Paylaş
Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.
Sen cuma günü bizim röportajımızı yayınladın ya, bak sonra neler oldu:
NF Walker için Ataköy’den bir hanım aradı, “Ben o yürüteci Berrak’a almak istiyorum” dedi. Yaklaşık 2-3 dakika hiç konuşmadan karşılıklı ağladık. “Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. İyi ki varsınız! İyi ki varsınız” dedim.
Hesabımıza tam 15 bin lira yatırmış.
İnanamıyorum!
Aylarca peşinde olduğumuz, nasıl alacağımızı kara kara düşündüğümüz yürüteç halloldu.
Mucize gibi bir şey bu.
Peki şuna ne dersin?
Birkaç saat sonra, İstiklal Caddesi’ndeki Rebul Eczanesi’nin sahibi aradı.
Adı Mehmet Bey’miş, Mehmet Müderrisoğlu.
“Kızımın şu an kullanmadığı arabayı yarın gelin teslim alın, sizin olsun” dedi.
“Nasıl yani?” dedim.
“Kızımın arabasını size vermek istiyorum. Kızım, Amerika’dan ay sonunda dönecek, devir işlemlerini o zaman yaparız. Arabayı hemen alın, tedaviye başlasın
Berrak!” dedi.
Mutluluktan çığlık atmak istedim.
Bir de eklemesin mi?
“Kızımızın tüm ilaç ve vitaminlerini de ölene kadar ben karşılayacağım!”
Böyle bir yüce gönüllülük karşısında ne yaparsın...
İyilik bulaşıcı, yemin ederim bulaşıcı!
Özsüt de biliyorsun 20 bini yatırmış.
Onlara da teşekkür ediyorum.
Pazartesi ilk işim Berrak’ı yüzmeye ve diğer tedavilerine götürmek olacak.
Yürüteç için de hemen yurtdışıyla görüşeceğim.
Biliyor musun, şu anda kendimi çok iyi hissediyorum ve şunu biliyorum hep umut etmeye devam etmek gerekiyor, tam “Yıkıldım!” dediğin anda bir şeyler oluyor, birileri yardım elini uzatıyor.
Teşekkür ederim, teşekkür ederim.
Berrak’ın iyileşmesi için elimden gelen her şeyi yapacağım Ayşe, son nefesime kadar uğraşacağım, bundan emin olabilirsin...
(Belgin Kahyalı.)
Berrak ve Belgin ikilisi size inanıyorum
* Hiç şüphem yok Belgin. Sana inanıyorum. Anne-kız, size inanıyorum. Çok sevindim bütün bu gelişmelere, gözyaşları içinde, “İşte budur!” diye okudum, herkesin de öyle okuyacağından eminim, “İyilik gerçekten bulaşıcı...” Bu arada eski eşin aradı, senin Berrak’a çok iyi baktığın konusunda endişesi yokmuş ama senden ayrılmak hiç istememiş. Ben karı-koca ilişkinizin beni ilgilendirmediğini, sadece Berrak için yaptıklarınla ilgilendiğimi söyledim. O konuda hakkını teslim ediyor ama gururu incinmiş, kendi açısını anlatmak istiyormuş, “Benim görevim, herkesi dinlemek” dedim, mail atmasını söyledim. Haberin olsun.
Hepimizin başına gelebilirdi
PAZAR ilavesinde dün yayınlanan Selin Ünlü’yle yaptığınız röportajı okuyunca çok fena oldum.
Büyük haksızlık dedim kendi kendime.
Ben o haberi ilk okuduğumda, “Ne korkunç! Kadın internete dalmış, çocuğu boğulmuş!” diye düşünmüştüm.
Demek ki, ben de yargılamışım o anneyi.
Şimdi fark ediyorum ki, içimden çocuğunu ihmal ettiğini geçirmişim.
Oysa, sizin röportajınızdan sonra anladım ki, bu herkesin, hepimizin her an başına gelebilecek bir olay.
Bir yerde okumuştum, küçük çocukların ve farelerin ne yapacakları, nasıl davranacakları belli olmazmış.
Bir anlık düşünce değişikliği (çocuğun bisiklete binmek yerine, havuza girmeye karar vermesi) büyük bir felakete yol açabiliyor.
Annesinin de yapabileceği hiçbir şey yok!
Allah ona sabır versin.
Kim bilir buna benzer kaç haber okuyoruz günde.
Ve aslını bilmiyoruz.
Bilmediğimiz için de, o anneleri, o babaları haksız yere suçluyoruz.
Lütfen, bu tip söyleşiler yapmaya devam edin.
Aydınlanıyoruz... (Ayfer.)
Teşekkür ediyorum Ayfer. Yazdığınız her şeye katılıyorum:
1- Evet, hiçbir şey göründüğü gibi değil.
2- Allah korusun, hepimizin başına gelebilecek bir şey. Alya da iki yaşındayken sevgilimle ben havuzdayken boğuluyordu. Yanındaydık ama bir anlığına konuşmaya daldık. Baktık, batıp batıp çıkıyor, saçlarından tuttuk yukarı çektik.
3- Arkadaşım Demet, dünkü röportajla ilgili bana bir mesaj atmış, sizinle paylaşmak istedim: “5 dakikalık bir zaman dilimi bütün bir hayatı mahvedebiliyor. Kader, nerede kontrolden çıkıyor? Bir şeyi fazla mı düşünmek, ya da hiç umursamamak mı kaderin düzgün işleyişini bozuyor? Bu kadar her şeyi yapmış, her şeyi düşünmüş, önlem almış, işini gücünü bırakmış, her dakika beraber, nasıl oldu bu, nasıl olabiliyor? Her şeyi unutsun istedim o kadıncağız. Ne bileyim Alzheimer’lılar gibi, hatırlamasın hiçbir şeyi. Yalan da olsa, beyni ona bir şekilde unuttursun. Çekmesin bu kadar büyük acıyı. Böyle dua ettim içimden...”
Hıncal Uluç’a
SEVDİĞİM insanların bende hatırı var, “yuh!” diyebilirsiniz bana, hiçbir sakınca yok. Ben Fazıl Say yazısında kendimi iyi ifade edememiş olabilirim. Bir daha deneyeyim: Evet, o müthiş bir müzisyen, evet deha ama çok konuşuyor. Ve gereksiz konuşuyor. İkide bir ortalığa çıkıp, bir şeyler yumurtluyor. Bu ülkede milyonlarca insan arabesk dinliyor. Şimdi koskoca Fazıl Say’a yakışır mı çıkıp, “Arabesk dinlemek yavşaklıktır” demek. Ne yani klasik müzik dinleyen olağanüstü, diğeri tu ku ka ka öyle mi? Geçiniz, geçiniz. Bir insanın sanatçı olması, ona diğer insanları küçümseme, tepeden bakma hakkı vermez. İşini yapsın, işine baksın, insanlara da yavşak demekten vazgeçsin demek istedim. Yoksa adamın ağzına bant yapıştıralım demiyorum. Öpüyorum sizi.
Seviyorum. Çok.
HAMİŞ: Klitoris hakkında bize bir sürü faydalı bilgi veren klinik psikolog Şehnaz Canıgür Kutluk’un fotoğraflarını Volkan Yıldırım çekti. Bir eşeklik edip imzasını koymayı unutmuşum. Pardon.
HAMİŞ 2: Devam Elif Berköz Ünyay devam. Yine süper bir iş çıkarmışsın. Tebrik ediyorum. Takip ediyorum. Kıskanıyorum.
Paylaş