Janset'in babası Dr. Cavit

Cihat, Murat, Ahmet, Selahattin, Samim, Kamil, Fikret, Erol, Suphi, Halit, Lefter!

- Aferin sana babacığım, bravo! Nasıl hatırlıyorsun bütün bu isimleri, sırasını bile şaşırmadan? Sendeki akıl bende olsa...

* * *

- Sen evli miydin?

- Hayır, babacığım.

- Çocuğun var mı?

- Yok, babacığım.

- Olur, olur. Üzülme.

- Üzülmüyorum.

* * *

Yatağına oturduk, el ele.

Gördüğüm en güzel eller, babamınkilerdi. Uzun parmakları, düzgün teni ve tertemiz, kısacak tırnakları. Elini tutunca hep parmaklarımı severdi. Kaşlarını kaldırıp ve çatıp, gözlerime gözlerini dikerdi.

Yakalaması gereken düşmanlardan bahsetti. Çok eziyet çektirmişlerdi ona çoook. Zaten buradakiler de insanı delirtirdi. Ah bir Adapazarı'na gidebilseydi. Babasını da çok özlemişti...

Cihat, Murat, Ahmat, Selahattin, Samim, Kamil, Fikret, Erol, Suphi, Halit, Lefter!

Wii voo, wiivoo wussuu diye başlayan Çerkez şarkısını söyledi. Ve el çırptı. Kızgınken, birden dünyanın en neşeli adamı olmuştu. O kızınca, ben de hiddetleniyordum. Sevinince de çok gülüyordum. Zaten ben iyi bir oyuncuydum. Kimse görmüyordu içimde kopan fırtınaları. Her şey Allah'tandı. Allah, beterinden saklasındı. Allah gücünü verirdi. Ben çok kuvvetliydim, her şeye yeterdim.

Ben, benin kim olduğunu unutalı çok olmuştu!

* * *

6 katlı binanın, 24 saat çamaşır suyu kokan zemin katında, 2 oda arkadaşıyla nefes alıyordu babam: Dr. Cavit.

Yemek yiyordu; en çok da tatlı. Tuvaletini yapıyordu, uyuyordu, beni soruyordu ve öyle bakıyordu.

O gün hava çok güzeldi. Şapkasını taktı, koluna girdim ve dışarı çıktık. Arabamı her gördüğünde şaşırıyordu? Kim almıştı bunu bana? Allah bilir kaç milyon ederdi bu? Vay be! Oh be! Biraz da korkarak koltuğa oturdu. ‘‘Senin için korkuyorum’’ dedi, ‘‘Yavaş ol, hep yavaş ol...’’

Sonra yoruldu. Tekrar çamaşır suyu kokulu odaya döndük. ‘‘Bak’’ dedi, ‘‘Sen buraya daha önce gelmiş miydin? Çok büyük burası. Kalabilirsin istersen. Uyursun, yemek de veririm sana.’’ ‘‘Olur’’ dedim. ‘‘Tabii kalırım, seninle her yerde kalırım.’’

* * *

- Cavit Bey! Kim gelmiş? Kim bu hanım?

- Bu mu? Benim bir tanem, her şeyim!

İsmimi hatırlamayınca böyle derdi. Bazen de beni annem zannederdi. Sevgililerini karıştırır, hepsini bende görürdü.

- Ben seni çok seviyorum.

- Ben de seni babacığım, her şeyden çok...

- Biri vardı, ne yapıyor?

- Kim babacığım?

- Büyük böyle, orada!

- Abim mi?

- Hıı abin...

- İyi, yarın gelecek.

- Sahi mi?

- Sahi ya. Bugün işi vardı. Seni çok özlemiş, yarın gelecek.

- Sen hiç gitme.

- Gitmem babacığım.

* * *

Oradaki işlerinden bahsetti. Çok hastası vardı. Ama bir türlü parası olmuyordu. 2 tane 1 milyon, 3 tane 500 bin lira verdim. ‘‘Sakla bunları’’ dedim. ‘‘Lazım olur.’’

Boynunu eğdi.

Babam, çocuğum olmuştu. Dilinden bir tek ben anlıyordum. Aç mı, tok mu? Çişi var mı? Ağlayacak mı? Sıcak mı, sıkıldı mı, hemen fark ediyordum.

O gün bana gömleklerinden birini hediye etti.

O gömleği ona ben almıştım...

En sevdiği iki konuyu konuştuk. Fenarbahçe ve Çerkezler. ‘‘Çerkezler çok asildir, boyun eğmezler’’ dedi. Dedi ki: ‘‘İnsan, insanı sevsin.’’ Cümleleri kuramıyordu, ama ben bakışlarıyla söylediklerini birleştirip onun cümlesini kuruyordum. Dedi ki: ‘‘Misafir gelince ayağa kalk, çocuk da olsa. Giderken de yola kadar geçir. Gelişi, gidişi selametle olsun.’’

Benim babam kravatını yatarken çıkarırdı.

Kravatları bende kaldı...

‘‘Senin annen çok iyi kadındı’’ dedi. ‘‘Hálá iyi’’ dedim. ‘‘Biraz hasta, gelemedi bugün.’’ ‘‘Didaş’’ dedi. Anneme, Didaş derdi. Sevgilimin Çerkezcesidir.

Tıbbiye'yi anlattı. Voleybolcu olduğunu. Amerikan filmlerini... Ne güzel sesi vardı Abacı'nın.

Wivooo wivooo wussuu!

Kökleriyle gurur duyan bir adamdı Dr. Cavit. Bir de mesleğiyle. Sinir olurdu Cavit Bey diyenlere. O, Doktor Cavit'ti. Birçok Cavit vardı sokakta. O doktordu. Koskoca doktor.

Her şeyi bilirdi benim babam. Ansiklopedi gibi, sözlük gibi. Çok nadiren bilmediği bir şey olursa da çaktırmazdı... Susardı... Bir tek cahiller susmazdı zaten...

2 sene, her hafta aynı şeyleri konuştuk. Sonra bunları da unuttu. Fenerbahçe'nin efsane futbolcularını, Çerkez olduğunu, Feriha'sını, Tıbbiye'yi, Adapazarı'nı. Bir daha da hiç hatırlamadı.

Uyudu, yedi, bezine tuvaletini yaptı ve öyle baktı.

Hiç unutmadığı bendim.

Hep kızım dedi.

Janset bile dedi.

Benim babam, Dr. Cavit, iyi hekimdi, iyi Çerkezdi, güzel adamdı. Onu en çok sevdiğim zaman öldü. Karısının öldüğünü hiç bilmedi. En çok beni sevdi. Bunu da hep söyledi: ‘‘Seni çok seviyorum kızım!’’ (Janset)

HAMİŞ:
Bambaşka bir şey yazacaktım. Sonra yazarım. Hiçbir şey, Janset'in Alzheimer'dan babası için yazdıkları kadar güzel olamaz çünkü. ‘‘Hiçbir şeyi kafana takma, çünkü taksan da olan oluyor zaten...’’ diyor. Bence sadece bana değil, hepimize söylüyor...
Yazarın Tüm Yazıları