Paylaş
Sadece onun mu?
Hayır.
18 emekli orgeneral tutukluydu.
Dördünün avukatı oydu: İlkay Sezer.
“Anayasa Mahkemesi’nin verdiği yeniden yargılama kararından sonra, neler yaşandı, bundan sonra ne olabilir?” sorularının cevabını verdi...
Sizce Balyoz kumpasını kim kurdu?
-Ben bir cinayet işlendiğini görüyorum. Bir hukuk cinayeti. İşleyeni görüyorum ama “Azmettiren şudur!” demek yoruma giriyor. Fakat şunu söyleyebilirim: Birbirine bağlı bir yapı söz konusu. Duruşma salonunda, soruşturma aşamasında, adliyede, emniyette bunu hissediyorsunuz. Gittiğiniz zaman, belli tipte adamlar oluyor. Bir müracaatta bulunacaksınız mesela ya da hak arayacaksınız, size hep aynı cümleler söyleniyor. Verilen yanıtlar tıpa tıp aynı. Belli bir yerden, günlük bilgiler geliyor sanki. “Böyle bir şey olduğu zaman bu söylenecek!” gibi. Mahkeme kararları da tek tip. Bir de dalga geçer gibiler. Siz çok ciddi bir dilekçe yazıyorsunuz. Size, kanun gereği, ayrıntılı bir karar verilmesi gerekiyor. Ama tek satırla işi bitiriyorlar: “Talebinin reddine...” O kadar!
Peki bu insanlar, o kademelere nasıl geldiler? Bir günde olmadı herhalde...
-Tabii ki hayır! Belki bir kişinin işi de değil bu. Biz 90’lı yıllarda hukukta öğrenciyken, bazılarının sınavlardan önce kendi aralarında görev paylaşımı yaptıklarına tanık olurduk: “Sen Adalet Bakanlığı’na savcı olacaksın... Sen de yargıç... Sen de emniyet müdürlüğüne gireceksin!” gibi. Gerçekten daha okul yıllarında nereye yerleştirecekleri belli olan insanlar vardı. Ama bu şekilde TSK’ya ve dolayısıyla ülkenin güvenliğine bir darbe vuracaklarını ben tahmin etmemiştim.
Peki bu askerlerin yaşadığı haksızlığa onların çocukları nasıl tepki verecek?
-Öncelikle şunu kabul edelim: Bunca yıl mağdur olmuş bu insanlar, artık ülkelerine, yargıya ve kolluk gücü olan polise güvenmiyorlar. Güven kaybı had safhada. Bunun tamir edilebilmesi için de zamana ihtiyaç var. O insanlara inanılmaz büyük bir haksızlık yapıldı. Hiçe sayıldılar. Ve hiçbiri, “Biz yargı üstüyüz, duruşma salonlarında yargılanmayız!” demedi. Sadece “Adil yargılanalım!” dediler. Haaa bu arada, her türlü baskıya rağmen, görevini layıkıyla yapmaya çalışan yargıçlar da var. Bakın şöyle bir şeye tanık oldum ben. “Kararlarım nedeniyle eleştiriliyorum. Hatta, bana bulunduğum adliyedeki hâkimler, sizin dandik kararlarınız bize gelecek. Biz onları inceleyeceğiz. Haberiniz olsun!” bile diyorlar. Bu yargıç bir mahkeme başkanıydı ve bu söylediklerimi kararına geçirdi.
Nasıl yani?
-11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şeref Akçay dosyayı inceliyor ve diyor ki: “Bu karar yanlıştır, tutukluluğun devamına itiraz ediyorum, tahliye edilmeleri gerekir.” Ama yanındaki iki hâkim şiddetle direniyor. İkiye bir galip geliyorlar. Karşıoy olarak Şeref Akçay da bunları yazıyor. “Haklı olduğumu biliyorum. Ama benim bir oyum yetmedi” demek istiyor.
Bir de sanıkların lehine karar verenler hep tayin edildi...
-Evet öyle oldu. Ama neymiş, onlar tayinlerini kendileri istemişler güya! Bir hâkim şunu yazdı: “Haberal dosyasına bakmak isterdim ancak üzerimde kurumsal baskı olduğu için, bu dosyadan çekiliyorum!” N’oldu? Anında tayin edildi. Tüm bunlara tanık olunca, bir kumpasın içinde bulunduğunuzu hissetmemenize imkân yok!
Yassıada’da böyle haksızlık yapılmadı!
Bu kararın Türkiye’ye ne faydası oldu?
-Türkiye’de hukuka ve yargıya güven sıfıra inmişti. Bu kararla tersine döndü. Tabii Balyoz davalarını izlemeye gelen çok küçük bütçelerle yaşayan insanlar gördüm. Anadolu’dan kalkıp gelmişler. Biri Manisa’dan gelmişti. Ve Silivri’de hiçbir tanıdığı yok. Sırf merakından gelmişti. Yarım saat sonra, “Avukat bey böyle yargı olmaz ya!” deyip mahkeme salonundan çıktı. Gün boyu izleyip, oradan üzgün ayrılanlar da çoktu. Yassıada’da görev almış Hüsamettin Cindoruk, Ergenekon Davası duruşmasında önüme geldi oturdu. Bir süre sonra döndü arkasını “İlkay Bey, Yassıada’da böyle haksızlık yapılmadı!” dedi. Bizler, sanık olmayı göze alarak orada hukuku savunan avukatlardık. Bize de “Ergenekoncu, Balyozcu!” dendi. Ama biz, hakkın ve haklının yanındaydık. Yel değirmenlerine karşı yalnız olsak da... Ama şimdi, Türkiye de bizim bulunduğumuz noktaya geldi.
Özür dilemek de tazmin etmek de yetmez!
Bu insanların uğradığı haksızlık nasıl telafi edilecek? “Özür dileriz!” denilip geçilecek mi?
-Bunu, “Özür dileriz!” bitirmez. Ekonomik anlamda tazmin etmeniz de yetmez. Çünkü düşünün; adam, bir ömür vermiş mesleğine, 45 yıl orduya hizmet etmiş, Orgeneral Bilgin Balanlı. Onu, Hava Kuvvetleri Komutanı olacağı yıl tutukluyorsunuz. Hava Kuvvetleri Karargâhı’na gideceği sene, Hadımköy’deki cezavine götürüyorsunuz. Bu saatten sonra siz, Bilgin Balanlı’ya Hava Kuvvetleri Karargâhı’nı verseniz neye yarar? Siz onun onurunu kırdınız bir kere. Siz, en alttaki binbaşıyı, yeşil karta mahkum ettiniz. Casusluk Davası’ndan yargılanıp, mahkum olup ilişiği kesilen ve yeşil kart almak zorunda kalan subayınız var. Siz, bunlara “Pardon!” deseniz ne olur! Aileleri parçalananlar var. Ölenler var. Bunu tazmin etmek mümkün değil ama en azından, “Bu insanlar mağdur edildi! Bu mağduriyeti geri çeviremesek de bir nebze telafi edebiliriz!” denmeli...
Milli orduya kumpas kuruldu
Mahkeme sizin, bunca zaman, delillerin uydurma olduğuna dair itirazlarınıza itibar etmedi. Peki şimdi ne oldu da Anayasa Mahkemesi birdenbire yeniden yargılamayı kabul etti?
-Çünkü siyasi irade, aralıktan sonra bu konuda bir tavır değişikliği gösterdi. Silahlı Kuvvetler’e kumpas kurulduğunu kabul etti. Hatta, “Milli orduya kumpas kuruldu!” diye vurguladılar. Bu ‘milli’ sıfatı çok önemli, bir ülkenin ordusu başka bir şeydir, milli ordusu başka bir şey. Milli ordu, kimsenin dinini, dilini gözetmeksizin görev yapan bir ordu. Ben bugün hakkında düşme kararı verilen, vefat eden Halil Albay’ın, Alevi olduğunu onunla teğmenken görev yapmış biri olarak bilmiyordum. Öldükten sonra öğrendim. Biz sadece insanların görevdeki başarısına bakardık. Siz, bu milli orduyu görevini yapamaz hale getirirseniz, o zaman Irak’taki Şii bölgesinde başka bir ordunuz, Kürt bölgesinde Peşmerge ordunuz, bilmem nerede de farklı bir ordunuz olur. Onlar da birbiriyle uyuşmaz, koordineli çalışmaz.
Sizce yeniden yargılamada bu defa adil yargılama söz konusu olabilecek mi?
-Bence bu kumpası kuranlar, artık eskisi gibi her yerde at koşturamazlar! O iki tanık dinlenecek, delillere itirazlar değerlendirilecek ve o delillerin sahte oldukları anlaşılacak. Adil yargılama yapıldığı takdirde, çıkması gereken normal mahkeme kararı beraat olacak.
Fotoğraf:Emre YUNUSOĞLU
Paylaş