Paylaş
O, benim güvendiğim, açık sözlü ve dobra bir hukukçu. Zaten bu röportajı da onunla bir CHP üyesi olduğu değil, tecrübeli bir hukukçu olduğu için yaptım. Yeni yargı paketinin kadınları ilgilendiren maddelerini merak ettim, sordum.
Tam o sırada, Adanalı bir psikologdan bir telefon geldi. Ağlamaklıydı. 12 yaşında babası tarafından cinsel istismara uğrayan bir çocuktan söz etti. İş bir aile faciasına varıyor, çocuk anneye söylüyor, anne de babayı öldürüyor.
Mahkemede çocuğa, “Anlat bakalım baban sana neler yaptı” diye soruyorlar, o da aynı travmayı yeniden yaşadığı için hiçbir şey anlatamıyor, kemküm ediyor. Oysa onu dinleyen psikologa her şeyi, bütün detaylarıyla anlatmış.
Şu anda anne ağırlaştırılmış müebbetle hapiste! Çocuklar perişan, aile darmaduman...
Psikolog çocuğunun ve annesinin yaşadığının büyük bir haksızlık olduğunu anlattı bana.
İnsanın böyle bir durumda isyan etmemesi mümkün değil!
Kanunların caydırıcı olması elbette iyi ama ne kadar caydırıcı olursa olsun, yetmiyor işte, kim bilir daha bunun gibi ne olaylar yaşanıyor, çünkü zihniyet değişmiyor... Asıl önemli olan o zihniyeti değiştirecek formüller bulmak olmalı.
Emine Ülker Tarhan gibi başka kadınların da, bu son yargı paketiyle görüşlerini almak isterim...
Son yargı paketini nasıl buldunuz?
-Anayasa değişikliğinde, “iyi-kötü-çirkin” nasıl bir torbaya konup oylandıysa bu da o hesap! Evet, son zamanlarda sık sık yaşadığımız ve toplum vicdanını kanatan çocuklara yönelik cinsel istismarlara ilişkin düzenlemeler de var torbada. Ama asıl amacın Yargıtay ve Danıştay’ın yapısını değiştirmek. Bu o kadar açık ki...
Ben de tam, “Kadınlar olarak, sevinç çığlıkları atalım mı? Kadınlar açısından nihayet bir şeyler değişiyor mu?” diye soracaktım...
-Yasalar, ne yazık ki perilerin elindeki sihirli değnekler değil! Kadın cinayetlerinin, bu kadar artmasının nedenleri üzerinde durmadan sadece cezaları arttırmakla olmaz. İktidarın, kadına yönelik şiddet, taciz ve ayrımcılığın artmasında özel bir sorumluluğu var. Öncelikle herkesin bunu kavraması gerekiyor.
Nasıl yani?
-Bu noktaya gelmemizde kadını sadece bir nesneye indirgeyen anlayışın derinleşmesinin büyük rolü var. Örnek mi istiyorsunuz, yaşlı adamların küçük kızları tacizini meşru kılmaya çalışan bir zihniyet hâkim. Pantolon giyen, Kadınlar Günü’nü kutlayan kadınlara bile kötü gözle bakan, “Kadın mıdır, kız mıdır?” diye aşağılayıp hedef gösteren bir anlayışın ve onun desteklediği medya kuruluşlarının hiç mi sorumluluğu yok sizce? Demek istediğim, bunlar konuşulmadan, bu zihniyet sorunu aşılmadan, kimse sevinç çığlığı filan atmaya kalkmasın bence! Bu ülkenin başbakanı, kadın-erkek eşitliğine inanmıyor ve bununla da övünüyor...
Yeni günahlara yelken açmak için
Paketin hiç mi olumlu yanı yok?
-Çocuklara yönelik aile içi cinsel taciz, ensest gibi bir insanın yaşamını mahveden, geleceğine etki eden, travma yaratan bir suçun özel olarak elden geçirilmiş olması elbette iyi. Ama tekrar ediyorum, topluma “cinsel suçlara müsamaha etmemek” şeklinde sunulan bu yargı paketinin asıl amacı yargıyı yeniden dizayn ederek, yargı eliyle, yeni günahlara yelken açmak olduğunu düşünüyorum...
UMARIM YANILIRIM
Bu paket, kadınları hiç mi rahatlatmayacak yani...
-Umarım yanılırım! Umarım her şey, geçmişte yaşanmış bir kötü hatıra olarak kalır. Ama sadece adli ve polisiye tedbirlerle, kadının aşağılanmasının ve maruz kaldığı şiddetin önüne geçeceklerini zannedenler bence yanılıyorlar. Cezanın alt ve üst sınırlarının ve yer yer yarı oranında artmış olmasının dönemsel ve geçici olumlu etkileri görülebilir. Ama bence uygulamada büyük sorunlar yaşanacak...
Taciz ve cinsel istismar suçlarında da cezalar arttırıldı. Bu da mı sizce caydırıcı olmayacak...
-Yine caydırıcı olmasını umut ediyorum. Yapılan her girişimi, baştan reddetmeyi doğru bulmuyorum. Ama Kadın ve Aile Bakanlığı’ndaki “kadın” sözcüğünü tabeladan indirip, korunmaya değer olanın kadın olmadığı vurgusunu yapan ve kolluğa, “yalnız yaşayan kadını koruma” mesajı verenler, aslında şiddete örtülü çağrı yapıyorlar. Farkında olsalar da olmasalar da, ki bilinçli yapıyor da olabilirler...
Siz bu paketin neden işe yaramayacağına inanıyorsunuz?
-Hak arayan kadını “Sokakta babasız çocuk yapar!” diye aşağılayan, kendisini protesto eden okullu kızları “terörist” ilan eden, kadın bedenini en az üç çocuğa yükümlü kılan, “kızlı-erkekli” jargonu üzerinden konuşan, Kabataş olayında, Gezi sırasında, yine başörtülü kadın üzerinden geliştirdiği nefret söylemi ile insanları, gençleri, kadınları hedef gösteren bir zihniyet, nasıl olur da bu ayrımcılık durumunu giderebilir?
YARGIDAKİ MUHAFAZAKÂR ANLAYIŞ DİRENEBİLİR
Sizce yasa yeterli mi?
Hâkimler uygulayacak mı?
-Uygulamak zorundalar. Ama yargıdaki, “muhafazakâr anlayış” direnç gösterebilir. Üstelik bu anlayışı yerleştiren ve allayıp pullayıp her hukuk cinayetine “Yargı kararıdır” diye meşruiyet kazandıran da ne yazık ki bizi yöneten bu anlayış. Kadın yargıçları tarihten silmeye, tecavüz mağduru kadını tecavüzcüsü ile başgöz etmeye hevesli HSYK anlayışı, bu cezaları uygulamamak için “yan yollar” bulmaya çalışacaktır. Bence hiç de zor olmayacaktır...
KOTA KOMİK
Adli Tıp rapor şartının kaldırılmış olması ne kadar önemli?
-Adli Tıp’ın, özellikle de siyasi davalarda, iktidarın sözünün dışına çıkma olasılığı ve güvenilirliği tartışmalı. Neden? Çünkü yürütmeye bağlı. Ayrıca tecavüze uğramış, psikolojisinin bozulmama ihtimali olabilir mi ki, Adli Tıp’ın, “Bozulmamıştır” raporu ciddiye alınsın?
Peki bu erkek egemen anlayışın değiştirilmesi için ne yapmak lazım...
-Bizler ülkemizle ilgili sorular sormalıyız. Kadına, insan muamelesini layık görselerdi, zaten “insan hakları” bize yeterdi, ayrıca “kadın hakları”na gerek kalmazdı. Başbakan diyor ya “Zenci muamelesi gördük!” filan. Bu ülkede, kadın olduğu, hele yoksul kadın olduğu için horlanan, yok sayılan kadınlar kaç kere “zenci” dersiniz?! Dünyayı nasıl yarı yarıya paylaşıyorsak, yargıda, bürokraside ve her yerde öyle olmalıyız. Siyasette, “kota” komik. Yine yarı yarıya olmalıyız. Kadın kollarına filan hiç gerek yok bence, kaldırılmalı. Çünkü kadın her yerde, ana kademelerde karar verici ve hüküm kurucular arasında olmalı. Siyasi partilerde öyle sadece broşür dağıtmalara, alt sıralara laf olsun, süs olsun diye aday yazılmalara, bu aşağılayıcı müsamerelere karşı çıkmalı! Kadınlar, “güç”ün anahtarını kendi bulmalı, verilenle yetinmemeli. Kendi güçlerini fark ettiklerinde, bu ülkede “erkek egemen lider sultası” da sorgulanacak ve kadın liderler de çıkacaktır.
Paylaş