İnanılmaz eğlendim. Sizin de "Hayııııııır! Asla" dediğinizi duyar gibiyim. Hatta eminim. Kadın erkek herkes bu slip denilen şeye karşı. Şortu ya da boxer’ı tercih ediyorsunuz değil mi? Yeter ki slip olmasın. Peki niye? Ben de bu slip düşmanlığını anlamıyorum. Parmak arası terlik düşmanlığı gibi.
Var mı, ben erkekte slip seviyorum. Pantolonun altına giymek için de, denize girmek için de. Çünkü... Erkekler,
kadınların açılıp saçılmasından hoşlanıyor, bedenlerinin ne kadar azı kapalı kalırsa o kadar makbul. Peki biz niye erkek bedenini böyle değerlendirmiyoruz. Neden onların kendilerini daha fazla örtmelerini teşvik ediyoruz. Bence yanlış. Onlar da bize kendilerini beğendirsinler, vücutlarına dikkat etsinler. Böyle bir amaçları olsun, vücutlarını kontrol altında tutsunlar. Boxer kusurları örtüyor, saklıyor. Ama slip giyince bel yağları yandan fışkırıyor, ondan sevmiyorlar, ondan estetik gelmiyor. İyi de bizim suçumuz ne? Bizim hep ince ve fit olmamız gerekiyor. Kadınlara yapılan bir haksızlık değil mi bu? Lütfen boxer ya da şort sever olmaktan vazgeçin.
Neden gözümüz doymuyor?Sofrada sadece iki kişiyiz. Kahvaltıya oturacağız. Kişi başı iki, bilemedin üç dilim salam yeter. Öyle değil mi? Mantıklı insanlar öyle yapar, insanların önüne bu kadar koyar. Ben? Bende mantık ne arar! Şarküteriden aldığım bütün salamı masaya getiriyorum, belli bir estetik içinde, bir güzel yan yana diziyorum. Sadece iki dilim yiyebilecek olmamızın zerre kadar önemi yok. Tamamının orada durması gerekiyor... Ki... Benim gözüm doysun!
İstiyorum ki, sosisler de -ama poşetteki bütün sosisler- yanda, bir başka tabakta dursun. Peynir tabağı da, zengin olsun. Dur getireyim bütün peynirleri! Nasıl yani, üç domates ve salatalık yeter mi? Sen dalga mı geçiyorsun? Delirdin herhalde! Ya biterse? Ya aç kalırsak? Felaketi düşünebiliyor musun?
İşte ben, ne zaman sofra kursam, kahvaltı hazırlasam, bu hissiyat içindeyim. Buzdolabındaki her şeyi çalışkan bir arı gibi masaya taşıyorum. Yemesem bile, sağ tarafımda reçeller duracak, marmelat ve bal sol tarafımda olacak. Ekmeğin tamamı da masaya konacak...
Ancak o zaman kendimi güvende hissediyorum!
*
Sevgilim her seferinde gülümsüyor. "Ooooooo yine donatmışsın!" diyor. Çok şefkatli davranıyor. Ama aslında bunun ruhumdaki bir sapma olduğunu düşünüyor. Kim bilir belki öyledir. O, az ve öz sofralar hazırlıyor. Sadece yiyebileceğimiz kadarını masaya getiriyor. Onun gözü tok. Amaaaa... Sadece yemek konusunda...
Onun ruhundaki sapmalar da banyoda ortaya çıkıyor. Tıraş malzemelerinin olduğu çekmecede ekstradan dört diş macunu, üç diş fırçası, iki tane tıraş losyonu ve yüzüne sürdüğü kremlerden bulunduruyor. "Ne olur ne olmaz... Biter filan" diyor. Ara ara gidip çekmeceyi açıp kontrol ediyor, orada durduklarını görünce içi rahatlıyor. Demek ki, onun da bu konuda gözünün doyması gerekiyor. Ben nasıl salamların bitmesinden korkuyorsam, o da diş macununun bitmesinden korkuyor. Aslında hepimizin bir konuda gözünün doyması gerekiyor... Neden acaba?
Erkekler, siyah saçlı kadınlardan korkuyor mu?
Bir süre önce saçlarımı siyaha boyattım. Normal saç rengimden 1-2 ton daha koyu olan saçımla eve geldiğimde, önce kocam tanımadı. Don fanila açtığı kapının arkasına saklanarak kapıyı kapamaya çalıştı. Suratıma bakmaya bile korktu. Ve bana "Damla Hanım!" demeye başladı. Erkeklerin kumral-sarı saçlardan daha çok hoşlandıklarını biliyordum. Nasıl olsa alışır diye düşündüm. Ama ertesi gün ofise geldiğimde olay daha da garip bir hal aldı. İşyerimdeki kız arkadaşlarım çok beğendiklerini, siyah saçım yüzümün hatlarının ortaya çıkardığı söylerken, erkeklerin hepsi dehşete kapıldı. "Drakula’nın gelini geldi!" diyeninden tutun da, "İnsanları korkutmak için mi yaptınız bu saçı?" diyenine kadar... 50 tane erkek gördüyse, 45’i şiddetle beğenmedi, üçü beğendi, ikisi çekimser kaldı. Şu anda da kara kara düşünsem mi, kendi kendime gülsem mi bilmiyorum. Bu yeni saç bana bir gerçeği keşfettirdi: Erkekler, sert ifadeli kadınlardan korkuyor. Suratıma resmen ürkmüş bir ifadeyle bakıyorlar. Kadınların bir kısmı ise bence gerçekten beğendiğinden, bir kısmı ise kumral halimi tehlikeli buldukları için siyah saçımı daha çok beğendiklerini söylüyorlar. Ama kadınla erkeğin bu kadar farklı bir bakış açısı oluşturduğu konunun incelenmeye değer olduğunu düşündüm. Siz ne dersiniz?
(Damla E.)HAMİŞ: Ben de fikrimi söylüyorum Damlacım. Bir kere ikisi de iyi. Zaten bir şey yapmasan da güzelsin. Kumral halin, daha yumuşak, daha doğal. Ama daha sıradan. Siyah saçlı halin, daha sert, daha vurgulu, daha kişilikli. Ama daha yorucu. Ben de kumralı alırım. Çünkü etrafımda Mata Hari gibi, ben buradayım, diyen bir kadının dolaşmasını istemem...
’Seni okuyorum, çünkü...’Sadece varlığın bile benim için bir umut. Bence her kadın için ve kadını seven her erkek için öyle olmalı. Kafalarımızın bezlere sokulmaya, sekse bir lüks olarak bile hakkımızın bulunmadığına inandırılmaya, keyif aldığımız her şeyin erkek kontrolüne sokulmaya çalışıldığı Türkiye’de, sen benim bir kadın olarak umudumsun. Bir gün Türkiye’ye dönme umudumsun. Döndüğümde, kendim olarak yaşamaya fırsat bulma umudumsun. Düşündüklerimi erkekleştirmeden, kadınca ve tüm ateşiyle konuşabilme umudumsun. Kadınlığımdan duyduğum gurur için yargılanmama umudumsun. Eğer çocuklarımı Türkiye’de yetiştirirsem, kızımın limitlerini anlama ve kadın olmaktaki limitsizliklerini kavrama umudumsun. 40’lı yaşlarıma yaklaştığımda hálá güzel, hálá bakımlı, hálá ateşli ve hálá kadın kalma umudumsun. Sıfatı listelere sığmayacak bir umutsun sen benim için. Bir okurun olarak her zaman arkandayım. Sevgiyle...
(Gülgün B.)
HAMİŞ: Normalde insanın kendisini bu kadar öven bir mail’i koyması ayıp. Ama utanmıyorum. Çünkü ben beni yeren, yerden yere vuran mail’leri de yayınlıyorum. Gülgün B, sana çok teşekkür ediyorum, sen de bana umut verdin. Beni yeniden şarj ettin, gaza getirdin, güzel fikirler bulmak, güzel yazılar yazmak, güzel röportajlar yapmak, yapabilmek için beni heyecanlandırdın. Sadece eleştirenler tarafından değil, böylesine güzel ve yapıcı insanlar tarafından da okunduğumu bilmek beni acayip mutlu etti.
Çektiğim numaraHayır, sekste nüktedanlık değildi.
Hayır, kendim okur havası verip, kendi kendime A.A. rumuzlu bir okur mektubu yazmak değildi.
Evet, pazartesi yazısındaki mail’lerin başlıklarını alt alta okuyunca ortaya bir metin çıkıyordu.
Bu numara, Aslı E., Yılmaz A., Leyla A., Yonca T., Gülüm Ç ve Ayşe T’nin gözünden kaçmadı. Kutluyorum. "Seni Kara Kitap’taki köşe yazarı Celal’in yazılarına benzettim" demiş, Aslı E. O kadar değil ama bu kadar dikkatli okurlarımın olması hoşuma gitti...