Bilmem kaç zaman LPG'ye gittim; koşu bandında kendimi helak ettim; elime oklavadan bozma uzun bir sopa alıp her gün, 50 o yana, 50 bu bana, egzersiz yapıp, belimi erittim.
Allah belamı versin, çok uğraş verdim.
Şahaneydi benim belim.
Kaybolup gitmişti yanlarım.
Boşuna onlara ‘‘love handle’’ denmiyor biliyorsunuz.
Sevişirken tutamazdı sevgilim.
Bir iki ay çok yoğundum, her şeye ara verdim.
O kadar... Tek kusurum bu...
Ama demek ki ihmal etmeye gelmiyor, bel dediğin şey, sinsi bir şekilde ve birdenbire kalaslaşıyor, kütükleşiyor.
Ve bir sabah, o Allah'ın belası yanlarının dolduğunu fark ediyorsun.
Beli düşük pantolonların içine hala giriyorsun da, yandan fışkıran o şeyleri gizlemek için tişörtünü çekiştirip duruyorsun...
***
Önlem almam gerekiyor.
İhmal ettiğim bütün kadınsal faaliyetlere bugün yeniden başlamam lazım:
‘‘Alo Dilek gelebilir miyim?’’
Soluğu Aqua'da alıyorum, bir kere daha LPG seanslarına başlıyorum.
Hızımı alamıyorum, Ünzile'den bir cilt bakımı rica ediyorum.
Oh be! Nefes alıyor şimdi yüzüm. Bütün siyah noktalarımdan kurtuluyorum.
Şimdi ne var sırada?
Diş temizliğine ne dersin?
Bu Denta Med'den ne zaman çıksam iyi hissediyorum kendimi, herkese dişlerimi göstermek istiyorum, her aynada onlara -biraz çarpıklar ama- bakmak istiyorum...
Bembeyaz dişlerim ve ben Akmerkez'deyiz şimdi. Doğru Marks & Spencer'a giriyorum. Leman inkar etse de sütyenleri çamaşır makinasında yıkadığı için, çekmişler, küçülmüşler, kendime 2 tane yenisinden ama şahanesinden alıyorum.
Kafamdaki listeye bir çek daha atıyorum, nasıl mutluyum.
Hey unutmuşum, Mudo'daki şu Hülya Avşar tişörtlerine bakacaktım, dönüyorum, en derin ‘‘v’’ yakalı olanından üç tane alıyorum. Hiç üşenmeden hemen üzerime giyiyorum, hayata devam ediyorum. Hem spor, hem seksi. Daha iyisi can sağlığı!
Buraya kadar gelmişken bir de Diesel'e bakayım, eski jean'imden yanlarım fışkırıyordu, bu defodan da kurtulayım. Yaşasın buldum!
Sonra Remzi'ye giriyorum, kitap alıyorum, kalemler alıyorum, evdeki kalemlere ne olmuş bilmiyorum, taşınırken mi kaybolmuş ne, biri telefonda bir şey söylediği zaman makyaj çantamdan çıkardığım göz kalemiyle not alıyorum. Yaşasın bir sürü güzel kalemim oldu!
Oh be bugün hiç değilse kendime çalışıyorum. Bir de Network Hülya'ya bir merhaba dersem...
***
Network'ün iyi yanı, orada kendinizi evinizde gibi hissediyorsunuz, kahve filan içerken kıyafet deniyorsunuz. Taksitle alışveriş yapabiliyor olmak da bir avantaj. Bilmem kaç aya bölünüyor ya ödeyeceğiniz meblağ, sanki size hiç koymazmış gibi geliyor. Tabii bu aynı zamanda Network'ün kötü yanı, çünkü koyuyor! Bu sefer tek bir şey aldım, ‘‘yanlarım’’ı gizleyen, ‘‘Ulan bu kadın ben miyim?’’ dedirten, seksi bir gece elbisesi.
Kendime hediye ettiğim günün en kıymetli parçası.
Bundan sonrası manikür, pedikür ve ağda zamanı...
Sezen benim manikürcü arkadaşım, 40 tane arkadaş dediğim insana tercih ederim, biz orada parmak ve tırnak operasyonu yapmıyoruz aslında, hayatı konuşuyoruz. Mis gibi ellerim ve ayaklarımla koştur koştur Sevim Hanım'ın yanına çıkıyorum. Derin nefes al, işte başladı ağda faslı. Oh be bu da bitti. Çocuklar gibi şenim. Eve gidiyorum, bir duş alıyorum ve gece elbisemi giyiyorum. Zil çaldığında da şöyle bir tepkiyle karşılaşıyorum:
‘‘Oooooo hazırlık yapılmış! İnanılmaz güzel de bu üzerindeki, sokağa giymeyi filan düşünmüyorsun değil mi?’’
‘‘Neden? Yanlarım mı çıkıyor?’’
‘‘Hayır. Yanların filan yok. Ama neredeyse üzerinde elbise yok!’’
‘‘Ama ben bunu, senin veda partinde giymeyi düşünüyordum...’’
‘‘Mümkün değil...’’
‘‘Neden değil? Şişman olduğum için mi?’’
Bu diyalog böyle devam etti, karşımdaki, kadınlar ve kilo meselesinde eğitilmiş bir erkek olduğu için asla yanlarım konusunda ısrar etmedi, aksine durumu abarttığımı söyledi. Sevindim. Diyeceğim o ki, çok güzel bir gün ve gece geçirdim...
HAMİŞ: Sadece ben değil, herhangi bir kadın, o elbiseyi, bir gün, bir gece, bir yerde giymenin mutlaka bir yolunu bulur!