Bir zamanlar Adana’da (Ziya Paşa Bulvarı’nın arkasında) birbirinden güzel, kutu gibi 100 bahçeli ev vardı.
Yüzevlerdi o semtin adı.
Kutas Nenem ve Nevzat Dedem, işte o evlerden birinde otururdu.
Aslan Amcalar arkada, Gönül Teyzeler karşıda, Kolet Teyzeler de yanda...
Herkes birbirini bilirdi, anneler- babalar genç ve güzeldi, akşamları o evlerin balkonlarında viskiler içilirdi, babam o yıllarda limonla saçlarını geriye tarardı. Biz çocuklar, hurma ağaçlı bu evlerin bahçelerindeki salıncaklarda sallanırdık. Bahçıvanlar vardı o yıllarda ve güller inanılmaz güzel açardı. Mutfakta kocaman buzdolapları olurdu, bir de Çiçek Abla’mız vardı, altın dişli, güler yüzlü, çok şeker bir Kürt kızı, sabahları yumurtayı rafadan yiyebilmemiz için çorba kaşığı getirirdi, nenem de "Kızım bununla yenir mi yumurta? İlahi! Kepçe getirseydin bari" derdi, Çiçek Abla koşar onu da getirirdi, alemdi.
Neneler-dedeler bayramda harçlık verirdi, biz de bayramlıklar giyerdik.
Biz çocuklar sürekli hareket halindeydik.
Bitmez tükenmez bir enerji.
Hayat, uzun yaz öğleden sonraları gibiydi.
* * *
Her cumartesi saat tam 12’de maaile sofraya oturulurdu.
Dedem geç kalınmasını istemezdi. Biz torunlar acayip kebap severdik. Her cumartesi kebap diye tuttururduk, Mesut aranırdı, eve kebap söylenirdi.
Yıllar içinde o evler, birer birer apartman oldu, bizimki de.
Ama semtin adı hep aynı kaldı.
Ve yıllar sonra oraya bir kebapçı açıldı: Yüzevler Kebapçısı.
Selahattin ve kardeşleri işleri iyice büyüttüler, kapağı İstanbul’a attılar ve Yüzevler Kebapçısı’nın şubeleri açtılar.
* * *
"Benim kebabım gelir" diye yazdım defalarca...
Öyledir, bir Adanalı için kebap özeldir.
Antidepresan gibidir.
Üzülünce yiyeceksin.
Gerilince yiyeceksin.
Gevşemek için yiyeceksin.
Sinirin geçsin diye yiyeceksin.
Düşünmeye mi ihtiyacın var, kafanı mı toplayamıyorsun?
- E söyleyelim o zaman sana, bir buçuk Adana!
* * *
Cumartesi uzun zamandır peşinde olduğu bir röportaj için İstanbul’daydım. Alengirli bir işti.
Yaptım yapmasına ama yay gibi gerildim.
Havaalanına gitmeden de...
"Hadi kebaba!" dedim.
Etiler’deki Yüzevler Kebapçısı’na gittim.
Oh be!
Önce bir analı kızlı çorbası.
Sonra tulum peyniri ve sıcak ekmek. Sonra 1.5 acılı Adana.
Gerginliğim birden bire geçti. Nasıl mutlu oldum anlatamam.
Uzaktan da Selahattin’e baktım, adam patron ama hálá komi gibi çalışıyor, tabaklara analı- kızlı dolduruyor, masaları topluyor, bardakları içeri götürüyor ve bunları en şık haliyle yapıyor!
Başarı da zaten böyle geliyor.
Bizzat işin başında olacaksın.
Hatta kebabı ellerinle yapacaksın.
O yapıyor.
Valla ne diyeyim?
Kebap mutluluktur.
Bayramda kebapsız kalmayın...
Bayram ve Tijen
Fark ettim ki, bunca zamandır ben size Tijen’le ilgili "kötü haber"lervermişim...
Acı... Çaresizlik... Parasızlık...
Hep bunları anlatmışım...
Yüzde 100 beyin özürlü bir çocuk, OKS sınavlara girmeye çalışan başka bir çocuk ve 18 yılın sonunda "Hadi bana eyvallah" deyip çekip giden bir koca...
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, hatırlarsanız, bir de oturdukları evden çıkarılmışlardı.
Allahtan bunların hepsi geride kaldı!
Hayırsever biri çıktı, Tijen’e ev bağışladı.
Bayram öncesi sizlere Tijen hakkında "iyi haber" vermek istiyorum.
Tijen’in adına oluşturulan bir hesaptan o evin kirası otomatik olarak tıkır tıkır ödeniyor.
Ne zaman arasam, telefonu neşe içinde açıyor.
Oğulcan’la ilgili sorunlar hálá devam ediyor, ama en azından kafalarını sokacakları evleri var, Oğulcan da bu yeni evi pek seviyor.
Bir mobilya tasarımı şirketi Onurcan’ın odasını döşemek istedi, Tijen, "Sağ olsunlar, biz yaptık, güzel de oldu, gerek yok" dedi, artık yardım-mardım istemiyor.
Sürekli dert anlatan, sorun sıralayan o kadın gitmiş, yerine hayata pozitif bakan, neşeli biri gelmiş.
Dün de bayram mesajı geldi: "Yaşasın! İnternetim de bağlandı. Çok uzun zamandır ilk defa bu kadar huzurluyum. Sana ve okurlarına nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum. Allah sizi bana bir mucize olarak gönderdi. Hepinizin bayramını kutluyorum!"
* * *
Ben şahidim, hepiniz üzüldünüz, kahroldunuz...
Bir şeyler yapmak istediniz...
Bana yüzlerce mail gönderdiniz.
Sonunda biraz olsun düzlüğe çıktılar.
Sayenizde...
Demek ki olabiliyor.
Demek ki isteyince, hayatlar kurtarılabiliyor.
Sizin gibi okurlarım olduğu için iftihar ediyorum.
Hepinizi teker teker kucaklıyorum ve yanaklarınızda öpüyorum...