek başkanımız Yücel Ceylan’ı aradım, fikrimi söyledim. Ankara’daki bazı akademisyen dostlarımla bir araya geldim ve onlara hayalimi anlattım. “Yapamazsın! Mevcut derneklere git” diyenler de oldu. Hayalim, gençlerin katıldığı bir hareketti. Sonrasında Yücel Ceylan aradı, “Biz hazırız, kuralım UCİM’i!” dedi. Bir baktım, derneğin adında ‘Saadet Öğretmen’ ismi de var. Açıkçası çok utandım. “Öğretmenim, senin adın umut oldu! Bırak biz de bu kadarını yapalım!” dediler. O ilk kurulma heyecanı tarifsizdi. İnsanların birlik beraberlik içinde UCİM çatısı altında toplanacağına yürekten inandık, öyle de oldu.
ÇOCUKLARIN GÖZYAŞI HEPİMİZİ HAREKETE GEÇİRDİ
Çok gençsin ama hepimizin ‘Saadet Öğretmen’isin. Sence insanlar seni neden bu kadar sevdi, benimsedi?
- Ben, beni sevenlerin yansıması gibiyim. İçimden gelince gülümsüyorum, içimden gelince duygulanıyorum. Adliye koridorunda bir anneyi görünce sarılıyorum. Güçlü durmak, aşılmaz duvarlar örmek değil ki... Kendinden bir parça duyguyu aktarmak, iyi haber alınca neşelenmek, samimiyeti hissetmek, duyguları paylaşmak... Bence bu yüzden benimsediler.
Peki bir misyonun olduğuna inanıyor musun?
- Bu misyonu kendime yüklemek, benimle birlikte mücadele eden diğer bütün insanlara çok büyük haksızlık olur. Biz sadece birbirimizi buluyoruz ve değişimi başlatmak istiyoruz. Ben ömrüm boyunca kendim için hiç kimseden bir şey istemedim ama kötülüğe maruz kalan çocuklar için çok kapıya gittim. Kapanan kapıları gördüm ama hiç vazgeçmedim, inancıma sarıldım.
UCİM’e kısa zamanda Türkiye’nin her yerinden hukukçular, gönüllüler ve aileler üye oldu. Bu seni şaşırttı mı?
- İnanılmaz mutlu oldum. Meğer hepimiz birbirimizi arıyormuşuz. Bir fitil ateşlendi ve ışığı çok güçlüydü. Çocukların gözyaşları hepimizi harekete geçirdi. Leyla, Eylül, Mertcan, Sedanur, kıyıya vuran mülteci çocuk... O kadar çok çocuk kayıp gitti ki elimizden! “Böyle gitmez!” diyen kim varsa, ayağa kalktı ve bize üye oldu. Hepimiz güzel bir dünyayı hak ediyoruz ve kötülüklere seyirci kalamayız.
UCİM’DE SİSTEM NASIL İŞLİYOR?
İnsanlar bize ucim.org.tr üzerinden ulaştıktan sonra, ihbarları sistemimize düşüyor. Sisteme giriş yetkisi olan avukatlarımız, ihbarı yapan başvuranla iletişime geçiyor ve gerekli belge ve bilgileri temin ediyorlar. Onlar elimize ulaştıktan sonra, dosyayı incelemeye alıyoruz. Yönetmeliğimize aykırı olmadığı takdirde, dosyaya müdahillik talebinde bulunuyoruz. Avukatlarımızla duruşmalara katılıyor, dava takibi başlatıyoruz. Tüm bu süreçte en çok önemsediğimiz şey, çocuğun görüntülerinin, bilgilerinin ve olayın detaylarının hiçbir şekilde afişe olmaması. Dosya karara çıkıp kesinleşene kadar takibimiz devam ediyor. Talepleri halinde, aileyi de bilinçlendiriyoruz.
ÇOCUKLARIN DİLİNDEN, PSİKOLOJİSİNDEN ANLAYABİLECEK HÂKİMLERE İHTİYAÇ VAR
Cinsel istismar davaları için ‘Çocuk İhtisas Mahkemeleri’nin kurulmasını istiyorsun. Biraz açar mısın bunu?
- Bir yetişkinin mağdur sıfatıyla mahkemede ifade vermesiyle bir çocuğun vermesi arasında büyük fark var. Çocuklar yetişkinlerden daha hassas. Onlara sorulacak soruların ve tutumun çok daha özenli olması gerekiyor. Çocuk psikolojisini bilen, onların yaşadıkları ve yaşayacakları travmaları öngörüp bu travmaları minimum düzeye indirecek hâkimlere, savcılara ihtiyacımız var. Hukuk sistemimizde ve uluslararası anlaşmalarda da her şeyin üstünde duran bir ilke var: Çocuğun yararının üstün tutulması. Maalesef ki mevcut sistem, bu ilkeye ve özen talebimize yanıt veremiyor. Yargılama sürelerinin azalması için de ihtisas mahkemelerine ihtiyaç duyuyoruz. Çocuk yıllarca adliyelere gidip geliyor. Yıllarca aynı sorular soruluyor. Yargılama devam ederken çocukların rehabilitasyon sürecine geçmesi çok zor.
Çocukların ifadelerinin adli görüşme odalarında, uzmanlar tarafından alınması gerekmiyor mu?
- Elbette öyle olması gerekiyor. Kanunda da açık bir şekilde bu belirtiliyor. Kasım ayında çıkan genelgeyle bu yasa, mahkemelere yeniden tebliğ edildi. Ama maalesef uymakta direnen hâkimler var! Bazı illerde de Çocuk İzlem Merkezleri ve adli görüşme odaları henüz kurulmuş değil.
Gerçekten çocuğa “Amca seni nasıl öptü, bize göster bakalım!” diyen hâkimler var mı?
- Ne yazık ki var! “Psikolog ablanın kucağına otur bakalım, amca seni nasıl kucağına aldıysa...” diyen hâkimlere de denk geldik!
KAYBEDECEK ZAMANIMIZ YOK!
“Mucizelere inanmaktan vazgeçmeyeceğim!” diyorsun. Sence çocuklara, engellilere, hayvanlara eziyet edilen, istismarda bulunulan bir Türkiye’de, sözünü ettiğin mucize kısa vadede mümkün mü?
- Karanlık, ışığın yokluğudur. Bela okumak, nefret etmek yerine harekete geçmeli, ses çıkarmalı, birlik olup ayrışmadan iyiliği ve merhameti örgütlemeliyiz. Kötülerin cezası bu dünyada verilmeli. Ama bunun yolu kavga ve kutuplaşma değil. Zaten ne kaybettiysek, gereksiz kişisel savaşlar yüzünden kaybettik. Artık kaybedecek zamanımız yok.
YARGIDA ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ
Nasıl bir ihtiyaca karşılık veriyor derneğiniz?
- Çok kapsamlı bir yapıyız. Farkındalık, değişim, eğitim, rehabilitasyon, istatistik, bilimsel veriler, istismarla mücadelede başarı kazanmış ülkelerde izlenen yollar, istismarın her türüyle mücadele, cinsel istismara maruz kalmış bir çocuğun ve ailesinin gerekli mercilere yönlendirilmesi, aktif üyelerin eğitimi, üniversite toplulukları ve daha bunun gibi çok kapsamlı alanı içeriyor. Bize biri “Fikrim var” dediğinde, “Haydi hayata geçirelim!” diyoruz ve o fikrin olgunlaşması için günlerce çalışıyoruz. Çocuk Esirgeme’ye ait kurumlarda 23 Nisan kutluyoruz. Dağ köylerinde beden bütünlüğü eğitimi veriyoruz. Her müracaat bizim için hayat demek. Keşke her davada bulunabilecek kadar güçlenip istismarcıların korkulu rüyası olsak! İllerde, koordinatörlerimiz ve saha sorumlularımız var. Onlar sayesinde veri akışı sağlanıyor. Şu anda bir UCİM aplikasyonu üzerine çalışıyoruz. Avukatlarımız, “Daha nasıl güçlenebiliriz?” diye çalıştaylar düzenleyip strateji geliştiriyor. Amacımız fark etme ve önleme tedbirlerini güçlendirip yargıda çocuğun üstün yararını düşünecek mahkeme heyetlerinin oluşumunu sağlamak.
CİNSEL SUÇLAR NASIL AZALIR
Bu ülkedeki cinsel suçlar sence nasıl azalır?
- Öncelikle önleyici tedbirleri artırarak. Eğitimi ve hukuka güveni yeniden sağlamalıyız. Bilinçlenmemiz, bilinçlendirmemiz lazım. Ailelere çocuklarını yetiştirirken, ‘iyi sevme-kötü sevme’nin nasıl olduğunu öğretmeleri gerektiğini anlatmamız gerek. Çocuklara mahremiyet eğitimleri verilmesi gerek. Tüm bunların yanında mevcut yasaların, çocuğun üstün yararı gözetilerek uygulanması lazım. Bu aşağılık suçu işleyen sanıkların hak ettikleri cezayı alacağından kimsenin şüphesi olmamalı. Eğer bu eğitimler yaygınlaşır ve hukuka güven sağlam bir şekilde tesis edilirse, cinsel suçlar da azalacaktır.
Paylaş