Paylaş
Benim için He-Man gibi biri. Serkan Kaya. Dağcı. Akut’un acil durum yöneticisi ve İstanbul ekip lideri. Büyük çaplı operasyonların aranılan kişisi. Hepimiz sonunda öleceğiz, bir bardak su içerken de boğulup ölebilirim. Hiç değilse bu binalara çıkıyoruz, milletin camını filan siliyoruz...
Son selde 130 kişinin hayatını kurtardılar. Ama bu, onun gönüllü olarak yaptığı iş. Bir de profesyonel olarak hayatını kazandığı bir işi var. Bugün ondan söz edeceğiz: Endüstriyel dağcılık. İstanbul’daki gökdelenlerin tepesinden kendini iple sallandırıyor; temizlik, boya, ışık, montaj, kaynak ve aklınıza daha ne gelirse onu yapıyor. Erişilmesi mümkün olmayan yerlerdeki her türlü iş, ondan ve arkadaşlarından soruluyor. Sohbet etmeye doyamayacağınız biri. Komik, tatlı, kendini hiç önemsemiyor.
Ben sizi Astoria’nın tepesinde gördüm, “Aaaa bir adam var orada!” dedim. N’apıyordunuz?
- Temizlik.
Nasıl yani?
- Basbayağı. Camları siliyordum...
Siz nesiniz? Dağcı mı?
- Öyle de denebilir ama şehirde yaptığımız bu işe “endüstriyel dağcılık” adı veriliyor ya da “ip erişim teknisyeni.”
Pek havalıymış...
- Sormayın, öyle! İnsanların normal yollarla erişemeyeceği yerlere biz erişiyoruz ve sorunu çözüyoruz.
Sorun, genellikle ne oluyor?
- Oooo, çok değişiyor. Temizlik, boya, ışık, montaj, daha bir sürü şey. Yılbaşı süslemesi taktırdıkları bile oluyor.
Size nasıl ulaşıyorlar?
- Zaten bu işi yapan çok insan yok. Parmakla sayılıyoruz. Arıyorlar. Sorunu söylüyorlar. Gidip bakıyoruz. “Tamam yaparız” ya da “Yapmayız” diyoruz. Malzeme tespiti yapıyoruz, kaç paraya mal olur, bunları söylüyoruz. Erişilmesi mümkün olmayan yerlerdeki her türlü iş bizden soruluyor. Kaynak bile yapıyoruz.
Kendi kendinize, “Ben şahane bir adamım, müthiş bir dağcıyım, gökdelenin camını silmek karizmamı çizer” demiyor musunuz?
- Yok canım. Bu, benim işim. İşimi de çok titizlenerek yapıyorum. Bu kadar mükemmeliyetçi olduğum için de kendimle gurur duyuyorum.
Peki o gökdelenlerin tepesinde işinizi yaparken, adrenalin salgılıyor musunuz?
- O yok işte. En azından bende yok. O kadar emniyetli bir iş ki bu, heyecan filan duymuyorum. Aldığımız eğitimlerden dolayı, güvenlik bizim hayat tarzımız. Yaptığımız iş, arabaya binmekten, uçağa binmekten çok daha güvenli. İplerimizin bir tanesinin çekeri 3 ton, her bir düğümde ipin çekerinin ne kadar düştüğünü biliriz.
Bir dakika, anlamıyorum ben. Anlayabileceğim gibi anlatın...
- Bizi yukarıda ipler tutuyor, ipin çekeri de 3 ton, yani her bir ip 3 ton yük kaldırabiliyor. Ama biz bir takım düğümler atmak zorundayız. O attığımız düğümlerin, ip kopma kuvveti üzerindeki etkilerini de biliyoruz. Tahmin edemeyeceğiniz kadar bilimsel çalışıyoruz. Hiçbir şey şansa bırakılmıyor.
Kaç kişilik bir ekipsiniz?
- İşe göre değişiyor. Şu anda 3 kişi aynı yerde çalışıyoruz.
Siz onların ekip lideri misiniz?
- Benim firmam var, fatura da kesiyorum, çalışan arkadaşları sigortalıyorum, ama işi kim aldıysa, ekip lideri odur. Böyle bir ast-üst ilişkimiz yok. Sadece yukarılarda değil, aşağılarda da çalıştığımız oluyor. Metronun asansöründe arıza oldu mesela, aradılar, mühendis gerektiren bir işti, pistonun yamukluğunun ölçülmesi lazım, bizim işimiz değil, ama mühendis de bizsiz oraya inemiyor. Onu indirdik, biraz heyecanlandı tabii, yerin altı karanlık, neyse işini halletti, bitirince yukarı aldık.
Kaç metreye çıkıyorsunuz?
- Yukarıya doğru sınırımız yok! Şu anda 110 metrede çalışıyorum, ama 250 metrede de çalıştım. Bir kurtarma gerektiği zaman ise Aladağlar’da 700-800 metrede çalışıyoruz. İyi olan şu: 125 santimde de, 1000 metrede de aldığımız emniyet önlemleri aynı.
Zorlandığınız olmuyor mu?
- Hiç.
Peki bu işin hayati riski yok mu?
- Hayır yok. Bütün önlemlerimizi alıyoruz. Ama biri gelip ipi keserse, ona yapacak bir şey yok.
İnsan kafayı yemez mi sürekli o yükseklikte? “Benim ayağım niye yere basmıyor, niye normal bir şey yapmıyorum” demez mi?
- Yok valla. Bu da bir iş, herhangi bir iş. Daha önce de söyledim, benim adrenalin tutkum yok, bazı dağcıların var, ama benim için böyle bir şey söz konusu değil. Heyecanlanmıyorum, telaşa kapılmıyorum, adrenalin salgılamıyorum. Ayağımın yere basıp basmaması çok fark etmiyor. Güzel güzel işimi yapıyorum.
Aşağı bakınca, “Aman Allah’ım!” filan olmuyor musunuz?
- İlk başlayan arkadaşlarımız oluyordur. Ben olmuyorum. 2 ton çekeri olan iki iple çalışıyorum, ikisi de farklı noktalardan bağlı. Bu ne demek? Ben havada 4 tonluk bir kuvvetle duruyorum demek. Ancak 4 tonluk bir kuvvet uygularsam, o iplerin ikisi de çökecek, ama bu ne kadar imkân dahilinde?
Ya bağlamada bir sorun olursa, filmlerde çözülüveriyor filan o ipler...
- Yok, onlar sadece filmlerde oluyor! “Caribina” dediğimiz yaylı kancalar var. Onların alüminyum olanı sert zemine 50 santimden düşse, kullanmam. Hayatım söz konusu, ben de deli değilim, tabii ki kendi emniyetimi düşünüyorum, malzemeye bakıyorum. Gözümün kesmediği hiçbir şeyi kullanmam.
Endüstriyel dağcılıkta başına bir kaza gelmiş kimse yok mu aranızda?
- Allah’a şükür yok. En azından benim bildiğim yok.
Peki dağcılık yaparken?
- Benim birtakım vukuatlarım oldu. 96’da mesela Erciyes’te 400 metreden aşağıya düştüm. Henüz 5 aylık evliydim, bizim hanım, bir dağcıyla evli olmanın nasıl bir şey olduğunu o gün anladı...
O kadar emniyetli bir iş ki bu, heyecan filan duymuyorum. Aldığımız eğitimlerden dolayı, güvenlik bizim hayat tarzımız... |
Paylaş