Biz erkek okullarında yatılı okuduk. Önce Talas’ta, sonra Tarsus’ta. Dans etmemişiz, kızların elini tutmamışız. Kadın-erkek ilişkileri nedir, kadına nasıl davranılır bunları öğreneceğimiz yıllarda da ‘dava’ peşinde koşmuşuz...
O yüzden antrenmansızım! Kadınlar söz konusu olduğunda bir tek avantajım oldu: Saflığım. Naiflik ve çocuksuluk cazip geldi kadınlara. Ama tabii bunun fazlası da sıkıcı oluyor. Kimse size annelik yapmak istemiyor! Bir de utangaç kuşaktır bizimki. Ben de öyleyim. Bir de Türk’üz tabii. En çok reddedilmekten korkarız. Reddedilmemek için de ne yapılması gerektiğini bilmediğimiz için, işimiz zordur. Bir tutukluk hali ki sormayın! Daha sonraki yıllarda kazandığım kamusal ünle, tüm bunları kompanse etmeye çalıştım. Yoksa durum vahimdi...
O konuşurken ben hayalimden sayfaları çeviriyorum. Romanın hangi bölümünden soru sorsam?
Bana kalırsa anlattıkları roman. Üstelik kurgu-murgu değil. Birebir çıplak gerçek. Ve maceranın Allah’ı.
Kaçınız roman kahramanı gibi bir hayat sürdünüz? Göze aldıklarınız, meydan okuduklarınız, göğüsledikleriniz ve elde ettikleriniz, yaşadığınız sevinçler, hissettiğiniz acılar hiç bu kadar büyük oldu mu?
O anlatırken ben yoruluyorum. Bazen gülüyorum, bazen ‘Yok artık daha neler, deve!’ diyorum.
Esas olarak aklım almıyor.
Nasıl alsın?
Siyasal Bilgiler’de okurken Marksist oluyor. Sonra profesyonel devrimciliğe geçiyor. Kod adı Zekeriya iken El Fetih kamplarında elinde silah, savaş siperlerinde gece nöbeti tutuyor. Filistin Kurtuluş Hareketi için mücadele ediyor. Bütün örgüt arkadaşları gibi, o da ailesiyle bütün iplerini koparıyor, oğlunun hayatta olup olmadığını bile bilmeyen annesinin Otello gibi bir gecede saçları beyazlanıyor. Ortadoğu’nun en civcivli zamanlarında Beyrut’ta yaşıyor. Ömrünün bir kısmı o ülke senin, bu ülke benim, yer altında kaçak olarak geçiyor. Cenevre, Paris, Amsterdam Avrupa’da yaşadığı bazı şehirler ve bütün bunlar o daha gencecik bir çocukken oluyor. Derken yıllar geçiyor, dönek oluveriyor, bütün parmaklar onu gösteriyor. Sonra Özal döneminde Ortadoğu ve Doğu Avrupa uzmanı olarak söylediği her laf merak ediliyor, dinleniyor. Derken 28 Şubat’ta yine bütün parmaklar onu gösteriyor, bu sefer başka bir şey söyleniyor: Vatan haini. Ve o arada babasını kaybediyor. Bir acı, diğer acıyı tetikliyor. İşte böyle biri karşımdaki adam. Dolu dolu bir hayat yaşamış ve yaşamakta olan biri. Dümdüz, kös kös bir hayat değil onunki. Bana sorarsanız şahane bir film olur. Sadece onun hayatı değil, o dönemi yaşayan pek çok insanın hayatı film...
Ama her şeyin bedeli var.
Onların ödediği bedellerden biri de aşk...
Kendi de itiraf ediyor zaten.
Belki de o yüzden utangaç...
Kendine güven ve utangaçlık yan yana geldiğinde çok hoş oluyor, bir erkeğe çok yakışıyor, kadınları etkiliyor...
Sizin kuşağınızda aşk gümbürtüye mi gitti?
- Evet. Ve bu, sakat ilişkilere zemin teşkil etti. Gerçi ben atipik bir örneğim. 21 yaşında öğrenci derneği başkanıyken, şimdiki karımla tanıştım. Aşktı. Nişanlandık, evlenmek üzereyken ben yeraltına inmek zorunda kaldım, birbirimizi kaybettik. Uzun bir ayrılıktan ve araya giren evliliklerden sonra evlendik. 16 yıl geçmişti, ikimizin de 2. evliliğiydi ama yine aşktı... O anlamda ben atipik bir 68’liyim. Ne var ki, kuşak olarak aşkı bilmediğimiz doğru. Dava aşkı, bireysel aşkı bastırmıştır. Bizim kuşak ya kaçaklık ya da hapislerle karşılaştığı için o yaş grubundaki insanların normal seyrinden çıktılar. Bizim kuşağın içinde, sol kesimlerde çok lafı edilen o bacı muhabbeti oldu. Bacı gibi görmek. Cinsel obje olarak görmemek... Tabii o bacı muhabbeti...
Yalan dolan mı?
- Baştan aşağı yalan dolan!
Bacılarla mı sevişiyordu erkekler?
- Elbette. Bir sürü evlilik böyle çöktü. Aynı grup içinde evlilikler oluştu. Çapraz evlilikler. Tam Pompei’in son günlerine döndü iş. Büyük dava adamları moralite ve etik bakımından akıl almaz dağılmalar ve çöküntüler yaşadılar. Ve o insanların birçoğu, bugün piyasada önemli şahsiyetler olarak dolanıyorlar. Her birinde önemli gedikler, hasarlar var...
21-26 yaşları arasında yaşadıklarınızı bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Birkaç senedir üniversitede ders veriyorum. Öğrencilerim o yaştaki ben. ‘Çocuk bunlar!’ diyorum. Bir onlara bakıyorum, bir de onların yaşında kendi sahip olduğum iddialara... n Gülünç mü geliyor?
- Bir yanıyla çok saygın, bir yanıyla çok gülünç. O dönemlerden hálá arkadaş olduğum insanlarla bir araya gelince, yerlere yatıyoruz gülmekten. Nasıl dalga geçiyoruz kendimizle...
Eskiden ’dava’ için aşktan vazgeçilirdi. Peki şimdi akıllandınız mı? Artık aşk için ‘dava’dan vazgeçebilir misiniz?
- Bu soru cevap olarak ‘evet’i gerektirir. Ama ben o anlamda, hálá dinozor kayışlarıyla geçmişe bağlı olmak durumundayım, yoksa kişiliğim darmaduman olur. ‘Evet’ diyemem ama mantık ‘evet’ der...
‘Kişiliğim darmaduman olur’ ne demek...
- Şu demek: 57 yaşından sonra aşkla karşılarsam -ben kara romantiğimdir- kara romantizmin talepleri ve sonuçları beni komik hale sokabilir. Oysa, aşk maskaralık kaldırmaz!
‘Soytarı ve maskara olmamak için aşık olmamayı tercih ederim!’ öyle mi?
- Valla, benim için vakar çok önemlidir. Vakarı hiçbir şart altında kaybetmemek lazım...
Kendinizi hayata meydan okumuş ve kazanmış biri gibi hissediyor musunuz?
- Meydan okumuş, evet. Kazanmış, hayır!
a) Gazeteci b) Dış politika uzmanı c) Bağımsız kişilik d) Aykırı adam
C) şıkkı. Müthiş bir özgürlük duygum var benim, ‘bağımsız kişilik’ de bu duyguyla fevkalade iyi örtüşüyor.