Paylaş
Aklında fotoğrafçı olmak filan da yok. Liseyi de bitiremiyor aslında, iki sene üst üste kalıyor, eline belgesini veriyorlar, “Hadi yürü kardeşim!” diyorlar.
Hayatını değiştiren adam, aile dostları Tanju Okan. “Gel oğlum” diyor, “Madem fotoğrafa meraklısın, sen gazeteci ol!” Onu, Yeni Ulus Gazetesi’ne sokuyor. Bizimki akıllı ya, 6 ay sonra gazeteci olmak istemediğini fark ediyor.
O dönem, asparagasın iktidar yılları. Babasını öldüren adamı, kafasını iki elinin arasına alıp pişmanlık halinde çekme yılları. Bu tür şeyler Tamer’i açmıyor. Danıştay kararıyla liseye geri dönüyor, bitiriyor, Mimar Sinan’ın sınavına giriyor, o yıl da fotoğrafçılık bölümü açılmış. Yıl 78. Üniversitede fotoğraf okuyor.
O yıllarda Mudo, Derimod gibi firmalar hep yabancı fotoğrafçılarla çalışmayı tercih ediyor. Çünkü Türkiye’de moda fotoğrafçısı yok, bizimki diyor ki, “Ben bu yabancı fotoğrafçıların ayağını kaydırırım...”
Yapıyor da...
Azmeden derviş...
Hâlâ Mimar Sinan’da hoca.
Onun için fotoğrafın iyi olması önemli ama olmazsa da dünyanın sonu değil, çünkü hayatta daha önemli şeyler de var... Tamer için önemli olan işini iyi yapmak...
Dünyanın, işini iyi yapanların omuzlarında yükseldiğine inanıyor, sanatçıların değil...
Elbise askısı da oldum
AYŞE ARMAN BU POZLARI VERDİ
DEDİLER ki, “Mankenlik yap...”
Dedim ki, “Benimle ne alakası var?”
Dediler ki, “Bir Yarım Kalan Hayatlar önerisi bu. Sen bize elbise askısı ol, Tamer Yılmaz üzerinde çeşit çeşit giysilerle fotoğraflarını çeksin, biz de onları bir siteye koyalım. İnternette, insanların online alışveriş yaptıkları bir site bu. Adı trendyol.com. Müthiş başarılı. 2 milyon abonesi ve on milyonlarca tık’ı var...”
“Eeee?”
“Eeee’si sen 20 bin lirayı ihtiyacı olan birine ver, satıştan yüzde 10 verelim, onu da ver...”
“Süper ama siz deli misiniz! İnternetten kim alışveriş yapar...”
“Asıl sen delisin! Dünyadaki yeni trend bu. Oturduğun yerden seçiyorsun. Bir de trendyol, birbirinden güzel markalardan on binlerce adet sipariş ettiği için, ucuza alıyor, ucuza satıyor. İndirimler yüzde 85’i buluyor. Mesela Beymen’de 100 bin lira olan şey, orada 40 bin lira...”
“Şaka yapıyorsun!”
“Hayır. Hem de eve teslim... Bir sürü kampanya düzenleniyor. Seninki de bunlardan biri olacak, 4-5 gün sürecek. İçine sinmeyen bir şeyi giymezsin. Tamer zaten arkadaşın, güzel ve eğlenceli fotoğraflar çeker, Hakan Öztürk de en iyi kıyafetleri, ayakkabıları, çantaları, aksesuvarları ayarlar, ne kadar zevkli bir adam olduğunu biliyorsun, yüzlerce ürün getirecek, en hoş ‘look’lar elde edilecek...”
“Look nedir?”
“Moda sektöründe böyle deniyor. 10 moda fotoğrafı değil de, 10 look...”
“Tamam o zaman yapıyorum. Ne zaman çekiyoruz fotoğrafları?”
Who is your inspiration?
BU arada, ben bilezik manyağıyım. İncecik takılar. Mümkünse altın. Hatta pembe altın. Narin, minicik şeyler. Varımı yoğumu verebilirim. Bu alanda bayıldığım iki tasarımcı var, biri Milka Karaağaçlı. Yani Kısmet. Şahanedir, onunla buluşuruz, yeni neler yapmış bakarım, mutlaka beğendiğim şeyler çıkar, taksit yapsın diye yalvarırım. Çekimde bileğimdeki bir sürü şey Milka’ndadı. Sitesinin adı www.kismet-tr.com
Bir de Batya Kebudi var ki, onun ismini de bir yere mutlaka not edin, lazım olur. Önümüz yılbaşı, yaratıcı hediye gerekir. O, istediğiniz her şeyi altını eğerek yazıyor, müthiş kolyeler, bilezikler. Bu çekim için boynuma, “Şimdi değilse ne zaman?” yazdı. Bu, benim 2011 sloganım. Saldıralım arkadaşlar her şeye, bu hayat, beklemeye değmiyor. Başkasına zarar vermeden iştahlı ve gözü açık olalım, bekleyelim, ertelemeyelim. Bir de bileğime, “inspiration” yazdı. O da benim için Ömer demek. Sevgilim. Adam, benim ilham kaynağım. Size de, bu yıl ilham kaynağı olacak insanlarla birlikte olmanızı diliyorum. Ve gidiyorum. Batya’nın internet adresi de
www.batyakebudi.com
Maslak’ta bir çekim
TAMER Yılmaz’ın Maslak’taki stüdyosu...
Girer girmez onu öpüyorum, “N’abersin?” diyorum ve elbise askılarındaki yüzlerce kıyafeti görüyorum. Birbirinden güzel tek parça elbiseler, ki bayılırım, jean’ler, tight’lar, ayakkabılar, botlar, çantalar, Allah Allah neler...
Birden heyecan yapıyorum...
Kadınım heyecanlanacağım tabii... Benim değiller ama olsun, bir süreliğine öyleymiş gibi davranabilirim.
* * *
Makyöz Çiğdem Yartaşı. Meğer büyük kampanyaların altındaki imza oymuş.
Beymen, Sarar, Boyner...
Mesleki deformasyon işte, bir taraftan bana makyaj yapıyor, bir taraftan da ben onu sorguya çekiyorum. New York’ta yaşayan meşhur bir kuaför dayısı var, 15 günde bir Türkiye’ye gelip burada, müdavimlerinin saçını kesiyormuş, o yardım etmiş Çiğdem’e, çünkü başının etini yemiş, “Dayı, ben makyöz olmak istiyorum, Amerika’da eğitim almak istiyorum” diye.
Sonunda dayı pes etmiş, kıza el vermiş. Çok sade makyaj yapan bir kadın, onun da adını bir yere not edin, bir gün ihtiyacınız olur.
Saç için, Ebil’den Ali Cavdaro geldi. Hızır gibidir, her zaman, her acil işe yetişir, bir telefon kâfidir, 15 yıldır tanıyorum, çocuktu, büyüdü, evlendi, baba oldu, onun gibi kimse fön çekemiyor.
Herkes etrafımda pervane...
15 dakikalığına da olsa kendimi oranın starı gibi hissediyorum.
“Hakan’la tanışıyor musun?” diye soruyor Tamer.
“Tanışmıyorum ama tanıyorum, yaptığı işleri çok biliyorum, bana hep çok cool gelmiş biri...”
Hakan gülümsüyor.
Samimi ama mesafeli.
Telefonda, vücudumda beğenmediğim yerleri söyledim. “Belim, bacaklarım kalın, ince değilim, ona göre seç kıyafetleri, olur mu?” dedim.
“Anladım” dedi ama...
Aslına bakarsanız, ben anladığına ihtimal vermedim.
Fakat çekim günü gördüm ki, kimse boşuna Hakan Öztürk olmuyor!
Seçtiği kıyafetlerin hepsi “cuk” diye oturdu üzerime.
Bir sürü elbise giydim çıkardım, seri halde.
Bir kısmına bayıldım, ben de istiyorum.
Herkes o kadar profesyonel ki yarım günde bitti her şey.
Güle oynaya...
Bir ara, “İyi ama kim bu trendyol’un kurucusu ve sahibi” dedim.
“Demet Mutlu” dediler.
Harvard mezunu genç ve çok güzel bir kadın.
Sıkı bir eğitim, sıkı bir vizyon...
Artık onu da yarın okuyun...
HAMİŞ: Trendyol’dan gelen 20 bin liranın ve satıştan elde edilecek gelirin verileceği insanların hikâyeleri önümüzdeki günlerde...
Paylaş