Paylaş
Alya’nın doğumundan bu yana vermek istediğim beş kilo var.
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU |
Yaklaşık yedi senedir o kilolarla saklambaç oynuyorum.
Aklınıza gelebilecek her yolu, her numarayı denedim, onlardan külliyen kurtulabilmek için.
Diyetisyenler, spor, lpg, akupunktur, şok rejimler, hipnoz, pilates, park etrafında yürüyüş, ormanda yürüyüş…
Ve daha tonlarca şey...
Kimden ne duyduysam üstüne atladım. Ama demek ki istikrarlı değildim, sabırlı değildim. Hep iki-üç kilo verdim, sonra ilk seyahatte, tatilde, kendimi bıraktığımda hooop aynı kiloya döndüm.
Ve sonunda ne oldu?
Üzerinden yedi sene geçti, benim kilom artık bu oldu. Demek üzereyken…
“Yok ya!” dedim, “Becereceğim. Bu kilolardan şu veya bu şekilde kurtulacağım…”
Şimdi o yoldayım. Fena da gitmiyor. Ne kadar kilo verdiğimi söylemeyeyim işin büyüsü kaçmasın, nazar da değmesin.
Sihir, Alya’nın Brezilyalı arkadaşının annesi sayesinde başladı. Onu hayatımda ilk defa görüyordum ama tabii ki her kadın geyiğinde olduğu gibi konu, sonunda kilolara bağlandı ve o bana parolayı söyledi: “Bir arkadaşım şahane kilo verdi, ben de aynı şeyi deneyeceğim.” Gözlerimin parladığını hissettim, hatta dişlerimin uzadığını... “Nasıl?” dedim.
“Her sabah evine bir kutu geliyor. Sabah, öğlen, akşam yemeği ve ara öğünler. Aslında bir detoks programı.” Derhal telefon numarasını aldım.
Ve ertesi gün başladım.
İşin gerçeğine bakarsanız, artık hepimiz diyet uzmanıyız. Ne yenmesi gerektiğin ve neyi asla yememen gerektiğini de… Biliyoruz da… Kim o alışverişleri yapacak? Kim pişirecek? Kim o sağlıklı güzelim salataları, yemekleri hazırlayacak? Kimin öyle bir vakti var?
Bu noktada, söz konusu kutular, hayatı kolaylaştırıyor. Bir de öğün atlamıyorsun, önüne hazır geldiği için yemekten başka bir şey yapman gerekmiyor.
Haliyle uyması daha kolay bir diyet biçimi oluyor.
Üç haftadır eve gelen o kutularda besleniyorum. Acayip de memnunum.
Ne şiş, ne ödem…
Bitmedi, Banu Zeytinoğlu sayesinde, bence yeryüzündeki en iyi masajcıyı buldum: Filiz. Ona gidiyorum, her yerim morarıyor çünkü sert ve ciddi masaj yapıyor.
Ama ne yapıyorsa çok iyi yapıyor, kan dolaşımını hızlandırıyor. Aynı zamanda spor yapıyorum, vakit bulunca da Gerda’ya pilatese gidiyorum…
Dört koldan saldırıyorum değil mi?
Ama en önemlisi, bu sefer sebat edeceğim, iki-üç haftada mucize beklemeyeceğim, altı-yedi hafta devam edeceğim.
Sonuçlardan sizi haberdar ederim.
BEDEN İMAJI
FIONA DA OLDUM
Ben bu çelişkiler içinde kıvranırken dünyalar güzeli kızım, doğum gününde benden Fiona olmamı isteyince…
Bir yerlere kaçıp saklanmak istedim.
Hayatı boyunca kendini iri hissetmiş birine yapılacak en fena şey olsa gerek. Ama o gün kızımın günüydü ve benim rol çalmam olacak şey değildi. Tamam dedim. Fakat Fiona’nın kıyafeti de öyle sinir ki, saklanacak bir yerin yok, yeşilsin.
Onu kırmadım giydim…
Kostüm partisi
1- Kostüm partisi fikri Alya’nındı. Biz de üstüne atladık. Nasıl olsa, her çocuğun dolabında bir tane kostüm vardır diye.
2- Huban Korman şahane bir davetiye tasarladı. İnsanın bu kadar yetenekli arkadaşlarının olması süper. Huban’la hayata geçirmek istediğim bir sürü proje var, inşallah.
3- Ve tabii pastayı, kuzenim Kutas yaptı. ‘Kutas Pasta’ üzerine tanımam. Gerçekten ne hayal ediyorsanız, yapabiliyor. Benim de aklım uçuyor. Bir tek sorun, o kadar güzel ve estetik yapıyor ki, (çünkü seramik mezunu bir sanatçı) insan kesmeye kıyamıyor, bir obje gibi bir yere kaldırmak istiyor.
4- Hande Özcan ve arkadaşları, her zamanki gibi duruma el attı. Güzel arkadaşım Hande sağ olsun, bir gece önceden geldi, birlikte evi süsledik. Teknik servise Alya’nın bir sürü komik, kostümlü fotoğrafını bastırdık, evin her yerine koyduk.
5- O sabah acayip heyecanlı uyandık. “Ya kimse gelmezse?” diye de bir süre üç buçuk attık, Allah’tan bizi yalnız bırakmadılar. Sadece çocuk doğum günü olsun istemedik, aynı anda anne-babalar da eğlensin istedik. Hazırlıkları ona göre yaptık.
6- Hande ve ekibi, çocuklara yaratıcı ve eğlenceli oyunlar oynattılar. Evin içine bir sürü yapma böcek sakladılar, en fazla böceği bulan ödül kazandı. Sonra en iyi kostüm yarışması yaptılar. Oyun hamurundan sanat eseri yarışması düzenlediler. Çocuklar için epeyce şenlikliydi. Sihirbazın şapkasından tavşan çıkarmasına tanık oldular. Alya, “Bu tavşan da bizim olsun mu?” dedi en sempatik haliyle, “Sen aklını mı kaçırdın? Baba bizi topa koyar!” dedim. Bu arada Hımm’ı sakladık, o kadar insandan ürkmesin ve sihirbazın şapkasından çıkan tavşanla tehlikeli ölçüde yakınlaşmasınlar diye!
7- Unutmadan, unutamam zaten, baba, pek yakışıklıydı. Adaletin bu mu dünya? Ben Fiona, o Karayip Korsanı! Şahane bir Johnny Depp oldu. Alya’nın ablası Yaso da, çok şeker bir cadı...
8- Uzun zamandır görüşemediğim bir sürü arkadaşımla bu vesileyle görüşmüş oldum. Yaşasın. Tanıştığımız yıllarda çocuksuz kadınlardık, ne mutlu ki, şimdi çocuklarımızın doğum günlerine gidiyoruz.
9- Her şey iyiydi anlayacağınız ve Alya’ya şöyle dedim: “Bak Alyam, her sene böyle bir doğum günü yapmamız mümkün değil. 7, önemli bir yaştı. Bundan sonra 18’e inşallah…” Ne dese beğenirsiniz? “18’den önce 10 var. İlk iki basamaklı yaşım. Artık bir şey yaparız değil mi?”
10- Bütün anneler, babalar gibi gözlerimi uzaklara dikip, “Bakarız” dedim.
Paylaş