Paylaş
Dubai Başkonsolosluğu’nda.
Üç yıldır birlikteydik zaten, evlenmeye filan da niyetimiz yoktu, ama bir bebeğimizi olacaktı.
O bebek, bugün 4.5 yaşındaki sonsuza kadar sorular soran komik Alya.
Beş yıl önce bugün, üzerimde Accesorries’den alınmış beyaz bir elbise vardı, gelinlik- melinlik hak getire, almadık, hani ya adam gibi gelinlik yaptırırsın ya hiç o olaya girmesin ya, biz de girmedik, beyaz, sakin, öylesine uzun bir elbise.
Nikâhımızı Tufan Alpman kıydı.
İki tane de hiç tanımadığımız nikâh şahidimiz vardı, biri gitti o fotoğrafları internete sattı ya da verdi, bilmiyoruz artık. Bildiğimiz, ailelerimizin evlendiğimizi biz daha söylemeye fırsat bulamadan öğrenmiş olması.
Hep dedik ki, “Bir gün kızımız da büyüdüğünde nedimemiz olur, bütün arkadaşlarımızı çağırır bir düğün yaparız, evliliğimizi kutlarız” ama o gün bir türlü gelemedi, çünkü kocaman kutlamalardan çok, hâlâ ikimiz baş başa olmayı tercih ediyoruz.
Şimdilik evlilik yıl dönümlerimizde, dünyanın bir yerlerine kaçmayı uygun buluyoruz, ileride ne olur bilemem.
Bu yıl da öyle yaptık.
Sevgilim, “Nerede olduğumuzu yazma!” dediği için yazmıyorum, sebebi yok, adanın efendisi öyle dedi.
*
Evet, bir adadayız.
Minicik bir ada.
Kulağıma “fış fışşş” dalga sesleri geliyor.
Beyaz kumların değil, beyaz çarşafların üzerinde yazıyorum bu yazıyı, birazdan kahvaltıya ineceğiz, “Acele et!”diyor sevgilim, sonra ver elini plaj.
Küçük bir motosiklet kiraladık.
Yanlış anlamayın, mopet, yani mobilet!
Ben arkasına atlıyorum sevgilimin, “vınnnnn,” adanın bütün plajlarını keşfediyoruz.
Gençler, çılgın gibi eğleniyor bu adada.
Biz de ne tam genciz ne yaşlıyız.
Arada, şahane bir yaştayız, kıymetini biliyoruz, tadını çıkarıyoruz.
Motorda, onun beline sarılmış adanın yokuşlarını inip çıkarken, “Şanslı olmak işte bu!” diyorum, “Kendini tamamen teslim edebildiğin bir insanla birlikte olmak, onun yanında ağlayabilmek, bütün korkularını anlatabilmek, güvenmek, onunla eğlenebilmek, gülebilmek...”
Bir de aşk var, daha ne istersin, dünyanın geri kalanını istemezsin tabii...
Sonsuza kadar konuşuyoruz, öpüşüyoruz, yiyoruz ve içiyoruz.
(Yiyoruz bölümü beni korkutuyor. Elle Dergisi’nden Işın Görmüş’e sesleniyorum: Zayıflayacağım Işın, korkma! Evet, aldım biraz kilo. Ama o kadar güzel ki bu ahtapot salataları, mezeler, balıklar... Onlar kilo yapmaz deme... Ekmek ve zeytinyağı bitirdi beni! Ama toparlarım durumu sen merak etme...)
Bu akşam sevgilimle birbirimize sözümüz var, gün batımını sahildeki o üç masalı barda izleyeceğiz, anladınız orada başlayacağız içmeye -ben çilekli bir kokteyl hayal ediyorum, Rom’u bol, renkli, meyveli- sonra tek tek adanın bütün barları keşfedeceğiz, artık nereye kadar dayanabilirsek...
Bu arada, hayatın, Türkiye’deki insanı boğan o manasız gündemden ibaret olmadığını hissediyorum, hayat zannettiğimizden daha güzel ve daha kısa, sevdiklerimizle her anın tadını çıkarmalı...
Sizi öpüyorum.
(Ayşegül Yürekli Şengör ve eşi Cem’in de evlilik yıl dönümü bugün, onlarınkini de kutluyorum!)
Byeeeeeeeeee.
HAMİŞ 1: Alya da, en en en sevdiği erkek arkadaşı Aslan Cem’le birlikte, onun da keyfi yerinde, merak edenler olur diye... Aslan Cem’in annesi, dört yapraklı Yonca, sana da teşekkürü borç biliyorum.
HAMİŞ 2: Bir teşekkür de Ginger’in annesi Yonca Erten’e. Yonca, otel şahane verdiğin tavsiyeler şahane. Sayende bir romantik seyahat daha geçiriyoruz.
Paylaş