Paylaş
Tabii ki yazdığım yazılara, yaptığım röportajlara küfredenler oluyor. Ama ben, ‘‘azınlık hakları’’ na da saygı duyduğum için onları ciddiye alıp, cevap vermeyi vazifelerimden biri olarak kabul ediyorum! Aslında yanlış anlaşılmaktan, söylediğimin yerli yerine oturmadığını görmekten ötürü, hayal kırıklığına uğramıyor da değilim olsun, bu noktada kendimi daha da suçlayabilmem için iyi bir imkan çıkıyor: Demek ki, kendimi iyi ifade edememişim, demek ki ben beceriksizim!
İnsan beyninin sınırı yok, biliyor musunuz, ‘‘lezbiyen’’ olduğumu ya da ‘‘travesti’’ olduğumu yazabilirim. Bunu gerçek olduğu için de yazabilirim, espri yapabilmek, okurları şaşırtıp ilgi çekebilmek için de yazabilirim. Ya da sadece kendimle oyun oynamak hoşuma gittiği için. Nasıl bir okurun sınırsız anlama hakkı varsa, benim de sınırsız yazma hakkım olmalı, en azından kendime karşı.
Börtü böceklerin, bir çiftin yatağın sağında ya da solunda yatma kavgasının, sevgiliden ayrılma ve yeniden barışma triplerinin, insanların anneleriyle ilişkilerinin, kedilerine duydukları sevgilerinin, arkadaşlarıyla yaşadıkları küçük kavgalarının ve daha bir sürü ‘‘önemsiz’’ gibi görünen ayrıntının, hayat içinde kimilerinin zannettiğinden çok daha önemli yer tuttuğunu düşünüyorum. Ama bazıları böyle düşünmüyor. Kerem gibi. Parantez içindekiler benim, diğerleri Kerem'in görüşleridir...
*
Benim adım Kerem, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde öğrenciyim (Tebrik ederim: Okuduğunuz üniversitenin, özellikle de, sizin devam ettiğiniz bölümüne girmenin ne denli zor olduğunu, insanların tahmininden öte bir emek, çaba ve sıkı bir çalışma gerektirdiğini biliyorum. Ve tabii ki ortalamanın üzerinde bir zeka!). Sizin yazılarınızı yaklaşık 4 aydır takip etmeye çalışıyorum Açıkası daha önceleri pek de nitelikli ve didaktik şeyler yazmadığınız için üniversiteden arkadaşlarla sohbet esnasında konuşulduğu için birşey kaçırdığımı düşünmemiştim (Bu meslekte olan herkes gibi iyi kötü bir dolu işe imza atmışımdır, fakat o işlerin ne kadar nitelikli olup olmadığını değerlendirmek doğal olarak bana düşmez. Bakınız: Orta sınıf ahlakı! Bu arada -ben öğretmen değilim- hiçbir şart altında didaktik olmak zaten istemem). Hatta yine aynı sohbet sırasında, sizin fiziksel ve ruhsal komplekslerinizi yenmek için, çoğu insanın da bu durumu farketmesinden dolayı, yazılarınızda sürekli kendinizden ve özel hayatınızdan önemsiz kesitler sunarak, bu kompleksleri bastırmaya çalıştığınız konuşuldu (Sizin gibi, arkadaşlarınız gibi, kısacası herkes gibi, benim de komplekslerim olduğu doğru ve haklısınız ben bunları mümkün olduğunca bastırmamaya dışa vurmaya çalışıyorum; yazılarla da başkalarının bunu fark etmesini sağlıyorum, demek istiyorum ki, Kerem Bey bunu yapmamak da elimde; öyle ‘‘nitelikli’’ ve ‘‘didaktik’’ yazılar yazarım ki, vallahi şaşar kalırsınız! Ama o zaman bana böyle mektuplar yazmazsınız!).
*
Söylenene göre, ben görmediğim için inanmamıştım, Harper's Bazaar dergisinde, ellerinizi, ayaklarınızı beğenmediğinizi, poponuzun dümdüz olduğunu ve bacaklarınızın da kalas gibi olduğunu söylemişsiniz (Evet söyledim çünkü bunlar beni rahatsız etmiyor, ben anlamadım sizi neden ediyor? Bu arada siz mutlaka ders olarak psikoloji almışsınızdır, öyle değil mi Kerem Bey, saydığınız organlarım beni sizin zannetiğiniz kadar mutsuz etseydi, durumu böyle ifade edemezdim, bilmem anlatabiliyor muyum?) Bir de bunlar yetmezmiş gibi, beni en çok yaralayan bu oldu, gerçek sarışın olmadığınızı ve diplerden koyu kısımların çıktığını, ve dişlerinizin de çarpık ve sarı olduğunu dile getirmişsiniz (Sizin ailenizde de saçlarını boyatan bir takım teyzeleriniz, halalarınız vardır, değil mi, beni de onlardan farzedin. Ben sizin tam da tersinize bir takım yapaylıkların doğallık olarak yutturulmasına karşıyım; diş meselesine gelince sarı ve çarpık dişlerimle de ben benim; ama müsterih olun, bu halimle bile bir kadın olarak idare ederim). Benim gibi sarışın ve muntazam beyaz dişlere sahip kadınlara zaafı olan biri için duyduklarım ne kadar üzücü anlatamam (Benim için ise üzücü olan tamamen farklı bir şey, her okuduğunuzu birebir algılıyor olmanız, birilerinin kendisiyle, hayatla ya da bir başkasıyla dalga geçtiğinin, eğlendiğinin farkına varamamanız. Bu beni yıktı, yıktı!).
*
Bu saçmalıklara kulak asmadan hemen gittim bir Tempo Dergisi aldım. Sayfanızı açtım ve sanırım söylenenlerin görünen kısmı doğruydu! (Bu da iyi, Hürriyet'i okuyorsunuz yetmiyor, bir de gidip Tempo alıp fotoğrafıma bakıyorsunuz! Peki hiç şunu düşünmüyor musunuz, altı üstü bir fotoğraf bu, benim kendimi olduğum halimden daha iyi gösterecek bir fotoğraf koyma imkanım var; öyle yetenekli adamlar var ki, öyle iyi fotoğraflar çekiyorlar ki, pire bile deve oluyor, neden zannediyorsunuz kliplerini seyrettiğiniz şarkıcıları gerçekte görünce hayal kırıklığına uğruyor insan!) Olsun dedim kendi kendime, ben yine de onu tanımaya çalışacağım. Neden sizinle bu kadar ilgilendiğimi ben de bilmiyorum, oysa muazzam güzel, sarı saçları olan, uzun bacaklı, güzel bir kadınım var benim (Hayat böyledir, sülün gibi biri vardır yanında ama çarpık sarı dişli olanla da ilgilenmekten kendini alamazsın. Ama korkmayın! Bu sadece size has bir şey değil. Yani bir ruhsal sapma değil, normal, normal!)
*
İki gün sonra bir arkadaşım çantasından Harper's Bazaar'ı çıkarıverdi. Sizin olduğunuz sayfayı gösterip bana, ‘‘Bak gördün mü, kadında meme de yok’’ dedi. (Kerem Bey, ben şimdi bir espri yapmaya hazırlanıyorum; ama bu bir espri, siz ve sizin gibiler herşeyi birebir alıyorsunuz ya ben de uyarma gereği hissediyorum! Buraya kadar herşey tamam, ama memelerime laf edeni vururum, tamam mı canım! Sizi de, o İlker Bey'i de! Şimdi ben bunu niye yazdım a) çünkü kesinlikle doğruydu b) sizinle dalga geçtim c) ben çok eğlendim. Ama siz beni nasıl olsa anlamıyorsunuz, vazgeçtim) Hatta efendim sizde kadınlığa dair bir işaret yokmuş. Ama ben işin bu kısmıyla ilgilenmiyordum ki (Biliyorum, siz benim 29 yıldır çözemediğim ruhumu, çözeceksiniz, kolay gelsin! Bu arada artık bu gerçeği açıklamam gerekiyor diye düşünüyorum: Ben zaten kadın da değilim Kerem Bey, bir travestiyim!)
10 Nisan tarihli yazınızı okuduğumda, hani şu sevgilinizin sizi terk etmesine sebep olan, sizin hakkınızdaki tereddütlerim maalesef çoğaldı. Ben de 27 yaşında bir erkek olarak, erkek psikolojisinden anladığım için kusura bakmayın ona hak verdim (Haydiii! Yine geldik aynı noktaya. Bak Keremciğim, siz bir yazı okuyorsunuz, o kadar, oradaki bir delikten hayatımın içine bakmıyorsunuz. Ne yazıymış be! Ben sizin gibi kaç kişiye ‘‘Ne ayrılması! Üç beş satır altında kurguydu bu dedim ya’’ diye laf anlattım biliyor musunuz! Ve sonunda anladım ki, herkes okuduğu şeyden ne anlamak istiyorsa onu anlıyor. Ben kimsenin algısına karışamam ama, yani pes, bu kadarı da fazla).
*
İşte bu noktada ben arkadaşlarımın düşündüğü gibi lüzumsuz, sıradan ve insana birşey vermeyen, niteliksiz, salt gazeteci sıfatını taşımak için zoraki yazılar yazdığınızı düşündüm. (Ağlayacağım şimdi!). Belki ne düşündüğümüz sizin için önemli olmayabilir (Aksine çok önemli o yüzden ağlayacağım diyorum ya, yoksa gülerdim!). Belki de zaten yazarlıkta iddianız da yoktur ama bu ülkenin maalesef güncel konularla kaybedecek zamanı yok, bence sevgilinizle olan problemlerinizi ve börtü böceği yazıp yer kaplayacağınıza, insanlara birçok şey katmayı ve onların seviyelerini yükseltmeye yönelik yazılar yazın (Siyaset mi mesela? Sürekli yazayım, ahkam keseyim, sonra bir seçim olsun popo üstü yere düşeyim. Almayayım, alana, börtü böceğin mühim olabileceğine inanmayana da, mani olmayayım).
Benden nefret etmiş olabilirsiniz (Bu kadar güçlü bir duygu nasıl hissedebilirim size?), ‘‘Abi anasını satayım böyle okuyucunun’’ dediğinizi duyar gibiyim. Ancak sizin gibi bir bayana böyle konuşmak hiç yakışmıyor, zaten erkekler de böyle konuşan kadınları sevmez... (Bazı kadınlar da neyi sevmez biliyor musunuz? BAYAN diyen bir adamı! Size laf yetiştirmekten yorgun düştüm ben. Aslında hiçbir zaman laf anlatabilmemin mümkün olmadığını fark etmemin yorgunluğu bu. Şimdi bara inip bir kadeh şarap içeceğim. Erkekler içki içen kadınları da sevmez değil mi? Ben de erkekleri sevmiyorum zaten! Ben aslında travesti değil, lezbiyenim, yoksa daha önce söylememiş miydim? Sevgiler dilerim ve hayatın sizin algıladığınız gibi birebir olmadığını bir gün farketmenizi umut ederim).
Paylaş