Paylaş
Kaçtım... Memleketten, Başbakan’dan, tapelerden...
Her şeyi aldılar elimizden.
Keyiflerimizi, eğlencelerimizi, romantik anlarımızı, iyimserliğimizi, şehvetimizi, o kikir kikir halimizi, parlayan gözlerimizi...
Elimizde siyasetten başka bir şey kalmadı.
Hepimiz siyaset yazıyoruz, Twitter’da, Instagram’da, Facebook’ta, hepimiz siyaset konuşuyoruz.
Sağım, solum, önüm, arkam siyaset.
Baygınlık geçirecek kadar!
O yüzden iki gün kaçmak şahane oldu.
Birden sokaklardaki insanların hafifliğine, o aldırmaz hallerine inanamadım.
Sarsıp, “Sizde tape yok mu?” demek istedim.
Yok galiba!!!!
Dünyaya boş veren, avare bir halleri vardı.
Şehir cıvıl cıvıldı, üstüne hava da güzeldi, ekip de iyiydi, o şenliğin içinde, beynimizde Türkiye siyaseti yavaş yavaş flulaştı, uçtu gitti...
Ya loser ya turist
Amsterdam’da olup da rehbere, ‘coffee shop’larla ilgili soru sormamak mümkün değil.
Evet, 1000 yıldır, ‘coffee shop’larda esrar türü uyuşturucular serbest.
Bize pek cool geliyor da...
Rehberimiz ne diyor?
“Bizler” diyor rehberimiz, “14-15 yaşındayken bu ‘coffee shop’lara takılıyoruz. Teenager’ken merak ediyoruz, deniyoruz, hevesimizi alıyoruz. Sonra da o faslı kapatıyoruz. Amsterdam’da ‘coffee shop’lara takılmayı sürdürenler ya loser’lar ya turistler! Loser’lara acıyarak, turistlere gülümseyerek bakıyoruz. Onun dışında bizim için popüler bir şey değil, cool hiç değil...”
Aynı şekilde, ‘Red Light Street’ de onlar için tamamen turistik.
Yasaklamak yerine, izin vererek kontrol altına almaya çalışıyorlar uyuşturucuyu da fuhuşu da...
Böyle bir gelişmişlik çarpıyor tabii beni.
O pencerelerin arkasındaki kızlara ‘fahişe’ muamelesi yapılmıyor. “Onlar da o işi yapmayı tercih ediyor” deniyor. Teşvik edilmiyor ama yok sayılmıyor, yerin dibine sokulmuyor...
Ama ‘aracı’ların ortadan kaldırılmasına çalışılıyor.
Korumaya yönelik
“Peki daha ağır uyuşturucu kullanımı ne âlemde?” diye soruyorum.
“Onlar yasak!” diyor. “Kullanımı da ticareti de suç. Ama şöyle bir uygulama var: Devlete bağlı bir kliniğimiz var. Elinde ectasy ya da kokain olan, oraya gidip kalite kontrol yaptırabiliyor. İnceliyorlar ve sana iyi mal mı, kötü mal mı söylüyorlar. Ama “Nereden aldın?’ diye sormuyorlar. Seni bu yüzden tutuklamıyorlar. Sadece insanları korumaya yönelik bir uygulama. Bizim ülkemizde de, ‘Bu, teşvik edici bir şey mi?’ tartışmaları yaşanıyor. Ama yine de insanların sağlıklarının tehlikeye girmesindense böyle bir yöntem herkese daha mantıklı geliyor...”
Bambaşka bir dünya!
Onların kültürü insana önem veriyor. Değer veriyor.
Bireyi korumaya yönelik.
Baskıcı ve yasaklayıcı değil.
Öyleee hayretler içinde dinliyoruz. Bambaşka bir dünya...
Biz ülkemizde neleri tartışıyoruz, onlar neleri...
Deriiin bir iç çekiyoruz!
İyi ki varım... İyi ki kadınım!
Bu ülkede...
Bir tarafta kadın olmanın zulmünü yaşayanlar var.
Bir tarafta da kadın olmanın keyfini sürenler.
Ben ikinci gruba giriyorum.
İnsan şanslı olduğu için sadece şükretmez, utanabiliyormuş da...
Bu satırları yazarken öyle hissediyorum.
Şanslı bir kadınım.
Çünkü beni ezen, baskılayan bir ailem olmadı. Eğitim alabildim. Çalışmama kimse karışmadı. İş hayatında baskı görmedim. Kendimi özgürce ifade edebildim. Kimse özel hayatıma karışmadı. Sahip olduğum pek çok özgürlük gibi, cinsel özgürlüğüm de oldu. Âşık oldum, seviştim, hamile kaldım. Evlenmeyebilirdim. Ama evlendim. Hayatımın hiçbir döneminde şiddete maruz kalmadım. Hayalimdeki işi yapıyorum. Ekonomik özgürlüğüm var. Aslında kimseye eyvallahım yok. Gerçekten özgürüm. Âşık ve özgür. Şimdi de kendim gibi özgür bir kız çocuğu yetiştirmeye çalışıyorum.
Böyle olamayan bütün kadınların acısını da yüreğimde hissediyorum.
Birlik olmamız gerektiğine...
Ve bütün kadınları özgürleştirmek, huzura erdirmek için çalışmamız, mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Kurtuluş kadınlarda!
‘Dünya Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun!
Memo’ya ve MSA’ya BRAVO
Adı Mehmet Aksel.
Yani Memo.
Namı diğer ‘Yumurta.’
Arkadaşları, atın üstünde ‘yumurta’ gibi durduğu için ona bu ismi takmış. Benim komşum ve arkadaşım.
Aynı zamanda ‘Atçı Melahat’ın torunu. Babaanne sıkı karakter. Elinde bir kırbacı eksikmiş! Düşünün, 81 yaşında, “Karışmayın benim işime!” deyip tay yetiştirmiş. Bizim Memo, at binmeyi ondan öğreniyor. Milli takıma giriyor, üst üste Türkiye şampiyonlukları kazanıyor, sonra Balkan Şampiyonası’na katıldığında...
Fosssssss! Sonuncu oluyor.
Hikâyenin bundan sonrası aslında Memo’nun kişiliğini gösteriyor.
Memo, babasının karşısına geçiyor ve diyor ki, “Ben iyisi mi bu işin inceliklerini yurtdışında öğreneyim, oradan bir de at alıp geleyim...”
Gerçekten de öyle yapıyor.
Çalışıyor ve bir yıl önce sonuncu olduğu yarışmada bu defa şampiyon oluyor!
Tanıyıp tanıyabileceğiniz en mükemmeliyetçi adam. Kafaya bir şey taktı mı, işin inceliklerini öğrenmesi ve oldurmaması mümkün değil.
Onunla yatıp kalkıyor ama yapıyor. Böyle insanlara bayılıyorum.
*
Memo’nun en büyük takıntılarının biri de MSA.
Mutfak Sanatları Akademisi.
Maslak’taki o meşhur aşçılık okulu. Yaratıcısı ve kurucusu Memo.
MSA, her geçen gün ‘dünya markası’ olma yolunda adım adım ilerliyor. Mezunları dünyanın her tarafında, iyi otellerde iş bulabiliyorlar.
31 MSA mezunu, Michelin yıldızlı restoranların mutfaklarında çalışıyor. İki MSA mezunu (Kaan
Karagöz ve Tuğçe Döner) İngiltere’den mükemmellik madalyası ‘Medal of Excellence’la geldi. Bu ödül ilk defa Türk öğrencilere verildi. THY’nin uzun uçuşlarındaki güler yüzlü ‘uçan şef’leri de hep MSA’da yetişiyor.
Hakan Özfırıncı, İngiltere, Fransa ve İtalya’yı geride bırakarak, 8 Şubat’ta Paris’te düzenlenen ‘Dünya Sandviç Şampiyonası’, ‘Delifrance’ten birincilikle döndü.
Bunun gibi bir sürü başarıya imza atıyorlar, tebrik ediyorum.
Çok yemekten konuştuk, acıktım.
Kendime sandviç yapmaya gidiyorum!
Bugün sessiz çığlık atacağız!
Adı ‘Vardiya Bizde.’
“Bayrağı biz devraldık” anlamında.
Çünkü bayrağın esas sahipleri ‘içeri’de. ‘Vardiya Bizde’, Balyoz Davası’nda, eşleri ve babaları tutuklanan kadınlardan oluşuyor.
Dernek-mernek değiller, herhangi bir oluşumun parçası da değiller.
2011’de ortaya çıkan bir kadın hareketi. Bence çok müthişler, çok saygıdeğerler. Her cumartesi olduğu gibi... Bugün saat 13.00’te Beşiktaş Demokrasi Parkı’nda olacaklar.
Bugüne kadar birçok etkinliğe imza attılar. Aslında ‘sessiz çığlık’ attılar. Eylemlerinde, ‘içerideki yarıları’nın mektuplarını okudular, doğum günlerini kutladılar, birbirlerine destek oldular. Hiçbir zaman olay çıkmadı, sessiz çığlıklarını attılar ve dağıldılar. Bu cumartesi 76’ncısı var.
Türkiye’nin birçok yerinde ve Amerika’da saat 13.00’te. Talepleri, yeniden adil bir biçimde yargılanma.Artık toplumun hiçbir kesimi tarafından kabul görmeyen Silivri davaları konusuna bir çözüm bulunması... Onlar eşlerinin eve döneceği ve ailelerin yeniden bir araya geleceği günleri bekliyor.
Beşiktaş civarındaysanız Demokrasi Parkı’na uğrayın... Müthiş kadınlarla tanışacaksınız!!!
Paylaş