Paylaş
‘Uydurukçu’yu niye yazdınız? Sebebi hikmeti ne?
A) Canım istedi B) Gece hayatı trendlerini yazan biri yerine, daha derin bir yazar olmak istedim C) Çok tecrübem vardı, kitaba akıtmak istedim…
- Hem A hem de C! Bir de doldum taştım, çok biriktirdim. Köşeye sığdıramazdım bu hikayeleri, kitap yapmak şart olmuştu.
Daha önce hiç işaret vermediniz ama... Ne o gizli gizli mi yazıyordunuz!
- Yoo gayet açık açık, her bulduğum yerde yazdım! Uçak yolculuklarında, kafede, evde, otelde... Ama “Ben kitap yazıyorum” diye ilan etmedim kimseye. Gösteriş yapmadım.
Neyin kitabı bu? Tarzı ne?
- “Kent hikayeleri” işte. Tarzıysa bol aynalı bir labirent. Tam sen “Hah, galiba şimdi çıkıyorum” derken, vites kırıyor hikayeler ve labirentten çıkamıyorsun!
Bu kitabı okuduğumuzda gördüğümüz, göreceğimiz ne?
- Sen, ben, o! Şehirdeki herkes…
Hikayeleriniz dünyanın değiştiğini mi anlatıyor?
- Yok, sadece son durumu anlatıyor! Çünkü kitap piyasaya çıktığında yazdıklarım çoktan eskimiş olabilir. Dünya son sürat değişiyor, beş dakika öncesiyle sonrası aynı değil, yetişmek çok zor cidden.
KİM BU ‘UYDURUKÇU’
‘Uydurukçu’ kitabın kahramanlarından biri mi yoksa siz misiniz?
- Yok yahu, kitabın kahramanlarından biri. Neden benden kuşkulandın ki?
Siz de boş zamanlarınızda insanlara bakıp bakıp, hikayeler uydurup öyküler yazar mısınız? Yoksa bu uydurukçu lafı bir kılıf mı?
- Neyin kılıfı?
Biri “Siz bunları yaşadınız mı” derse, “Yok hayır ben uydurukçuyum” demek için…
- Benim o kadar zamanım yok. Kitaptaki ‘Uydurukçu’ kadar uydurmalar inşa edemem. Ama evet, benim de sevdiğim bir oyundur. Kimin hoşuna gitmez ki? Sanırım kitaptan sonra yeniden hatırlanacak bu masum oyun…
Bana çok gerçek geldi okuduklarım. Biraz da korkuttu. Söyleyin, ben böyle bir İstanbul’a mı geliyorum :-)
- Korkma gel gel! Şaka bir yana, bu anlattıklarım İstanbul’a özel şeyler değil ki, Dubai’de ya da başka bir şehirde de yaşanıyordur. Bir de ben romantik anlattım aslında. Daha sert anlatan da çıkacaktır.
Anladık insanlar heyecan arıyor, monotonluktan sıkılıyor. İyi de gece hayatından hiç mi sıkılmıyorlar!
- Sıkılıyorlar. Ama gece hayatı da bir bağımlılık. Çıkmadan duramıyorsun gerçekten. Sürekli aynı yüzleri görsen, benzer partilere gitsen de...
Münih, New York, Londra, Los Angeles, Alaçatı vesaire... Bunlar sizin gerçekten gezdiğiniz yerler mi yoksa hikayelerin çeşitliliği için mi seçildi?
- Ne o, uydurduğumu mu düşünüyorsun yoksa :-) Hepsine farklı zamanlarda elbette gittim ama bazıları tabii ki renk olsun diye hikayelere girdi.
Ne kadar zamanda yazdınız?
- Toplam bir buçuk yıl...
Sizi ne kadar uğraştırdı?
- Çok! Ama şu söylemi de sevmem, “Ah çok emek verdim” filan. Tabii ki emek vereceksin, abartmaya gerek yok.
Bu kitapla kanıtlamak istediğiniz, insanların gözüne sokmak istediğiniz bir şey var mı?
- Göze sokmak tarzım değil. Ama kitap, benden habersiz böyle bir şey yaparsa bilemem, sorumluluk kabul etmem Ayşecim!
Yola çıkış noktanız neydi? A) Kendimi tatmin etmek B) Bir sosyal gerçekliğe parmak basmak C) Bakın neler yaşıyorum, nelere tanık oluyorum demek D) Statümü yükseltmek , ‘kitaplı yazar’ konumuna geçmek…
- Biraz A şıkkı, biraz da bu seçenekler arasında olmayan E şıkkı! Yani, “Bunları insanlarla paylaşmalıyım” derdi, heyecanı. Yoksa “Sosyal gerçekliktir, parmak basmak gerekir”lerle işim olmaz. Öyle bir şeyi ilk başta ben okumam. “Bakın neler yaşıyorum” ukalalığıysa her yazarda vardır diye düşünüyorum. Bir tatlı kaşığı ya da bir kepçe! ‘Kitaplı yazar’ statüsü de kulağa hoş geliyor ama çok kısıtlayıcı geldi bana. Kısıtlama beni Ayşe!
KADINLAR ERKEKLER - Amaç ortak: Herkes seks için çıkıyor! Biriyle tanışmak, flört etmek, önceki gece gördüğün kişiyi tekrar görebilmek, eski sevgiliyi kıskandırmak, yeni sevgiliyle boy göstermek ya da o gece yalnız yatmamak; hepsi ve hepsi toplamda seks işte... |
YENİ TREND: YABANCI PARTİ İNSANLARI İTHAL EDİYORLAR
Bu motivasyonun içinde para kazanmanın yeri ne kadar?
- Kim “Hayır, yok” derse yalan söyler. Ama ilk planda değil. İlk motivasyonum şu: Okuyanın hakikaten zevk alması, bazı cümlelerin altını çizmesi, okuduklarını başkalarına aktarması ve yıllar sonra raftan çekip tekrar okuması...
Biraz Frederic Beigbeder ve Nick Hornby havası da var sanki. Hiç etkilendiniz mi?
- Frederic’in ‘Romantik Egoist’ kitabına bayılırım ama etkilendim mi? Şöyle diyebilirim: Onun ambiyansını sevdim, kara mizahını da. Ama benim yazdıklarım ona benzemiyor.
Uydurukçu, bir proje kitap mı? Şunu yaparsam böyle satar, bunu yaparsam şöyle satar…
- Değilll! Nefret ederim öyle şeylerden. Beni heyecanlandıran şeyleri yazdım gitti, gerisini düşünmedim.
Ayıptır sorması, parayı nasıl yetiştiriyorsunuz gece hayatında? Yoksa Onur Baştürk olunca para almıyorlar mı?
- Alıyorlar, almayan olursa da bol bahşiş bırakıyorum, altta kalmıyorum. Ve kibarca, “N’olur böyle yapmayın” diyorum.
Gece hayatında etrafta hep aynı insanlar… Sizi sıkmıyor mu?
- Sıkıyor! Bu yüzden geçen aylarda bir parti için İtalya’dan ‘parti insanı’ ithal ettiler! Şaka değil. ‘Club to Club’ adlı event için. Şimdi bu moda zaten. Partinde ne kadar yabancı varsa, o kadar cool, o kadar iyi. Niye biz yabancılarla bir aradayken daha rahatız ve eğleniyoruz da, birbirimizin yüzüne bakarken kasılıyoruz? Bak şimdi de buna takıldım!
Biseksüellik gerçekten bu kadar yaygın mı?
- Evet yaygın.
Niye? Bir de insan durduk yere biseksüel olmaz herhalde. Sıkıntıdan mı? Değişiklik arayışı mı?
- Meraktan! İnsanlar meraklı. Bir de değişiklik arayışından öte, cinsiyetlerin keskin hatları, artık neredeyse yok gibi ya günümüzde. Sanki biraz da bu yüzden bir rahatlık var herkesin üzerinde. Ben biseksüellik hadisesini, yaz akşam üstleri üstüne geçirdiğin tiril tiril elbisenin ya da gömleğin yarattığı ruh haline benzetiyorum. Hafifsin, güzelsin, tenin parlamış, iyisin; e her şeyi yapabilirsin!
Gece hayatı gözlemlerinize dayanarak soruyorum: ‘Mahcup, kararsız gay’liğin adı mı biseksüellik? Deniyor, beceremiyor, iki arada bir derede kalıyor… Mu?
- İnsanlar illa bir şey olmak, bir yere sıkışmak zorunda değil. Tom Ford bir keresinde bir röportajında, “Panseksüelim” demişti. Herkesle, her tür yaratıkla, her cinsle yatabilirim manasında. Tabii ki bir kategoriye sokulmak istenmediği ve bununla kendince dalga geçtiği için. Gerçi yine kendini bir kategoriye sokmuş oluyor, orası ayrı!
Siz geceleri sürekli dışarıda mısınız?
- Bu bana en sık sorulan soru! Evde olursam tuhaf karşılıyorlar. Oysa ben de bazı geceler evde oturup, “Muhteşem Yüzyıl” filan seyrediyorum.
Dışarıdan size bakan biri, “Her an dışarıda” derken imrenir mi, acır mı?
- İkisi de. Kimisi deliriyor, kıskanıyor, özeniyor; kimisi de “Manyak bu adam!” diyor. Ama aslında kendi içimde bir dengem var! Gece turlarım planlı programlıdır hep!
Gece çıkarken “Ne giyeceğim” derdi yok mudur erkeklerin?
- Hayır yok. Çünkü hiç değişmiyor. Kitapta var mesela. “Reina kıyafeti” diyor kadın, sevgilisinin giydiklerine. Beyaz dik yakalı gömlek, siyah pantolon ve ceket... Üniforma gibi…
İyi bir ev partisi nasıl olur?
- Ev partisi her zaman iyidir. Birbirini iyi tanıyan insanlarla da, az tanıyanlarla da iyidir. Çünkü evde daha rahat olur insanlar. Çabuk gevşer, kendisi olur.
İyi bir ev partisine çağırmak isteyeceğiniz beş kişi? Ünlü, ünsüz fark etmez…
- Haluk Akakçe, Deniz Yurdakul, Teoman, Hande Ataizi, Deniz Marşan.
ESKİNİN MARJİNALLERİ YENİ DOMESTİKLER OLDU
Anlattığınız öyküler bire bir tanıklığına dayanıyor mu?
- Her şeyden bir tutam var. Dinlediklerim, bazısı gördüklerim, bazısı kurguladıklarım, bazısı benim bile hayal edemediklerim...
Evlilik yıldönümünde eş değiştirenler var mıdır gerçekten?
- Bu fanteziyi sürekli icra ediyor olduktan sonra, ha evlilik yıldönümünde ha değil; sence fark eder mi? Var tabii, vardır, daha neler neler vardır!
Türkiye’nin giderek muhafazakarlaştığı yolundaki eleştiriler doruğa çıkarken, insan sizin kitabınıza “Aaaaaaaaa!” yapıyor. Kitapta anlattıklarınız, çok marjinal bir azınlığın yaşantısı mı?
- Eskiden belki daha azınlıktı, ama bence artık değil. Herkes, her an her şeyi yapabilir. Eski marjinaller yeni domestikler oldu, marjinal denilen şey de zaten doksanlarda kaldı. Şimdi kimse hiçbir şeye şaşırmıyor, hiçbir şey ilginç ve marjinal değil. İnsanlar, “Ha öyle mi olmuş?” diyor en fazla. Özellikle de yeni nesil.
YASAK İLİŞKİLER
Eğlendiniz mi yazarken…
- Çoook! En çok ‘Uydurukçu’ları ve ‘Belda Cüret’in Fotoğrafı’nı yazarken! ‘Hayatın Akışına Uyamıyorum’da kahroldum, ‘Teras’ta heyecanlandım, ‘Seans’ta paranoyak oldum!
Bir karakterinize memesinin ucundan kokain koklatmak nereden geldi aklınıza? Var mı böyle bir şey gerçekten, yoksa bunu da mı uydurdunuz?
- ‘Teras’ta geçen bir sahne o. O hikayeyi o kadar sinematografik anlatmak istedim ki, sanki film izliyormuş gibi olsun insanlar. Sahne sahne canlansın her şey. O da bir sahne. Hikayedeki adamın nasıl coştuğuna dair bir ipucu. Var mı yok mu, bilmiyorum gerçekten.
Kadın kahramanın ağzından yazdığınız yerlerde ne kadar zorlandınız?
- Hiç zorlanmadım! Özellikle de kadının ağzından seksi anlatırken. Bunda en büyük etken, kadın arkadaşlarımdan zaman zaman dinlediğim seks hikayelerinin aklımda fena halde yer etmiş olması!
Kocası, gözü önünde bir başka kadınla sevişen bir kadının ruh halini nasıl anlatabildiniz? Kısacası, eş değiştirenlerin ruh hallerini nerede gözlediniz, nerede çalıştınız!
- Yıllar süren bir saha çalışması yapmış değilim! Ama evet, bu fanteziyi icra edenlerle tanıştım, neler yaptıklarını, işlerin nasıl yürüdüğünü, hangi ruh halinde olduklarını; kısacası tüm teknik detayları öğrendim. Uydurmadım yani!
Bir kahramanınız şöyle diyor: “Seks dediğin sert yaşanmalı, sert bir dille anlatılmalı...” Siz de buna katılıyor musunuz?
- Ukala karakter n’olcak! Sert yaşanabilir de, sert dille anlatılması gerektiğinden emin değilim.
Devamı Pazartesi
Paylaş