10 yıl önce erotik fantezileriyle yüzleşmeye cesaret edenlere bir kitap yazdınız: "Pusudaki Ten." - Evet.
Ama yasakladı...- Yasaklanmasının sebebi, kitabın içeriği değildi. Bir yıl boyunca kitapçılarda satıldı. Güzel sanatlar fakültelerinde mitoloji ve cinsellik bağlamında ders kitabı olarak okutuldu. Ama Fidelio’yu sahneye koyarken, Bremen’den getirttiğim tenorun öncelikli olmasına sinirlenen bir arkadaşım, benden intikam almak istedi ve kitabı, aklına gelen her yere, bakanlıklara, hatta MİT’e şikayet etti...
Ve kitap, "Halkın ar ve haya duygularını incitmek ve küçükleri muzır neşriyattan korumak" kanunu çerçevesinde iki yıl yargılandı, hakkında toplatılma kararı alındı...- Aynen. Güya, beni cezalandıracaktı...
Başardı mı?- Yok canım, üzerinde bile durmadım. Er ya da geç aklanacağını biliyordum çünkü. Nitekim öyle oldu...
Şimdi sular duruldu. Gelin kitabınız "Pusudaki Ten"i yeniden konuşalım. Belgesel tadında bir kitap... Sarsıcı bir kitap... Cinsellikle ilgili insanın aklına gelebilecek her şeye değiniyorsunuz, fantezilerden en uç cinsel sapkınlıklara, eşcinsellikten fetişizme kadar... - Açık söyleyeyim, pornografik kaygılarla yazılmış bir kitap değil. İçindeki yazılardan bazıları Hustler Dergisi’nde yayınlanmıştı. Ama Hustler okurları, "Kim bu Mehmet Ergüven? Nedir bu deli saçması yazılar! Hiçbir şey anlamıyoruz. Kaldırın bunları?" diye derginin editörüne şikayet mektupları yollamışlar. Anlatmak istediğim, okurun cinsel arzularını istismar etmeye yönelik yazılar değil bunlar. Kimse okuyup mastürbasyon yapamaz. Hatta, belli bir birikimi yoksa kolay kolay anlayamaz.
Pardon ama siz bu kitabı niye yazdınız?- Çünkü yazmasaydım intihar ederdim. Belli bir yaştan sonra ölüm korkusu içinize yerleşiyor, çok da uzak olmayan bir zaman diliminde bu hayata veda edeceğiniz duygusu, kafanıza dank ediyor. Ama bir fark ediyorsunuz ki, bir sürü şeyi ertelemişsiniz, mesela toplumun getirdiği normlar ve yasaklar yüzünden cinsel fantezilerinize ket vurmuşsunuz. Bir an geliyor, "Nedir canım!" diyorsunuz, "Zaten bir ayağım öbür tarafta, artık yaşlanıyorum, inceldiği yerden kopsun!" ve bazı tabuları şu ya da bu biçimde yıkmayı göze alıyorsunuz. Ertelenmiş hazlarla bir ömrün geçmeyeceğini anlıyorsunuz. Tabii bu sefer de müthiş bir iç hesaplaşma başlıyor. "Pusudaki Ten"i işte böyle sancılı bir dönemde yazdım. Kitap, bir "öğürtü"yle içimden çıktı, rahatladım...
İyi de tüm bu iç hesaplaşmayı, bu öğürtüyü neden yaşadınız? Tetikleyen neydi?- 47 yaşına kadar karım ve çocuklarımla mazbut bir şekilde yaşarken, hayatıma bir erkek girdi. İlk ve son kez. Çok çarpıcı, bitmeyen, geceli gündüzlü bir ilişkiydi. 10 yıl sürdü. Bu kitabı o yüzden yazdım. Bu yaştan sonra saklayacak hiçbir şeyim yok. Kimseden korkum da yok.
Peki ya eşiniz, o ne yaptı bu ilişkiyi öğrenince?
- Ne yapacak? Kıyameti kopardı. Havada tabaklar uçuştu, çok büyük kavgalar yaşandı. Ama sonra baktı ki, hiçbir şeyi değişmiyor. Ya kabul edecekti ya da benden boşanacaktı. Beni böyle kabul etti.
Eşcinsel eğilim, birdenbire ortaya çıkabilir mi?- Yok hayır. İçinizde hep oluyor. Ama insan kendine konduramıyor. Geriye dönüp düşününce, üç-dört yaşlarındayken teyzemin oğluyla divanın altına girip oyun oynardık, ona sarıldığım zaman heyecanlanırdım, bunları şimdi fark ediyorum. Yıllarca bitmez tükenmez bir perhizle yaşadım. 8 yıl Almanya’da ve İtalya’da kaldım, benimle o ya da bu şekilde ilişkiye girmek isteyen erkeklere yüz vermedim, eşcinsel çevrelere hiç girmedim. Böyle söylemesi tuhaf ama kendi gerçeğimle yüzleşmemek için, on binlerce kitap ve CD’nin arasına kendimi hapsettim. Ama işte, "Pusudaki Ten"i yazmama sebep olan kişiyle tanışınca anladım ki, hazları erteleyerek mutlu olamıyor insan ve ona bıraktım kendimi...
En çok nesi sizi etkiledi?- Gövdesi. İnanılmaz estetikti. Bir baletti. Esmer güzeli bir balet. Onu saatlerce seyrederdim. Onun bedeni üzerine bir sürü yazı yazdım. Ha o, bütün bunları anlayabildi mi? Bilmiyorum. Gerçi şanslıydım, birlikte Mahler dinleyebiliyorduk, müzik ve dans üzerine konuşabiliyorduk, müthiş bir zarafeti vardı ama yine de benimle aynı dalga boyunda olamadı...
Eşcinsel biri 15-20 yıl bir kadınla nasıl evli kalabilir? Ben hálá oradayım pardon...- Eşim Lale, kafaca çok anlaştığım biri, çok kültürlüdür, çok iyi arkadaştır. Cinselliğe gelince, sorunsuz bir cinsel ilişkimiz vardı. Ama tabii yatağa hangi fantezilerle girdiğiniz önemli...
Bir kadın bunları bilebilir mi?- Hayır, mümkün değil! Bence her erkeğin içinde bir kadın var. İstedikleri kadar bunun tersini iddia etsinler. "Her erkek eşcinseldir, sadece bazıları bunun farkında değildir!" denir ya, biraz abartılı olsa da doğru. Ben erkek ötesi erkek görünen adamların içinden nasıl kadınlar çıktığını görünce, dehşete kapıldım. En homofobik olanlar da, eşcinselliğe kesinlikle en yatkın olanlar. Dayaklar, hakaretler, hatta öldürülmeler hep bu yüzden. Bastırılmış tutkularının faturasını eşcinsellere çıkarıyorlar.
Peki bütün yaşadıklarınızdan sonra "Çok fazla bedel ödedim. Değer miydi? Gizleseydim keşke" diye düşündüğünüz hiç olmadı mı?- Hayır asla. Ben gündüz gizli bir ilişki yaşayıp, akşam hiçbir şey olmamış gibi eve gidebilecek biri değilim. Hadi, size yalan söyledim diyelim. Kendime yalan söyleyerek yaşayamam ki. Hepimiz gece yattığımız zaman pikeyi üzerimize çektiğimizde Tanrı ile baş başayız. Rahat uyuyabiliyor musunuz? Ben uyuyabiliyorum. Hayatım boyunca kimseyi bilerek, isteyerek üzmedim, kötülük de yapmadım.
Bu kadar açık olunca insanlar hakkınızda dedikodu yapmaz mı? Fısır fısır konuşmaz mı? Bunu nasıl aştınız?- "Vur ve şah de!" mantığıyla. Kimse bir şey sormadan, "Ben operayı kafamla yönetiyorum, popomla değil!" dedim. Bitti. Onlar söylemeden sen söyleyeceksin. O zaman yapacak bir şey kalmıyor. Çünkü onlara bu fırsatı verirsen, seni öldürürler...
ALDIĞIMIZ ZEVKLERDEN BIKIYORUZ VERDİKLERİMİZDEN ASLA Bir kadın, zevk almadığını söylediği anda, bir erkeğin erkekliği biter. O erkeği erkek yapan, kadının davranışlarıdır. Aynı şey kadın için de geçerlidir sanırım. Bir erkek, "Senden önceki Fatma başka bir şeydi!" dediği an, karşınızdaki adam Tom Cruise da olsa yataktan çıkmak istersiniz, "O zaman git Fatma’yla yat!" dersiniz. Çünkü cinsel haz, karşındakinin coştuğunu gördüğün zaman başlıyor. Biz erkekler, hep korkuyla yatağa giriyoruz. Bundan kurtulmanın en kestirme yolu da, karşımızdaki kadının mukayese yapabilme olanağını baştan engellemek. Niçin bakire olsun diye tutturuyorlar sanıyorsunuz. "Ya öncekinin performansı daha yüksekse? Ya benden daha çok zevk verebiliyorsa?" diye düşünmesi gerekmeyecek de ondan...
CİNSEL TERCİH YOK CİNSEL EĞİLİM VAR
Annenizin çok sert olmasıyla eşcinsel eğiliminiz arasında bir bağ kurulabilir mi?- Yok hayır, 4 yaşındayken bir erkeğe hissettiğim duyarlılıkla annemin ne ilgisi olabilir? Ben her şeyin genetik olduğuna inanıyorum. Zaten bu "cinsel tercih" lafı çok yanlış, cinsel tercih diye bir şey yok, olsa affedersiniz, eşcinselliğin bu kadar aşağılandığı bir dünyada, niye kendimizi sıkıntıya sokup tercihimizi erkeklerden yana kullanalım? Cinsel tercih yok, cinsel eğilim var.
Peki belli bir doygunluğa gelip başka bir şeyleri merak etmek olabilir mi?- Yok hayır. Bununla da alakası yok.
Zaman zaman insanlar çıkıyor, en son Dalay Lama çıktı. "Seks, insanın kendi üzerindeki kontrolünü kaybetmesine sebep oluyor. Cinsel perhize gidin" türünden laflar etti...
- Hiç katılmıyorum. Ertelenmiş hazlarla, mutlu bir yaşam sürmek mümkün değil. Hedonist değilim ama şu veya bu şekilde bir fantezin varsa, biri çok hoşuna gidiyorsa, o da senden hoşlanıyorsa neden olmasın ki? Zaten ölüp gideceğiz, böcekler yiyecek...
Peki 40 yıl aynı insanla mutlu olanları, hiç bu tür arayışlarda olmayanları görünce ne yapıyorsunuz...
- İtiraf ediyorum, gıpta ediyorum. Ama tabii cinselliği dolu dizgin yaşadıklarını düşünmüyorum. Hatta yaşadıklarını bile düşünmüyorum.
İKİ İNSAN ARASINDA RIZA VARSA HER TÜRLÜ FANTEZİ YAŞANABİLİRSizce iki insan arasında rıza varsa, her şey olabilir mi?- Evet. Neden olmasın?
Cinsel fantezilerin bir sınırı yok mu?- Sınır dediğiniz şey nedir? İki tarafın da rızası varsa, iki taraf da hoşlanıyorsa, haz alıyorsa kime ne?
HAŞEMANIN TAHRİK EDİCİ OLMADIĞINI KİM SÖYLEYEBİLİRBiz Türkler cinsellikten neden bu kadar çok korkuyoruz?
-Ya işte mesele bu. Yasaklar, normlar... Biz bu yasaklarla yaşıyoruz da ne oluyor? Yasaklar, son tahlilde, hayal gücümüze ait alanın genişlemesiyle noktalanıyor. Yoksa fantezilerimizi, fetişlerimizi engellemiyor. Haşema mesela. Haşema giymiş bir kadının tahrik edici olmadığını düşünüyorlarsa çok yanılıyorlar. Bir erkek, tıpkı topuklu pabuç, mendil, oje gibi haşemayı da fetiş objesi olarak algılayabilir.
ANNEM, KARIMA BU ADAMI TERK ET DEDİAnnenizle ilişkiniz nasıldı?- Babam ressam Nurettin Ergüven. Annemle ben çok küçükken ayrılmışlar. Ben annem, anneannem ve üvey pederle büyüdüm. Anneme hastalıklı bir sevgim vardı. İnanılmaz bir bağlılık. Her hafta yatılı okula giderken, cumartesiye kadar yaşayacak mı, ölecek mi diye düşünür, ağlardım. Böyle takıntılı bir sevgi. İçim titrerdi annem için...
O da size böyle düşkün müydü?
- Evet. Ama çok sert mizaçlıydı. Düşünebiliyor musunuz, karıma gidip "Bu adamı bırak!" demiş. Bir erkekle ilişkim olduğunu duyunca çıldırdı. Karımdan beni terk etmesini istedi. Sonra hızını alamadı, "Bari güzel olsa içim yanmaz!" dedi.
Karınız için mi?- Hayır canım, erkek arkadaşım için. Onunla beni tanıştıran annem. Kendisinin Cağaloğlu Kız Enstütüsü’nden bir arkadaşının bir yakınıymış. Sonra tabii öğrenince delirdi, kendini kaybetti ve beni hiç affetmedi.
13 sene hiç mi görüşmediniz?- Hayır, hiç.
Gitmediniz mi kapısına?- Gittim ama "Defol!" dedi, beni kapıdan kovdu. Maaile beni reddettiler, kardeşlerim de. Geçen mayısta öldü annem, beni dışladılar, cenazeye bile gidemedim. Ama itiraf ediyorum, kafamın içi bir çöp kutusu gibi, annem gelince aklıma, ağlıyorum ama neye ağladığımı bilmiyorum. Acım bir milim geçmiş değil. Bazen "Canavar kadın iyi ki öldün" diyorum, sonra da "Benim melek annem, neredesin?" diyorum.
KİMDİR?47 doğumlu. Doğduğu evde Mozart mı Beethoven mı konuşuluyor. Resim ve klasik müzik tartışmaları yapılıyor. Operalar, aidalar dinleniyor. Babası ressam Nurettin Ergüven. Ama o annesi ve "üvey pederiyle" büyüyor. İstanbul’da yatılı okuyor. Derken Münih’te Şan ve Sahne Yönetmenliği eğitimi alıyor. Dönüşte İzmir’e yerleşiyor. İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde sahne yönetmeni olarak göreve başlıyor. Macbeth, Faust, Fidelio, Falstaff, Uçan Hollandalı, Don Giovanni, Figaro’nun Düğünü vb. olmak üzere çok sayıda operayı sahneye koyuyor. Gılgamış’tan Deli Dumrul’a kadar bir dizi Türk operasının da sahnelenmesini üstleniyor. Aslına rücu ediyor, 70’li yılların sonunda resim eleştirisine de başlıyor. 20’nin üzerinde kitabı var. Sesle Renk Arasında, Mavisakal Haklı, Yoruma Doğru, Sırdaş Görüntüler, Pusudaki Ten, Görmece, Gölgenin Ucunda ve Kurgu ve Gerçek. Biyografiler de yazıyor, en çok bilinen biyografisi Türk resminin Mikelanjelo’su sayılan Neşet Günal biyografisi.