Paylaş
Çünkü Enver konuşan bir adam. Her konuda fikri olan adam. Bugün siyası tutum, televizyon, kız çocuğu babası olmak, evlilik ve Handan konuşuyoruz. Handan, Aysever’in eşi. Güzel anlattı karısını, sevgi dolu anlattı. Birbirlerine sıkı sıkıya bağlı oldukları çok çok belli. Ne mutlu onlara...
Karın Handan’la nasıl tanıştın?
-Görücü usulüyle! Zampara olduğum dönemdi, her cuma ayrı bir kızla geziyordum. Ama o sırada serseri, yaralı bir kalp taşıyordum ondan. Bir de arkadaşım var, beni pek sever, ona, “Birini bul da senin gibi evleneyim!” dedim ama öylesine. “Bulacağım!” dedi. 6 ay geçti aradı. “Buldum! Yarın evleniyorsun” dedi. Dalga geçiyor zannettim. Ama geçmiyormuş! Beni Handan’la tanıştırdılar...
Eeee?
-E’si Fenerbahçe’ye yemeğe gittik.
İlk görüşte aşk mı?
-Yok canım. Handan ilk gün benden nefret etmiş, “Burnu büyük, ukala, hiç susmayan bir adam!” demiş. Ben de ayıptır söylemesi, “Suratsızın biri! Bir daha görüşmeye gerek yok” dedim. Buna rağmen arkadaşlarımız dediler ki, “Yemeğe çıkmaya devam edin!” Feci gıcık oluyorum ama bir taraftan da, “Dur bakalım!” diyorum.
İkinci buluşmada nereye gittiniz?
-Meyhaneye tabii! İsmet Baba’ya meyhaneye götürdüm onu. Baktım ki, dünya tatlısı bir insan...
Rakıları içtikten sonra mı?
-(Gülüyor) Evet, rakıları içtikten sonra... Edebiyat konuşurken... Bir muhabbet, bir muhabbet... Anlayacağın 8 sene önce, bir “Merhaba” dedim Handan’a, kendimi önce evli, sonra da baba olarak buldum!
Handan’ın en baştan çıkarıcı yanı ne?
-Bilgedir. Telaşlı değildir. Ben kalabalığım, o sadedir. Bir de itiraf etmem gerekir ki, annemde saygı duyduğum ne varsa Handan’da da var...
Neler mesela?
-Asla boyun eğmez! Annem de öyleydi. Babam ona bağıracak, annem onu affedecek? Mümkün değildir. Sınırları çok nettir. Estetik ölçüleri de. Asla kaba dil kullanmaz. İş hayatında, üstlerine de boyun eğmemiştir. Karım da, bir erkeğe ve erkek diline karşı asla boyun eğmeyecek onurlu bir kadındır. Bir de benim Handan’la ortak bir noktam var: İkimiz de annemizle babamızın iyi bir hayat sürmesi için çaba sarf ediyoruz. Büyük bir aile olduk. Kayınpederimi ve kayınvalidemi çok sever ve saygı duyarım. Hatta onun annesiyle benim annem Datça’ya beraber tatile gider. Bizim aramızdaki güven ve sevgi ilişkisi herkese yansıdı.
Sence seni, sadece çok okuyan bir kadın mı tavlayabilir?
-Yok canım. Ben iki kişilik okumuş durumdayım (Gülüyor).
Hangi temeller üzerine kurdunuz Handan’la evliliğinizi?
-Aslında evlilik, baş belası bir kurum. Geçen gün Handan’a dedim ki, “Evli olmasaydık hiç kavga etmezdik. Sürekli istavrit, çoban salata, rakı!” yapardık...
Şimdi de yaparsınız...
-Yapıyoruz ama “Çocuğu okuluna sen mi götürdün? Okulun taksiti, evin bilmem nesi ne oldu?” gibi şeyler çıkıyor. Ama tabii şöyle de bir şey var: Ben mesela çok ağır bir ameliyat geçirdim, reflü ameliyatı. Uyandığımda ne annemi ne babamı, kimseyi istemedim. Sadece Handan. Çünkü 40 yaşında bir adam, poposunu annesi bile görsün istemez. Babası da görsün istemez. Hemşire mecburen görüyor ama onun dışında tabii ki bana en yakın kişi eşim. Aynı şeyi ben de Handan’a yaptım. O da hastanedeyken hiç başucundan ayrılmadım. Bu çok ‘yüksek bir duygu’. Flörtlerde kadınlarla bakımlı, güzel, iyi anlarımızı konuşuyoruz. Ama ‘sahici anları’ bana eşim öğretti. Handan’ın kılına zarar vermeye kalkan birine, düşman olabilecek kadar güçlü duygular hissediyorum...
Baba olduktan sonra hayatın ne kadar değişti?
-Oooooo tamamen. Çok sulugözlü birisi değildim. Bir de şimdi gör beni. Daha duyarlı oldum.
“Kız çocuğu olmayan yüzde yüz baba olamaz!” diyorsun...
-Evet, öyle diyorum. Erkek çocuk tabi ki değerli. Ama bir erkekseniz ve oğlunuz varsa, tamamlamak için bir kıza da ihtiyaç var. Kız çocuğu müthiş bir “antidepresan”. Aynı zamanda bu ülkede depresyona girmenin de kaynağı! Çünkü Türkiye’de çocuğunu kaygılarla büyütüyorsun. Hele kız çocuğun varsa...
ROMANCI OLARAK ANILMAK İSTERİM
Bütün bu uğraşlar arasında hangisi daha çok zevk veriyor?
-Öldükten sonra romancı olarak anılmak isterim. Ama televizyonu asla küçümsemiyorum. Televizyon bana çok önemli bir şey kattı. Her gün yeni bir dünya tanıdım. Mesela bir sürü türbanlı gazeteci arkadaşımızın dünyasının ne kadar zengin olduğunu ve önyargılı davrandığımızı gördüm. Eşcinseller denilen grubun homojen bir grup olmadığını anladım. Müzisyenlerin dünyasını gördüm, birebir yaşadım. Siyasetçilerin zaman zaman ne kadar sığ ya da ne kadar kültürlü olduklarını gördüm. En önemlisi, saygı duyduğumuz bazı adamların birer rezil, rezil sandığımız bazı adamların da ne kadar erdemli insanlar olduklarını gördüm.
AŞKIN İÇİNDE HEPSİ VAR
Kadıköy, Göztepe, Beyoğlu, 90’lı yılların kent dedikoduları. azınlık olmak, solculuk, yaşlılık, ilk aşk, terk edilme, ölüm, intihar denemesi, meyhane, tanker faciası, yoğun bakım, bekâret kontrolü, kürtaj... Aşk romanına bütün bu konulardaki değerli fikirlerini sokuşturmuşsun!
-Çünkü bunların hepsi bir aşkın içinde olabilir. Bir kentin içinde aşk yaşanıyorsa, o kentin semtleri var, nasıl anlatmam o semtleri, o dokuyu, o kimliği? Eğer topluma göre erken sevişmeye başlamışsanız, 20 yaşındaysanız ve sevdiğiniz kız hamile kalmışsa, bu çocuğu aldırmak zorunda kalıyorsanız ki kalırsını, bu büyük bir travmadır, nasıl yazmam? Ve o kentin ortasında bir gün bir tanker patlayıp da hep beraber ona baktığınızda, onu söndüremiyorsanız, bu da kentin mimarisine katılmışsa, bu da benliğe kazınır. Roman, işte bu ince işçiliklerin toplamıdır. Benim için önemli olan okununca, yazdıklarımın insanlara sahici gelmesidir. Gelmiyorsa, ben o zaman zorlamış olurum ki bu da canımı çok sıkar!
AYDIN NAMUSU MU DEDİNİZ...
AK Parti’yi savunup, bir taraftan içkileri götürürken, bir taraftan da, “Sen Kemalistsin!” “Sen Ergenekoncusun!” diye ikili bir tutum içine girmenin terbiyesizlik olduğunu düşünüyorum. Ne ben Ergenekoncuydum ne de ‘Yetmez ama evetçiler”e karşı hayır diyenlerden. Aydın namusu söz konusuysa, namustan yoksun olan sizsiniz! ‘Yetmez ama evet’çilerin tamamı, bugün bu ülkeden özür dilemek zorunda. Türkiye’nin gidişatına yönelik aldıkları karar yanlıştı. Özeleştiri yapmaları gerekiyor...
Paylaş