BİR çocuk ölmüş. Adı Selen Atılgan. Uyuşturucu söz konusu. Ve ben annesiyle röportaj yaptım.
Ona kızı Selen'in A'den Z'ye hikáyesini sordum. Bir ara, ‘‘Keşke...’’lerini de sordum. ‘‘Keşke, kızım Işık Lisesi'nde okumasaydı’’ dedi, ‘‘Keşke, onu o okula göndermeseydim. Taksim'le tanışması da o yıllara denk geliyor...’’ Bana aynı dertlerden müstarip olmuş birtakım okul arkadaşlarından da söz etti. Ama konumuzla direkt alakalı olmadığı için ben yazmadım bile. Tek ‘‘Keşke...’’si de Işık Lisesi değildi. Yani bu kadın ‘‘Selen, o okulda okumasaydı bugün hayatta olurdu!’’ demedi. ‘‘O okulda uyuşturucu satıyorlar’’ demedi. ‘‘O okulda okuyan bütün çocuklar uyuşturucu kullanıyor’’ demedi. Ama sanırım, kendi yaşadığı örnekten yola çıkarak, şunu demek istedi: ‘‘Selen, Işık Lisesi'nde, bu ülkede var olan gelir dengesizliklerini, eşitsizliği, para, güç ve iktidarla ilgili birtakım şeyleri -ki bu Türkiye gerçeği- çok erken fark etti. Bu da onu olumsuz etkiledi.’’ Bu doğru mudur değil midir ben bilemem. Çocuğunu uyuşturucudan kaybetmiş bir annenin fikirlerini bütün bir okula mal edemem. Etmedim de zaten. Bu Gülüm Atılgan'ın fikri. O böyle düşünüyor, herkesin onun gibi düşünmesi gerekmiyor ama o düşündüklerini söylemekte, en azından bana, serbest. Röportaj yayınlandıktan sonra, beni güzel sesli bir adam aradı. Işık Lisesi Müdürü Muzaffer Bey. Zaten bekliyordum. ‘‘Herhangi bir açıklamanız varsa, hemen yollayabilirsiniz’’ dedim. Çünkü benim anlayışıma göre, gerçekten, herkes kendini ifade edebilmeli. Çocuğunu uyuşturucudan kaybetmiş bir anne de kafasından geçenleri anlatabilmeli. Okulun müdürü de ne düşünüyorsa söyleyebilmeli. İkisi de ne kadar tarafsızdır, ne kadar haklıdır bilinmez. Ama bir gazeteci de farklı görüşleri yayınlayabilmeli. Takdiri de sanırım okuyucular vermeli...
ACILI BİR ANNENİN KUSURU BAŞKA YERDE ARAMA ÇABASI
Hürriyet Gazetesi'nin ekinde Gülüm Atılgan'la yaptığınız röportajı okurken üzüntü ve şaşkınlık duygularını bir arada yaşadım.
Gülüm Atılgan'ın yaşadıklarının, ona ne denli dayanılmaz acılar verdiğini tahmin etmek güç değil.
Bu acının paylaşılması da elbette çok insani.
Ancak, bir acının paylaşılması başka şeydir; vicdani bir hesaplaşmadan kaçma duygusunun, belki de suçluluk duygusunun neden olduğu haksız düşüncelerin paylaşılması başka bir şeydir.
Bunu, başka insanlara, kurumlara ve mesleklere verebileceği zararı hiç önemsemeden yapmak ise, bambaşka şey...
Sevgili Arman, size mesleğinizle ilgili öğütler vermeyi aklımdan bile geçirmiyorum, ancak şu düşüncemi belirtmeden de edemeyeceğim:
Siz Ayşe Arman olarak, o hanımefendinin söylediği her şeye inanabilirsiniz, ancak gazeteci olarak kuşku duymak zorundasınız.
Ve milyonlarca okura ulaşan bir yayın organında görev yapmakta olduğunuzu unutmamalısınız.
Herkes gibi ben de, Gülüm Atılgan'ı anlayışla karşılıyorum, sizi de Ayşe Arman olarak anlayışla karşılayabilirim ancak benden bir gazetecinin böyle davranmasını anlayışla karşılamamı beklemeyin lütfen.
Siz kişisel olarak herkesin sizin için (haklı ya da haksız) dilediğini söylemesine hoşgörüyle bakabilirsiniz ama başkalarından bu hoşgörüyü bekleme hakkınız yoktur.
Ben, Özel Işık Lisesi'nin, bu 118 yaşındaki kurumun, sağlıklı bir yaşam sürmüş ve sürmekte olan binlerce mezununun, bugüne kadar bu kurumda hizmet vermiş binlerce eğitimciyi, Fevziye Mektepleri'ne bağlı 7 okulda öğrenim gören binlerce öğrenciyi temsil etmekte olduğum için sizin beklediğiniz hoşgörüyü gösterme yetkisini kendimde görmüyorum.
Bir gün Fevziye Mektepleri Vakfı Işık Okulları'nı da tanıma zahmetine katlanacağınıza ve Türkiye'nin bugünlere gelmesinde önemli görevleri başarıyla yerine getirmiş bir kuruma acılı bir annenin, kusuru başka yerlerde arama çabalarına ortak olmakla zarar vermiş olmanın üzüntüsünü az da olsa yaşayacağınıza inanmak istiyorum...
(Muzaffer Öktem/ Özel Işık Lisesi Müdürü)
HAMİŞ: Muzaffer Öktem'in açıklamasında en hoşuma giden şey, bir gazeteci olarak her şeyden kuşku duymam gerektiği oldu. Evet, kuşku duyuyorum. Bana birtakım şeyler anlatan, yazan insanların görüşlerine yer veriyorum. Ama emin olun, hep bir kuşku payı bırakıyorum. Bu yine de, herhangi bir sansür uygulamamı gerektirmiyor. Bundan sonra da röportajlarda, itirazlar geleceğini bildiğim şeylere yer vereceğim. Gelen itirazları da sizinle paylaşmaya devam edeceğim. Bence günün birinde hepimiz, birbirimizin fikrine saygı göstermeyi ve dinlemeyi öğreneceğiz...