Paylaş
“Acısız kesim”le ilgili tonla mail geldi.
Şahane destek mail’leri.
Bu konuyu dert edinen ne kadar çok insan olduğunu tahmin edemezsiniz.
Bizzat yaşanmış tecrübeler, yurtdışından araştırmalar, öneriler, “Bitsin bu eziyet!” diyenler, önümüz bayram olduğu için elimizi çabuk tutmamızı isteyenler, harekete geçmeyi talep edenler, bu şekilde kesilmemiş eti tüketmemeyi önerenler...
Hepsini güzel güzel okudum.
Sağ olun, var olun.
Ama güzel güzel okumakla kaldım!
Ne yazık ki, sadece benim gidip mezbaha görmem, altüst olmam, kendi küçük denizimde fırtına koparmam ve Number one TV’nin (çok teşekkürler bu arada duyarlılığınıza) verdiği destek yeterli değil.
Yazıyoruz, çiziyoruz, sizler imza topluyorsunuz.
İlahiyatçılar, üniversite çevresi, hatta Diyanet olumlu bakıyor.
Ama gerekli merciler?
Onlar, psssssssss.... Susuyor...
Ses, seda yok...
Ya ciddiye almıyorlar, ya ilgilenmiyorlar...
Tamer Dodurka Hoca’ya sordum, ne yapmalı diye, kim çözebilir bu sorunu diye...
Sayın Tarım Bakanı Mehdi Eker çözebilirmiş.
Tarım Bakanı Mehdi Eker’e açık mektup
Sevgili bakanım,
Müsait bir zamanınızda, sizi ziyarete gelmek istiyorum.
Mezbahaların ruhsatlanması ve denetlenmesinden sorumlu bakanlık sizin bakanlığınızmış. Ve aldığım duyumlara göre, şu anda bir yasa çıkmış, yönetmelik hazırlanıyormuş ve Aralık ayına yetiştirilecekmiş. Birtakım değişikliklerin yapılabilmesi için doğru zaman yani...
Tabii siz de takdir eder ve uygun görürseniz...
Size uyan bir günde, bir saatte, bakanlığınıza teşrif etsem ve bu mesele üzerine konuşsak...
İnsanlar bu konudaki sorumlu kişinin ne düşündüğü, olaya nasıl yaklaştığını merak ediyorlar.
Çok yoğun olduğunuzu biliyorum ama ben de bu konudaki değerli fikirlerinizi merak ediyorum.
Dilerseniz, okurların yazdıklarını da sizinle paylaşırım.
Sevgiler, saygılar.
Bayraktar Hoca’ya cevap
Profesör Bayraktar Bayraklı, “Elektroşok alan hayvan yaralıdır, kurban olmaz” dedi. Siz ne diyorsunuz?
DODURKA: Elektroşok uygulaması, hayvanı hiçbir şekilde yaralamaz. Hayvanın tüm yaşam fonksiyonları devam eder, sadece bilinci kaybolur. Hatta bu uygulamanın hemen ardından kesim yapılmazsa, hayvan kendine gelir ve hiçbir şey olmamış gibi yaşamına devam eder. Ne bir yara ne de yanık izi kalır. Bu yöntemde hayvan, kendine gelmeden önce kesim yapılır ve aynı klasik kesimdeki gibi hayvanın boğazı kesilip kanı akıtılır. Hocamıza gerekli kanıtları göstermeye hazırız, kendisinden de destek bekliyoruz.
Kaybettiğimiz sadece babamız değil, çocukluğumuz...
İNSAN, sözünü ettiğin korkularla, ilk olarak babasını ya da annesini kaybedince karşılaşıyor.
Var oluşunu sorguluyor, kahroluyor, içi oyuluyor.
Neden biliyor musun?
Sadece sevdiği birini kaybettiği için değil, kendi çocukluğunu, gençliğini de kaybettiği için...
Onlar göçüp gittikten sonra, bize hiç kimse gerçek anlamda, “Kızım” ya da “Oğlum” diye seslenemeyecek artık, bizi o şekilde sevemeyecek...
Bu gerçek kafamıza dank ediyor.
Ve biz maalesef büyüyoruz!
Sonra giderek hayatta kaybetmekten korktuğumuz insanların sayısı artıyor.
Tuhaf bir bekleme haline geçiyoruz.
Ama yaşamak lazım Ayşe, bunların hepsini iliklerimize kadar hissedip, yaşamak lazım.
Korkmak da, sevmek de, üzülmek de bizler için...
Allah’a şükür ki kaybetmekten korktuğumuz sevdiklerimiz var, sırf bunun için bile, yaşadığımız her gün için teşekkür etmeliyiz. 10 yıl sonra bugünleri, “Ne güzel günlermiş!” diye anımsayacağız. Her anın değerini bilmek gibisi yok. Sayende kendi kendimi motive ettim. Teşekkür ederim. (Bahadır G.E.)
Eksik olmayın, beni de motive ettiniz! Size katılıyorum. Her anın değerini bilmek gerekiyor. Öpüyorum.
Gönderdim Hıncal Uluç!
EVET...
Röportajlarımı, yayınlamadan gönderiyorum.
Çünkü o röportajları teyple yapıyorum, sonra da çözüyorum.
Bir terimi, bir kavramı, bir yeri, bir ismi yanlış anlamış olabilirim, yanlış duymuş olabilirim, bilmiyor da olabilirim.
Ama duyduklarımı hatasız aktarabilmek için çaba sarf ediyorum.
İşte bu yüzden, iş bittikten sonra, ilgilisine yolluyorum:
“Bir bakın bakalım, bir yanlışlık var mı? Maddi hata var mı?”
Bana da böyle yapılsın isterim.
Ama tabii, ben insanları anlamaya yönelik röportajlar yapıyorum, oymaya değil...
Bu arada aman ha!
Söyleşiyi yollamak, karşımdakinin bana, “Şu bölümü çıkart” diyebileceği anlamına gelmiyor.
Ölsem çıkartmam.
Malıma öyle bir yapışırım ki aklınız durur.
Teypte varsa, vardır.
Benim yoğurt yiyişim de böyle...
Kimseyi rencide etmek, “Oh ne güzel söylettim!”, “Söylemeseydi, rezil oldu!” dedirtmek ya da geçirmek değil.
Sevgili Hıncal Uluç bana katılmayabilir ama ben böyle düşünüyorum.
*
Fakat Uluç, Erdal Beşikçioğlu röportajındaki Lemi Bilgin’i Nevin Bilgin yaptığım konusunda haklı, Asuman Korad’ı da Asuman Koralp...
Evet, büyük sersemlik!
Benim hatam, gazeteden de kimse fark etmemiş.
Ama ben, yine aynı kadınım...
Demek istiyorum ki, her zamanki gibi yine yolladım röportajı.
Hem Beşikçioğlu’nun kendisine hem de menajerine...
Çekimde oldukları için bakamamışlar demek ki.
Hepimiz, her gün, güzel ve hatasız işler çıkarabilmek için çaba harcıyoruz, ama bazen olmuyor işte, hata da yapabiliyoruz. İnsanın hata yaptığını böyle yüzüne vurmak, biraz, “açık yakalamaya çalışmak” gibi.
Olsun, ne yaparsanız yapın, sizi seviyorum Hıncal Uluç.
Hele Mikanos’u, artık Mikonos diye yazıyorsunuz ya, daha da fazla seviyorum..!
Dodurka Hoca yakında basın toplantısı yapıyor
BU arada, Prof. Tamer Dodurka, yakında beyin elektrosuyla ilgili bir basın toplantısı yapacak.
Şöyle diyor:
“Hayvanı usta bir kasap keserse kısa bir süre içinde hareketsiz kalıyor, acı filan duymuyor” diyen arkadaşlarımız var, onları ikna edebilmemin tek yolu, kurbanın beyin elektrosunu göstermek. Hayvan, hareketsiz kalsa bile beyin ölümü gerçekleşmeden önce bilinç kaybolmuyor ve hayvan acı çekmeye devam ediyor. Biliyorsunuz, bilinç durumunu beyin elektrosuyla ölçebiliyoruz. Kurbanların, normal kesim ve acısız kesim sonrasında gerçekleşen beyin elektrolarını göstereceğiz. Birinde acı duyduğunu, birinde duymadığını görecekler. Eğer normal kesimle, bu hayvanların gerçekten de gereğinden fazla acı duyduklarına ikna olurlarsa, o zaman acısız kesime daha sıcak bakabilirler...”
Paylaş