34 EP 8277 plakalı araba olağanüstü bir hızla geldi, küt diye çarptı.
Gizem havalandı, önce kaportaya, sonra ön cama çarptı ve taklalar atarak 6 metre ileriye düştü.
Ehliyetsiz sürücü kaçtı.
Ani fren sesiyle sokağa koşan baba, Gizem’i kollarında hastaneye taşındı. Yol boyu korktuğu başına gelmesin diye dua etti.
Ne yazık ki geldi.
10 gün bitkisel hayatta kaldı Gizem ve sonra öldü.
12 yaşındaydı, mahalle arasında gereğinden hızlı giden, vurup kaçan ehliyetsiz bir sürücü yüzünden hayata gözlerini yumduğunda.
Tamam Bayram Kızılay, isteyerek yapmadı bunu anlıyorum. Ama sonuçta öyle ya da böyle Gizem’i öldürdü. Onun hayatına son verdi. Sizce cezalandırılması gerekmez mi? Ben hakim olsam, değilim biliyorum ama yine de kendimi tutamıyorum, sanığa "Anlat bakalım kaza nasıl oldu" demem, diyemem.
Çünkü bu bir "kaza" değil.
Eğer bu olay, kaza yani, "taksirle ölüme sebep olma" olarak kabul edilirse, 4 yıldan başlayan bir suç söz konusu. Bir başka deyişle, Bayram yırtacak. Ama "suçun olası kastla işlenme hali" olarak kabul edilmesi halinde Bayram’ın cezası 20 yıldan başlıyor.
O da şu anlama geliyor: Suçu işleyen yaptığı hareketlerin sonucunda ölüm veya yaralamanın gerçekleşebileceğini öngördüğü halde hareketlerine devam etmiş... Etmeseymiş... Bayram, Gizem’in ya da bir başkasının ölüme sebep olabileceğini düşünseymiş...
Kaza değil yani bu.
Hiçbir şey Gizem’i geri getirmez ama sevdiklerimizi bizden alanların, adam gibi cezalandırıldıklarını görmeyi istememiz de, en doğal hakkımız.
Lütfen "trafik kazası" adı altında işlenen "cinayet"leri görmezden gelmeyelim!
HAMİŞ: Gizem’i hiç tanımadım. Ailesini de tanımıyorum. Ama bu dava, benim için bir sembol dava. Takip edeceğim ve size bütün duruşmalar hakkında kısa bilgiler vereceğim.
YARATICI HAKARET
GAZETEDE yazan bütün herkes gibi ben de bol bol hakaret mail’i alıyorum. O kadar alıştım ki, bazen sinir oluyorum ama genellikle aldırmıyorum. Ve hatta bazılarını yaratıcı bile buluyorum. Ve gülüyorum. Buyurun burada okuyun, Ekşi Sözlük ekürisi bir arkadaşın kaleminden...
"Bu kadının ölmesinden çok korkuyorum. Şöyle bir yazı yazacak galiba: ’İnanmayacaksınız ama geçenlerde öldüm! Çok ilginç bir yer. Sıcakkanlı yerliler sizi karşılıyor. Sevgilime burada bir kez daha aşık oldum. Keşke onu burada tanısaydım. Yerden kaynayan sıcak sular, sizi bambaşka diyarlara götürüyor. Hafif sisli hava size mistik bir yere gittiğinizi haykırıyor. Odun taşıyan insanların emeklerini görünce, kendinizden utanıyorsunuz. Hollywood’dan birçok isim de burada. Sanırım burada uzun bir süre kalacağım. Çok ilginç adamlar ve tuhaf yerler var. Görüşmek üzere. (shiftdelete)"
HAMİŞ: Bu arada Ekşi Sözlük’e yazanlar, hani belki de hakkında yazdığımız insanlar görmez diye bir de ilgisine mail atıyorlar. "Ben burayadım, bak sana böyle bir hakaret yazdım!" Biraz gülünç bulduğumu itiraf etmeliyim...
Tekzip ediyorum
TÜRKİYE’de karısının soyadını alan ilk erkek, Özer Uçuran Çiller değil, benim rahmetli dedemdir. Anneannem tek kız çocuk olarak, Yelkenci soyadının devamı için dedeme rica etmiş. Uysal dedem de kabul etmiş. Anneannem Malike Yelkenci, şu anda 89 yaşında ve tanıdığım en "kendine özgü" kadın olarak turp gibi yaşamaya devam etmektedir. (Hatta "Ahtapot kadınlar" isimli kitabımda kendisine bir bölüm ayırmıştım.) Konu ile ilgili Hürriyet gazetesi yıllar önce anneannemle bir röportaj da yapmıştı. Bu sefer anneannemin yerine ben tekzip edeyim dedim :)