Paylaş
* Müzik yolculuğunun neresindesin? Kendini nasıl hissediyorsun?
- İçimde bir doymuşluk var. Bu da güzel bir sakinlik ve sükûnet getiriyor. Ama aynı zamanda, “Keşke sesimi şu coğrafyadan daha geniş bir yerlere taşıyabilsem” duygusu hâkim. Bu iki duygu arasında gidip geliyorum. Bir taraftan da, “Şşşşt sakin ol, git Bodrum’da bahçende domatesini yetiştir” diyorum.
* Demir’le Bodrum’da yaşamaya devam...
- Elbette. Beşinci yıla girdik. İşleri geliştirdik, iyice Bodrumlu olduk. Evimiz kiralıktı, satın aldık. Biraz daha açık alanlar yaratmaya çalıştık. Duvarları yıktık, bahçeye açılan büyük geniş cam kapılar yaptık. Bahçeyle ilgileniyoruz. Demir, “Sen beni bahçıvan mı yapacaksın?” diyor...
* Bir de tekneyle dünya seyahati hayali vardı...
- Ya evet. Tekneyi yaptık ama dünya seyahatine henüz çıkamadık. Dur, biraz daha yaşlanalım. Şu anda yaptığımız müziği dünyaya yaymaya çalışmakla meşgulüz.
* Senin için “En iyi kadın sesi” deyimini kullananlar var. Bunu duyunca ne hissediyorsun?
- Öyle olmayı çok istemiştim ve bunun için çok emek verdim. Bunu duyunca çok mutlu oluyorum. Ve evet, galiba öyleyim...
* Artık kendini tanıdığını söyleyebilir misin?
- Düştüğüm çukurlar yok mu? Hâlâ var. Ama eskisine göre daha çok tanıyorum kendimi.
* Seksi olabilmek için uğraşıyor musun?
- Kliplerde filan olmak gerekiyor biraz. Aslında olmaya çalışmaktan ziyade, biz kadınız, hepimiz içinde bir miktar seksi olma isteği.
Hâlâ entelektüeller az sevişir diyorum
* Bir zamanlar “Entelektüeller az sevişir” demiştin de, insanlar alınmıştı...
- Doğru. Bir sürü insan üzerime geldi, “Sen ne diyorsun!” diye. Beynin üç bölümü var ya, ön lop, orta beyin ve sürüngen beyin. Bizi ileriye götüren, evrimin gerçekleştiği ön lop. Ön lop, başka konularla ilgilenince, sürüngen kısımdaki hormonal hareketleri biraz daha ikincil bırakıyor. O zaman da ilgini seksten daha fazla çeken şeyler ortaya çıkıyor. Bu, benim düşüncem. Olmayan örnekler var ama ben hâlâ aynı fikirdeyim. Kimse kusura bakmasın!
* Ölüm korkusuyla aran nasıl? Aşabildiğin bir konu mu?
- Yok aşamadım. Kim aşabilir mi? Hastalık korkusu daha büyük bir korkuydu benim için. O biraz geçti...
* Çekim bittikten sonra eşofmanlarını çektin. Normal hayatında da böyle misin? Yapılı saçlarla filan gezmez misin?
- Maalesef. Bazen yakalanıyorum da bu sefil halimle kameralara. Ama n’apim ben de böyleyim. Eşofmanımı çıkarmıyorum. Şu gördüğün siyah eşofman, ikici derim. Bayılıyorum. Altına da bu lastikleri çekiyorum. “Popoyu kaldırıyor!” diyorlar, bilmiyorum artık.
HAMİŞ: 31. Yarım Kalan Hayatlar yarına kaldı...
HAMİŞ 2: Geçen hafta yazdığım 30. Yarım Kalan Hayat Mari Kasparyan şu aralar mutluluktan uçuyor. Çünkü adının açıklanmasını istemeyen bir işadamı, otizmli oğlu Arda’nın gelecek yılki Tohum Vakfı okul masraflarını karşılıyor. Söz konusu para oldukça yüksek bir meblağ. Mari, “İnanıyorum bulacağım” demişti. Ben de içimden, “Amma iyimser bir kadın. Nasıl olacak ki!” demiştim. Haklı çıktı. Resmen oldu. Bu ülkenin iyi kalpli, duyarlı insanlarına bir kere daha teşekkür ederim...
Paylaş