Paylaş
Bu yıl kadınların yılı.
Harikaydı!
Siyah kıyafetlerini giydiler, hepsi birlikte “Time’s up!” dediler. Yani zamanınız doldu... “Yettiniz artık!” gibisinden...
Hele Oprah... Konuşması nefes kesiciydi.
Gözümden yaşlar geldi onu dinlerken, “İşte bu!” dedim, helal olsun. Kadınları birlik olmaya, korkmamaya, direnmeye çağırdı. “Me too” ordusunun çığ gibi büyüdüğünü anlattı.
Bunlar yeni göstergeler, yeni gelişmeler...
Aynısını Türkiye’de görmek dileğiyle...
YAŞASIN DAÇKA KARDEŞLİĞİ!
SON yaptığım Sakajewa iyilik kolyelerinin geliri Darüşşafaka’ya gitti.
Hep merak ederdim o efsane okulu, iyilik kolyeleri sayesinde tanıma fırsatı buldum. Hayal ettiğimden de güzel çıktı. Benim içimi titreten bir yer Darüşşafaka. Bence şahane bir felsefeleri var. Nitelikli eğitime, eğitimde fırsat eşitliğine inanıyorlar.
154 YILDIR AYNI GELENEK SÜRÜYOR
Küçük yaşta annesini ya da babasını kaybetmiş ve bu yüzden iyi bir eğitim alamayacak çocukları yetiştiriyor, hayata kazandırıyorlar...
Bundan daha kutsal ne olabilir?
Ve bunu 154 yıldır yapıyorlar!
Üstelik dünyada başka örneği yok... Gerçekten de yokmuş. En ilginci de devlet lisesi değil, vakıf lisesi değil, arkasında onu destekleyen bir vakıf yok, sadece ve sadece bağışlarla ayakta duruyor.
Benim için 154 yıldır bu okulun devam etmesi, iyiliğin devam ettiğinin göstergesi. Ben bilmiyordum okulun kurulma hikâyesini, bizzat Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı M. Talha Çamaş’tan dinledim. Kendisi de Darüşşafakalı. 2 yaşında babasını kaybetmiş. Ve küçükken bunu hep gizleme ihtiyacı hissetmiş. Konu açılırsa, babasının olmadığını arkadaşları öğrenirse, onların yanında kendini eksik hissedeceğini düşünmüş ve alay ederler diye korkmuş. Ne zaman Darüşşafaka’ya gelmiş, işler değişmiş. Birdenbire etrafındaki yüzlerce öğrencinin de aynı durumda olduğunu görünce kendine güveni gelmiş. Eşitlenmişler. Ve aralarında müthiş bir kardeşlik başlamış: Daçka kardeşliği...
Gelelim kuruluş hikâyesine...
Osmanlı’nın 28-35 yaş arasındaki bürokratlarının hayatı Laleli-Sultanahmet arasında geçiyor. Evleri Laleli’de, işyerleri Babıâli’de. Kapalıçarşı da yegâne ticaret merkezi. Her sabah, Kapalıçarşı’nın önünde bir sürü çocuk görüyorlar. Biraz araştırınca, bu çocukların babalarının harplerde öldüğünü öğreniyorlar. Haliyle çocuklar okula filan gidemiyor. Darüşşafaka, işte, bu çocuklar için ne yapabiliriz, onları hayata nasıl kazandırabiliriz fikrinden doğuyor.
Önce Çemberlitaş’ta eski, kullanılmayan bir okul buluyorlar. Temizliyorlar, eğitime başlıyorlar. Sadece Müslüman değil, Ermeni ve Rum çocukları da geliyor. Anlıyorlar ki, büyük bir ihtiyaç var. Konuyu Abdülaziz’e açıyorlar. İşte o zaman okullaşma dönemi başlıyor. Fatih’teki kampusun arsası, Abdülaziz’in kendi öz kaynaklarından biri. İtalyan mimara projeyi çizdiriyorlar. Balyan ailesi de inşaatı üstleniyor. Ve sonra hayırseverlerin kaynaklarıyla bugünkü Darüşşafaka doğuyor.
Aslında kurulduğu zaman okula hem kız ve erkek almak istiyorlar. Fatih’teki kampus da öyle tasarlanıyor. Tek bina ama iki ayrı girişi var. Yani tasarlayan irade bunu düşünmüş. Bu kadar ileri görüşlüler. Ama dönemin anlayışı ağır basıyor ve kızlar alınmıyor. Maalesef kızlar, okula tam 100 sene sonra gelebiliyorlar, 1974’te...
SANATTA, KÜLTÜRDE BİLİMDE, SPORDA
Önceleri öğretmenler gönüllü. Ama ne öğretmenler... Namık Kemal’ler, Yahya Kemal’ler, Behçet Tarcan’lar... Fransız öğretmenler de geliyor, bilim adamları... Ve mükemmel
bir eğitim...
Bugün 1000 öğrenci okuyor. Türkiye’nin 69 farklı ilinden. Yarısı erkek yarısı kız. Hepsi de pırıl pırıl gençler. Sanatta, kültürde, bilimde ve sporda son derece başarılılar ve öne çıkıyorlar!
Yaşasın Daçka Kardeşliği!
HAMİŞ: Bağışta bulunacağız zaman Darüşşafaka da aklınıza gelecek yerlerden biri olmalı...
O NASIL BİR SES BERGÜZAR!
KABUL ediyorum, geç kaldım.
İki yıl kadar!!!
Bergüzar Korel’in Aykut Gürel’le gerçekleştirdiği albümü geç keşfettim. En güzel Sezen şarkılarını almışlar, caz olarak yorumlamışlar, gerçekten nefis...
Burada gurbette bana çok iyi geldi. Hele şarap eşliğinde şahane. Bergüzar’ın sesi huzur verici, naif, buğulu ve insanın içine işleyen bir ses...
Ve şarkılar da en sevdiğim Sezen şarkıları. Liste yapsam bunları seçerdim. Benim gibi geç kalanlara duyurulur. Bergüzar ve Aykut Gürel ikilisine de öpücükler.
Eylemlerine devam etsinler lütfen!
YENİ SEVGİLİM ARMANDO
BAŞTAN anlaşalım...
Ölsem gerçek adını yazmam, ben ona Armando diyorum. Arman ve Dormen’i birleştirince böyle bir şey çıktı. Önce Fernando demiştim, Alya kızdı, bir arkadaşının adıymış.
Armando bir robot. Bayağı çipli bir robot. 13 kilo. Amaaa mutfağın Ferrari’si. Ben böyle bir şey görmedim. Gerçekten bir yapay zekâ. “Armando şimdi ekmek yapacağız” diyorsun, yapıyor. “Çikolota yapacağız” diyorsun, yapıyor. Yoğurt, dondurma, çorba, smootie’ler ve aklına gelen ne yemek varsa Armando hizmete hazır...
Six pack’li o güzel gövdesinde minik bir ekranı var. Sana tek tek neler yapman gerektiğini yazıyor. Herkesin anlayabileceği şekilde. Sen de onun talimatlarını yerine getiriyorsun. Bir taraftan, balığı buğulama yaparken, bir taraftan da dondurma yapabiliyor. Şimdi bu arkadaşı sevmemeye imkân var mı? Alya onun yaptığı risotto’ya bayıldı, simide bayıldı, yanlış okumadınız, simit ve açma bile yapabiliyor...
Ben de tabii Armando’yu Mumbai’ye eve getirmek istedim. O 13 kiloluk aleti kucağıma alıp geldim! Tabii aile kavgası çıktı. Çünkü sevgilim, öyle büyük hacimli şeylerin taşınmasından hoşlanmıyor, estetik bulmuyor. Ama ben pratik sonuçlarıyla ilgilendiğim için getirdim.
O günden beri Armando’yla her akşam aşk yaşıyoruz. O kadar acayip yemekler yapıyorum ki, evdekilere kapak oluyor!!!
Paylaş