Tamam, kimse birbiriyle aynı düşünmek zorunda değil. Değil ama bu da insan yapısı, sevdiğin insanlarla hiçbir konuda fikir ayrılığın olmasın istiyorsun. O yüzden ben en çok şunu merak ediyordum: Neden biz bu kadar AB’ye girmek isterken Bekir Coşkun bizim gibi düşünmüyor? Neden farklı bir çizginin peşinde? Bu karşı fikrin kökleri, kaynakları nerede? Bu röportajı bu yüzden yaptım. Sakın başka anlamlar çıkarmayın yani. Bekir Coşkun benim favori gazeteci-yazarımdır. Hatta bütün 5. katın..
‘Ulusalcı’ ne demek?
- Ulusal çıkarları ve değerleri her şeyin üstünde gören anlayış.
Siz ‘ulusalcı’ mısınız?
- Hiçbir zaman sizin kastettiğiniz anlamda ulusalcı olmadım. Yani elime bayrak alıp, tekbir getirerek koşmadım. Ama evet, ulusumun çıkarlarını, çocuklarını, hatta ormanlarını, nehirlerini, göllerini korumak için herkesten çok yırtındım.
Ulusalcılar, ulusalcı olmayanlara göre bu ülkeyi daha mı çok severler?
- Bilmiyorum, bunu kendini ulusalcı sananlara sormalısın!
Siz AB’ye karşı mısınız?
- Hayır, ben hiçbir zaman AB’ye karşı olmadım. Aksine, Türkiye’nin ne yapıp edip AB’ye girmesi gerektiğini savundum.
Yazılarınızdan öyle anlaşılmıyor ama...
- Benim karşı olduğum tam tersine Türkiye’nin AB’den uzaklaşması. Atılan imzalar, düzenlenen törenler, yapılan diplomasi, havai fişekler, zafer çığlıkları... Tüm bunlar bir göz boyamanın parçaları. Ben sorayım o zaman; selamlaşmadan devletteki yeni kadrolara, yeşil sermayeden sanat anlayışına kadar, Türkiye Batı uygarlığına yaklaşıyor mu, uzaklaşıyor mu?
Yıllarca solcular Türkiye’de Avrupa değerlerini, Batı değerlerini savundular. İslamcılar da buna karşı çıktılar. Şu anda gördüğümüz durum ise şu: İslamcılar Avrupacı, solcular Avrupa karşıtı! Bu çelişki sizce nereden kaynaklanıyor?
- Bizim zihnimiz kimi zaman karışır. Kimi konularda ise zihnimiz ilelebet karışıktır. Misal, zenginler bizde solcudur, fakirler sağcı! Aslında, tümünün özünde bizim köylü oluşumuz yatar. Biz şehirlerde yaşamaya başlamış bir köylü toplumuz. Köylülüğün en belirgin özelliğidir kaşığın sapını çekecek yapıp, ayakkabı giymekte kullanmak... İslamcılara bizi Batı’ya götürme görevi verilmesi işte böyle bir şey...
AB’yle tam üyelik müzakerelerini destekleyenlerin bu ülkeyi sattığını mı düşünüyorsunuz?
- Hayır, sadece kandırıldıklarını düşünüyorum!
Onlar ‘saf’ mı, yoksa ‘vatan haini’ mi?
- Çoğunluğu saf. Ama bir kesim var ki, onlar hiç saf değiller, son derece zekiler. Bu olanlar, işlerine geliyor. Onlar sadece çıkarlarını düşünüyor. Yabancı sermaye geliyor, dolarlar uçuşuyor, bu vesileyle iktidarı pohpohlamak imkanı doğuyor. Yine de, onlar dahil kimseye ben ‘hain’ gibi bir ağır sıfatı yakıştıramam.
Buna hakkım yok belki ama medyadaki en şahane yazıları yazan adamın, insanı en iyi anlatan yazarın, benim istediğim yere girmek istememesi fena halde sinirimi bozuyor...
- Sinirini bozmak istemem. Hem mutlu olmalısın, Türkiye her zaman benim dediğim yerin tersine gitti! Ben şu yıllarda ülkemizin Mustafa Kemal’in özlediği ülke gibi olmasını isterdim. Ama görüyorsun ‘ılımlı İslam’ oluverdik. Okul sayısından çok cami var, doktordan, hemşireden, öğretmenden çok imam. Elbette dini duygular yücedir ve inançların yerine getirilmesi gerekir. Ama böyle sahtekarlıkla değil. Anlayacağın, gerçekten AB’ye girmek istiyorsan, sorun ben değilim!
Mustafa Kemal aynı zamanda Türkiye’ye hedef olarak muhassır medeniyeti, yani Batı’yı gösterdi. Devrimlerinin şekli yapısı da Batı. Peki şimdi niye bizim Batı’yı örnek almamız kötü? AKP’den dolayı... Çünkü siz onların samimiyetsiz olduklarını düşünüyorsunuz...
- Sanırım burada anlaşamıyoruz: Türkiye’nin Batı’yı örnek alması kötü değil. Tam tersine benim istediğim şey. Benim canımı sıkan, ‘alıyormuş gibi yapıp’ toplumu, insanları kandırmak. Evet, AKP samimiyetsiz. Başbakan’ın çağdaşlığa kızıp kızlarını ABD’de okutmasını niçin unutuyorsunuz? Ya da AB için koşuşturan, yani Batı uygarlığına koşuyor gözüken Abdullah Gül’ün eşinin başını örtmesi için Türkiye’yi uluslararası mahkemeye verdiğini...
Hiç mi iyi bir şey yapmadılar?
- Elbette yaptılar. Zaten medya anlata anlata bitiremiyor!
Günün birinde AKP’nin yaptığı herhangi bir şey için ‘İyi yaptılar’ diyebileceğinizi düşünüyor musunuz? Yoksa boşuna çaba mı? Hiç uğraşmasınlar mı?
- Benim için önce aydınlık ile barış geliyor. Onu hissettiğim zaman belki. Ama hem bir yandan dinimizi alet eden, hem o yüce duygunun yıpranmasına neden olan bir anlayış, ufak-tefek iyi işler yapmışsa, eteğine yapışıp bayram edemem...
AKP’liler iktidar olduktan sonra hayat tarzımıza müdahale etmeye çalıştılar. Ama başarılı olamadılar. Siz korktuğunuz için mi sürekli muhalefet yapıyorsunuz? Yoksa, ‘Bu muhalefeti yapmasaydık çoktan üzerimize çullanmışlardı, yaşam tarzımızı değiştirmişlerdi’ diye düşündüğünüzden mi?
- Denediler ama bazılarını yapamadılar.
Daha doğrusu yapmak için yeterli gücü bulamadılar.
Kimisine anayasa engeldi, kimisine Cumhurbaşkanı engel oldu, kimisine AB. Ama ‘Başarılı olamadılar’ görüşü doğru değil. Başarılı oldular. Türkiye’deki değişimi görüyorsunuz. Anadolu’da içki satan lokanta, restoran kalmadı. Dört bir yanda haremlik-selamlıklar kuruldu. Sosyal yaşantısı bir Arap ülkesine benzedi Türkiye’nin. Daha bugün mini etek giyen kızı sokakta bıçakladılar. Oruç tutmayan memurları sağa-sola atıyorlar.
Öyle bir söylüyorsunuz ki, sanki siz bu ülkeyi başkalarından daha fazla seviyorsunuz. Size bu hakkı kim verdi?
- Sorun da bu. Kimse kendine ülkeyi sevme hakkı vermiyor. Soyma hakkı veriyor! Ben tabii ki ülkemi seveceğim. Onun üzerinde yaşayan çocukları da seveceğim. Hatta kuşları, sincapları, yunusları bile...
Kızmayacaksanız ama... Herkes aptal bir siz mi akıllısınız?
- Hayır, ben aptalım diyelim!
KAĞIT İMZALAMAKLA AVRUPALI OLUNMAZ BEN NİKAH İMZASIYLA BİLE OLAMADIM
Karısı Avrupalı olan biri neden Avrupalı olmak istemez?
- Ben bir nikah imzasıyla insanın Avrupalı olmayacağını öğrendim. Ekmeği yemeğe bandırarak yemeye bayılıyorum, genelde terliğimin bir tekini giyerim, protokol yemeklerinde yanımdaki hanımın ekmeğini yerim, Urfa türküleri söylerim, hangi bardağın ne için olduğunu karıştırırım... Kısacası Batılı olmanın kağıt imzalamakla olmayacağını gördüm!
Evde eşiniz Andree’yle aranızda tartışma yaşanıyor mu? Yoksa, o da sizin gibi mi düşünüyor?
- Bazı konularda benim gibi düşünmüyor elbet. Ama benim ‘hain’ olduğum da aklına gelmiyordur...
‘AB üyeliği, Atatürk’e ihanettir’ diyenlerden misiniz? Kimselere itiraf etmeseniz de, içinizden gizli gizli bu mu geçiyor?
- Eğer Türkiye, bugün kağıt-mağıt üzerinde bile olsa AB tarafından kabul ediliyorsa, bu Atatürk’ün başarısıdır. İnsanlar bunu Tayyip Erdoğan’a mal edebilir. Ancak Medeni Kanun’dan, kadınlara oy kullanma hakkına, modern eğitimden, parlamenter sisteme kadar... Yani AB üyeliğinin tüm altyapısı Atatürk’ün eseridir. Şimdi Arapça’yı çocuklara öğretmek, kadınların başını örtmek için dayatanların değil...Benim gibi dünyayı bilmeyen, tanımayan kör ve ahmaklar size sorun çıkartıyorlar!
Tayyip Erdoğan’a karşı hislerinizi öğrenebilir miyim?
- Hayranım. Geceleri aklıma geldikçe ‘Türkiye seninle gurur duyuyor!’ diye durduğum yerde zıplıyorum.
Ondan nefret mi ediyorsunuz?
- Yoo, söylüyorum bayılıyorum ona.
Bazıları ‘Avrupa fatihi’ diyor! Siz ne diyorsunuz?
- Öyle mi diyorlar? Bak, bunu atlamışım. Demek, iki tane ‘Fatih’imiz oldu!
Sizce AKP’lilerin hepsi toptan takıyye mi yapıyorlar, yani bir gün gerçek yüzlerini mi gösterecekler?
- Zaten gözüken gözüküyor. Görmek ya da görmemek söz konusu. İsteyen görüyor, istemeyen görmüyor. Bir gün gelecek karşımıza, ummadığımız, dıştan bakınca demokrat-medeni ama için için bir dinci yapı çıkacak. Buna şimdilik ‘ılımlı İslam’ diyorlar.
Verdiğiniz cevaplardan şu çıkıyor: Siz Avrupa’ya değil AKP’ye karşısınız! Doğru mu düşünüyorum?
- Hayır hayır. Benim karşı olduğum şu: Biz ulus olarak büyük bir aldatmaca yaşıyoruz. Tarih kitapları, Türklerin böyle ulusal boyutta kandırıldıkları olaylarla dolu.
Avrupa’ya girme imzasını atan ANAP veya CHP olsaydı, içinize daha mı kolay sindirecektiniz?
- Onların da samimiyetine bakardım...
Yabancı yatırımcılar için müzakerelerin başlamış olması bile yetiyor. Eli kulağında geldi-gelecekler. Ve Türk ekonomisi canlanacak. Yoksa, siz yabancı yatırımcılara da mı karşısınız?
- Evet geliyorlar, Ofer geldi biliyorsunuz. Arkası gelir. Peki AB, sadece bu mu demek? Bu ülkenin yoksulları yıllardır AB’de serbest dolaşım hakkını beklemediler mi? Ama iktidarın kabul edip imzaladığı belgede işçilerimize AB dolaşımı sonsuza kadar kısıtlanmadı mı?
Bir gün Türkler AB ülkelerinde serbest dolaşırlarsa, mahcup olacak mısınız?
- Bu gerçekleşirse ya bizim uygarlığa dincilerle koşmaya kalkan toplumumuz değişmiştir, ya da inşallah AB, ‘ılımlı İslam’a geçmiştir!
Bu kadar işsizlik varken yabancı yatırımcıların gelip iş hacmi yaratmaları neden kötü?
- Ben böyle bir şey demedim. Benim karşı çıktığım şu: Ofer geldi İstanbul’un çehresini değiştirecek Galataport’u alıyor. Tamam. Başbakan ‘Onunla görüşmedim’ dedi sabahleyin. Akşam ‘Görüştüm’ dedi. Ve otel odasında görüştüklerini itiraf etti. İyi de bir Başbakan, ihaleden önce evinde görüştüğü işadamı yüzünden Yüce Divan’da yargılanmıyor mu? Bunu eleştirmek, özelleştirmelerin yağmaya dönüşmesine karşı çıkmak niçin kimilerini rahatsız ediyor?
En son ne zaman yurtdışına gittiniz, nereye?.
- Hürriyet’e gelinceye kadar dünyanın yarısını dolaştım. Ama Hürriyet’te dört duvar arasında kaldım. Bu son dört yıldır da köpeklerimin peş peşe yaşlanıp hastalanmaları ve peş peşe ölmeleri beni biraz eve bağladı. Dostlarımı yalnız bırakıp bir yere gitmek istemedim. Sorunun asıl amacına gelince; işte dünyayı bilmeyen, tanımayan, kör ve ahmaklar size sorun çıkartıyorlar!
YALNIZ KALDIĞIMI HİSSEDİYORUM AMA TEDİRGİN DEĞİLİM
Şu anda kendinizi azınlıkta hissediyor musunuz?
- Hayır. Benim okuyucularım var ve onlar beni asla yalnız bırakmazlar. Çünkü onlar gerçekleri evlerde, sokaklarda, iş yerlerinde yaşarlar. Ve her zaman medyadan daha çok gerçeğe yakındırlar.
Çalıştığınız gazete AB yanlısı. Yayın yönetmeninden köşe yazarlarına kadar pek çok kalem, ‘3 Ekim bir milattır’ diye düşünüyor. Kendinizi cami avlusuna terk edilmiş gibi hissediyor musunuz?
- Evet cami avlusundayım. Yalnız kaldığımızı hissediyorum. Ama ben hep böyle olurum. Bir de bakarım ki, cami avlusundayım. Özal’da, Demirel’de, Çiller’de de hep böyle oldu.
Tedirgin misiniz?
- Hayır değilim. Böyle dönemlerde istenmeyen adam olmaya, suçlanmaya, hatta dışlanmaya alıştım...
HİÇBİR ZAMAN İKTİDARDAN YANA OLMADIM
Çünkü yazarın, daha doğrusu gazete yazarının görevinin eleştiri olması gerektiğini düşünüyorum. İyi yapılan şeyler zaten TV haberlerinde, birinci sayfalarda var. Bir de köşe yazarının ‘Gördüğünüz gibi bu iyi oldu’ demesi bence yararsız.
AB’ye giren ülkeler müthiş bir gelişme kaydediyor, biz de kaydetsek fena mı olur?
- Elbette fena olmaz. Ama dediğim gibi bunu bir sevda gibi istememiz gerek. Yüreklerimizde uygarlık ve çağdaşlığın özlemi olmalı. Yoksa Arap kültürü ile Batı’ya nasıl gideceksiniz?
ÊDoğu’nun savunulması gereken hiç mi iyi değeri yok?
- Elbette vardır...
O değerleri de alıp Batı’nın üzerine koyamaz mıyız?
- Koyarız. Ama bunu siz öneriyorsunuz. Başbakan ve bakanları sizin gibi düşünmüyor ki! Bunu en iyi yapan Mustafa Kemal’i hiçbir zaman sevmediler. Ama değerlerin uyumuna karşı çıkan bağnaz tarikat şeyhlerini göklere çıkartıyorlar.
Demek istiyorum ki illa ‘ak’la ‘kara’ mı olmalı? Arada ‘gri’ bir çözüm bulunamaz mı?
- Olabilir, siz zaten buluyorsunuz. Takkeli, külahlı, donla denize giren bir ‘Avrupalı’ olacağına inanıyorsunuz ve bunun için çaba harcıyorsunuz. Ben de sizlerin bu ‘gri girişim’inizi kara suratımla izliyorum!