Paylaş
Fotoğraflar: Emre Yunusoğlu
Bu pazar Kerem Bursin röportajı var.
Hani şu “Güneşi Beklerken” dizisinin yakışıklı Kerem Sayer’i.
İlk dizisiyle parladı.
Ama ne parlama!
Fenomen oldu!
O bizim yeni sevgilimiz
Yeni arzu nesnemiz.
Gençler bayılıyor.
Kadınlar ölüp bitiyor.
Her yaştan kadınlar.
O kadar ki, benden 15 yaş büyük bir kadın arkadaşım, “Tanıştırmazsan öldürürüm seni!” dedi, “Nasıl yani?” dedim, “Sen de mi?”
“Evet” dedi, “Bayılıyorum ona. Yuva yıktırır, o kadar seksi!”
Güldüm.
“Valla, ben röportajı yaptım. Bitti gitti. Bir daha nerden göreceğim? Ama dur, 15 Ekim’de Bilgi Üniversitesi’nde bizim derse geliyor, öğrencilerim soru soracak, oraya gel gör!” dedim.
“İki elim kanda olsa geleceğim!” dedi, “Ama sakın, bu kadın seni beğeniyor deme, olur mu? Bir sürü torunum var benim...”
“Demem merak etme!” dedim.
Böyle manyak, açıklanamayan bir ilgi var Kerem’e...
*
Önümüzdeki günlerde Kanal D’de “Şeref Meselesi”nde Tamer Kılıç olarak izleyeceğiz.
Ortalığı yıkacağına eminim.
Çağan Irmak’ın yeni filmi “Unutursam Fısılda”da da Erhan olarak karşımıza çıkacak.
Kimileri onu genç Marlon Brando’ya benzetiyor.
Kimileri “Tıpkı Matthew McConaughey!” diyor.
Öyle ya da böyle The Bursin’i -hayranları ona öyle diyor- kadınlar çok çekici buluyor.
*
İşte ben de onunla...
Sizin için bayram röportajı yaptım.
Siz de bayram edesiniz diye!
Kerem Bursin’e gösterilen ilgiyi gözlerimle görmesem derdim ki,“Bu Ayşe de abartıyor! Tamam bu çocuk yakışıklı. Ama o kadar...”
İnanın bana o kadar değil.
Herhangi yakışıklı bir dizi oyuncusundan farklı bir durumu var, enerjisi var, duruşu var, dünya görüşü var, pazar günü okuyacaksınız zaten.
Bildiğimiz erkeklerden de değil, biraz ezber bozuyor.
Yeni bir erkek tipi.
Ve bir şekilde kadınlar bunu biliyor, hissediyor.
Bir fotoğrafı Instagram’da 40 bin ‘like’ alıyor.
Oha yani!
Sizi temin ederim ikinci Kıvanç vakası!
*
Ben onu bir konser öncesi Açık Hava’nın arkasında gördüm.
Aaa baktım köşede ayakta, üzerinde bir jean, bir tişört dikilmiş, yanındaki iki kadınla İngilizce konuşuyor.
Kulaklarımı fil kulağı yaptım.
Şahane bir İngilizce.
Sıfır aksan.
Direkt yanlarına gittim ve meseleye kafadan girdim.
Kerem’e “O kadar büyük bir fenomen oldu ki Kerem Bursin, sizinle onu konuşmak isterim!” dedim.
Gülümsedi.
Bence beni tanımadı.
Ama durumu çaktırmadı, “Tabii olabilir, neden olmasın” gibi şeyler söyledi.
Aralarındaki samimi ilişkiden anladım ki, yanındaki iki kadın da annesi ve ablası.
Hava olsun diye de İngilizce konuşmuyorlar, iki kardeş zaten aralarında İngilizce konuşuyorlar, çünkü hayatları hep yurtdışında geçmiş, Kerem bütün eğitimini, formasyonunu yurtdışında almış, haliyle anadili de İngilizce...
Annesi dünya tatlısı bir kadın.
Ortak bir arkadaşımız çıktı Dubai’den Dalya.
Kerem’in babası bir petrol şirketinde çalışıyor, önce İskoçya’da, sonra Endonezya’da, sonra Dubai ve Abu Dabi’de, sonra da Teksas’ta yaşıyorlar...
Sadece yazları geliyor anavatana...
Haliyle o da bir “dünya vatandaşı” oluyor...
O konserde Allah sizi inandırsın, Kerem’le fotoğraf çektirebilmek için o kadar büyük bir kuyruk oluştu ki, sonunda güvenlik duruma müdahale etmek zorunda kaldı. Bir sürü ünlü insan vardı; hepsiyle üç-beş, hadi diyelim ki on kişi fotoğraf çektirmek istiyordu ama Kerem’e yüzlerce insan yığılıyordu.
ODTÜ’de pencereler kırılmış ilgiden.
Aynı şekilde İTÜ’de.
Bir ara annesinin kulağına eğildim.
“Bu kadar ilgi bu çocuğu şaşırtmaz mı? Korkmuyor musunuz?” dedim.
“Yok hayır” dedi, “Kerem Kerem’dir, temellerinin sağlam olduğunu düşünüyorum. İnsanları ve yaptığı işi ciddiye alıyor ama kendini almıyor...”
*
Birkaç gün önce de buluştuk, röportaj yaptık.
Beyaz eskimiş bir tişört ve jean vardı üzerinde.
Tabii vücudu o kadar güzel ki...
Ayıptır söylemesi üzeri çıplak da gördüm, birkaç tişört değiştirdi önümde çünkü...
Ne giyse yakışır...
Fakat onu farklı kılan, adam dışıyla ilgili değil, onun gerçekten ilgilendirmiyor ne giydiği...
Nasıl görüneceği de ilgilendirmiyor...
Başkaları için de yaşamıyor...
Markalarla donatıp kendini, birileri olmaya da uğraşmıyor.
Para kazanan erkekler hemen arabasını değiştirirmiş ya da yeni araba alırmış, o almamış...
Başka keyifleri var, pahalı saat, araba değil de güzel bir evde oturmak mesela. Boğaz gören bir ev kiralamış, haftanın 6 günü çalışıyor ama izin gününde evinde zaman geçirmeyi tercih ediyor.
“Annem üzülüyor hep aynı şeyleri giyiyorum diye” diyor, “Ama gerçekten de temiz olması dışında kıyafet, o kadar hiç umurumda değil ki. Türkiye’deki insanların marka düşkünlüğü beni şaşırttı...”
*
İlginç bir çocuk...
Yakışıklı olduğu muhakkak.
Ama sadece dışı değil, içi de güzel...
Farklı ülkelerde, farklı kültürlerde büyüdüğü için de çok önyargısız ve komplekssiz.
Derdi başkaları değil, sadece kendisi.
Ben önümüzdeki günlerde Kerem Bursin adını daha da çok duyacağımızı biliyorum.
Hatta eminim.
Paylaş