Mor ve Ötesi. Bir başka gezegenin çocukları. Onları tanımış olduğuma acayip sevindim. Lafın gelişi değil, gerçekten. Çünkü çok değişikler. 70’lerden fırlamış gibiler. Nasıl güzel bir komün hayatı yaşadıklarını anlatıyorlar. Her şeyi nasıl paylaştıklarını. Kazandıkları parayı bölüşüyorlar, her ürettikleri şarkıya ortak imza atıyorlar. Ve 12 yıldır birlikte yaşıyorlar. Söylemiştim, değişikler. İşte Türkiye’yi Euorvision’da onlar temsil edecek. "Deli" isimli şarkılarıyla. Bana iyi geldi. Mor ve Ötesi de.
Deli de...
Yıl kaç? Türkiye ne alemde? Siz ne münasebetle kuruldunuz?Harun: 90’ların ortaları. Biraz karanlık yıllar. Susurluk falan. Refah Partisi’nin ilk seçim zaferi, belediyeleri kazandılar. Herkes ne olup bittiğini anlamaya çalışıyor. Biz de Alman Lisesi’nde okuyan gençleriz. Bir müzik grubumuz var. Lise hiç bitmeyecek gibi gelir ya, öyle zamanlar işte.
Kerem: Biz "öteki"leriz, dışarıda kalan tipleriz. Okulun yıldızları filan değiliz. Adımız da henüz Mor ve Ötesi değil.
Harun: Lise konserlerinde yabancı rock şarkıları yorumluyoruz. Ama artık kendi bestelerimizi yapma niyetindeyiz. Mümkünse Türkçe. Derken başka bir şeye dönüşüyoruz.
Aranıza katılan yeni isimler mi var?Harun: Evet, önce Burak, sonra Kerem. O zamandan beri bu kadro hep beraberiz, 12 yıl oldu.
İnsanlar 10 yıl evli kalmıyorlar artık!Kerem: Doğrudur...
O zamandan beri farklı bir yerde duruyorsunuz.Harun: Evet, böyle bir "özgünlük" saplantımız hep vardı. 20. yüzyıl sanatının bir sorunsalı. Yaptığımız iş orijinal olsun, kimseninkilere benzemesin istiyoruz. Ne yapsak da farklı olabilsek diye düşünüyorduk. Ağırlığımızı, farklı şarkılar üretmeye verdik. İşe yaradı.
Alman Lisesi’nin size ne katkısı oldu?Burak: Bakın ben Alman Liseli değilim, isterseniz bunu ben cevaplayayım. Kerem’de de Harun’da da olayları her yönden sorgulayan bir bakış açısı var. Sistematik ve analitik kafa yapısı. Anlık tepkiden ziyade çok yönlü düşünebilme kabiliyeti. Onların bu tavrı beni de değiştirdi.
Harun: Burak aramıza katılmamışken biz Kerem’le Alman Liseli steril çocuklardık. Sigara yok, içki yok. Bira bile yok. 97’de Burak aramıza katılınca, dış dünya ile iletişim kurduk. Bu grup Alman Lisesi ile sınırlı kalsaydı, buralara gelemezdi.
Çok tırmaladınız mı?Kerem: Evet çok. Ama kendimizle gurur duyuyoruz, çünkü hayatımızda istemeden yaptığımız hiçbir şey yok.
Harun: Evet, en baştan beri hep kendi kafamızın dikine gittik. Hep içimizden gelen şeyleri yaptık.
Türkiye’yi Eurovision’da temsil etmek de içinizden geldi o zaman.Hep bir ağızdan: Evet.
İnsan sizin müziğinize bakınca, "Reddedebilirler!" diye düşünüyor. Harun: Tabii ki günün birinde ülkemizi temsil edelim diye bir hayalimiz yoktu. Ama fena bir fikir değilmiş. İnsanın hoşuna bile gidiyor.
Burak: Evet, biz eleştirel bir grubuz, tamam muhalifiz. Ama ömrümüz boyunca muhalif kalacağız diye bir şey yok. Tabii ki varmak istediğimiz en nihai nokta iktidar olmak. Şaşırtmak da iyidir ayrıca.
Harun: Ezber bozmak da iyidir.
Kerem: Hazırlıksız da değildik. Eurovision’a özel bir şarkı yapalım demedik, "Deli" zaten hazırdı.
Harun: İster kabul edin, ister etmeyin, Eurovision insanların ilgilendiği bir şey. Bakkal çırağından taksi şoförüne kadar. Kuzey Avrupa ülkelerinde, Balkanlar’da, eski Sovyetler Birliği’nde ve Türkiye’de ciddiye alınan bir şey. Evet Batı Avrupa Eurovision’la yatıp kalkmıyor, hatta biraz küçümsüyorlar ama n’apalım yani. Demin saydığım ülkeler, bu yarışmaya girerek kendilerini Avrupa kimliğinin bir parçası olarak ifade ediyorlar. Neresinden bakarsanız bakın, sadece bir yarışma değil, aynı zamanda dünyanın en eski ve en uzun soluklu televizyon programı. Geçen sene 106 milyon kişi canlı izlemiş. Bu sene daha da artacak. E bunun içinde yer almak heyecan verici ve eğlenceli.
Kanıtlamaya çalıştığınız bir şey var mı?Burak: Biz tamamen kendimiz olarak var olmak istiyoruz. Bu vakte kadar neysek hálá oyuz. Bu yarışma yüzünden kendimizi başka şekillere sokma niyetimiz yok. Bu projede bizi baştan çıkaran şimdiye kadar ulaşamadığımız insanlara ulaşabilme fikri.
Yarışma formatı değişti, yarı final ve final var. Ya finale bile kalamazsanız...Kerem: Bizim böyle teknik sorunlarla ilişkimiz yok.
Siz hep böyle "cool" musunuz? İçiniz hiç pır pır etmiyor mu?Harun: Valla, Eurovision bir sorun değil, biz ne badireler atlattık. Severek, isteyerek katıldığımız bir yarışma.
Ne badireler atlattınız?Harun: Şu anda hayatımızın en oturmuş dönemlerini yaşıyoruz. Ama bundan 5-6 yıl önce, Köprü altında "Ne olacak bizim halimiz?" diye kara kara düşünüyorduk.
Neden?Burak: Bizim bir iddiamız vardı, sadece müzikten para kazanacaktık. O yüzden bayağı zorlandık.
Çok süründünüz mü, aç kaldınız mı?Harun: Yok, sınıfsal olarak aç kalacak durumumuz yok bizim. Ama sadece müzikten para kazanmak da öyle zannedildiği kadar kolay olmuyor. Gerçi zorluğu üniversite yıllarında çektik, herkes o yıllarda biraz sürünür. Bizle ilgili kafa karıştıran şu: İlk albümümüzü lise sonda çıkardık. Üniversite yıllarında ise ikinci ve üçüncü albümü çıkardık. Üniversite bitti, "Dünya Yalan Söylüyor" albümünü yaptık, geniş kitlelere ulaştık. Bu duruşumuzun Türkiye için çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Neden? Kendinizi çok mu ciddiye alıyorsunuz?Harun: Evet, doğrusu alıyoruz. Çünkü biz herkesin yapmadığı birkaç şey yapıyoruz.
Mesela?Burak: Paylaşmak. Maddi manevi bütün kararları, grubun kazandığı bütün paraları, her şeyimizi paylaşıyoruz biz.
Harun: Mor ve Ötesi, gerçekten paylaşımcı kolektif bir üretim grubu. Ve bunu çok önemsiyoruz. Bizde şarkı sözü yazarı bile yok, her şarkımızın altında Mor ve Ötesi yazar, çünkü onları da kolektif olarak üretiyoruz.
Başka?Kerem: Her şeyi yorulana kadar birlikte konuşuyoruz ve tartışıyoruz. Herkesin bireysel özgürlüklerine de geniş alan tanıyoruz. İktidar alanı peşinde değil, yaşam alanı peşindeyiz.
Burak: Bir sürü müzisyenden farklı durduğumuz bir başka nokta ise teknik standartlar. Sahnede 4 kişiyiz ama toplam 14 kişiyiz. Sahne arkasında da 10 kişilik bir ekibimiz var. Ses sistemi, sahne görüntüsü, kısacası teknik altyapı bizim için çok önemli.
Harun: Bizde "İkiden fazla insan bir araya gelince, problem çıkması normaldir" denir. Biz 12 yıldır birlikteyiz. Ortak ses, ortak akıl ve egoların mantıklı bir şekilde geride tutulması. Bunu bir şekilde başardık, devam ettirmek istiyoruz.
Üstelik bir de plak şirketi kurdunuz?Kerem: Evet, 2005 yılında böyle bir gelişme oldu. Biz bağımsız ve kendi bildiğini okuyan tipleriz, o yüzden bu plak şirketini kurduk. Adı Rakun. Esas olarak kendi CD’lerimizi çıkarmak için kurduk ama inandığımız birkaç kişiye de albüm yapacağız.
Bu ismi koymak aklınıza nereden geldi?Kerem: Rakun, muhteşem bir havyan. Aslında şehirli değil ama devamlı şehre geliyor, Amerika’da filan ve milletin bahçelerinde dolaşıyor, ağaçlarına çıkıyor, onlar ortada yokken de bahçeye iniyor, bir halt karıştırıyor ve yok oluyor.
Burak: Bir de ağaçtan bir meyve mi aldı, yıkıyor. Yiyeceğini yıkayan tek hayvan. Komik bir hayvan.
Sizde hiç çekememezlik, kıskançlık ya da birbirinden gıcık almak gibi insani duygular olmuyor mu?Kerem: Zaman zaman hepimiz maniplatif bir kontrol delisine dönüşüyoruz. Ama her defasında sağduyu galip çıkıyor.
Burak: Birkaç yıl önce verdiğimiz bir karar var, bizden kaynaklanmayan herhangi bir şey yüzünden kavga etmeme...
Harun: Ve biri bize bir şey yaptıysa, o birine hep birlikte kızmak.
Evli gibisiniz yani...Harun: Yok daha çok komün hayat yaşıyor gibiyiz. Hayatımızın çoğunu birlikte geçiriyoruz. İşimiz olduğunda da buluşuyoruz, olmadığında da. Ofiste de buluşuyoruz, stüdyoda da, evlerimizde de.
Kız arkadaşlarınız da birbirini tanır mı?Kerem: Elbette.
Burak: Bizim yaşantımızı garipseyenler oluyor. Bu kadar nasıl birlikte yaşanır, birlikte üretilir diye soruyorlar. Belki de komün hayat gerilerde kalan bir hatıra, o yüzden garipseniyor. Tabii tuhaf kalıyoruz biz. Bu dünyaya ait gibi durmuyoruz.
Bir tarafıyla da çok naif bütün bu anlattıklarınız.Burak: Evet, çünkü temeli iyi niyete dayalı.
Harun: Bizim ilk kliplerimizi filan izlersen, zaten uzaydan gelmiş gibi durduğumuzu fark edersin.
Burak: O yüzden "Başka bir dünya mümkün" sözünü çok seviyoruz. Kendi etrafımızda da mümkün, dünya çapında da mümkün. Biz mesela bunu başardık, kendimize başka bir dünya kurduk. Halimizden de memnunuz. Mutlu mesut yaşıyoruz.