Engelli dostu olmayan lokantaları teşhir edelim

FAHRİ Gediz haksız mı?

Haberin Devamı

“Hayatımızın en önemli sosyal faaliyetlerinden biri dışarıda yemek-içmek” diyor.

Haklı.
Ama dikkat çektiği bir nokta var.
Türkiye’de engellilerin de gidebileceği, onların şartlarına uygun restoran neredeyse yok!
Oysa milyonlarca engelli var
bu ülkede.
Bunu fark ettiğinden beri, değerlendirme skalasında değişime gitmiş, artık restoranların engelliler için uygun olup olmamasını da ölçüleri arasına almış.
Eğer uygun değilse, lokanta müthiş bile olsa tam puan alamıyormuş.
Benden “borazan” olmamı, bu işe eğilmemi rica ediyor.
Bence harika bir fikir!
Gelin, engellilerin giremediği lokantalar “teşhir edilsin”. Belki ayıp böyle demek ama onlar engellileri düşünmüyorsa, biz niye onları düşünelim.

 


EN İYİSİ OLSAN KAÇ YAZAR

 

Haberin Devamı

Şöyle yazmış Fahri Gediz:
“Düşünsenize, her tadı ayırt edebilen Allah vergisi muhteşem bir damağınız, her kokuyu ayırt edebilen güçlü bir burnunuz var. Yemek yemeyi çok seviyorsunuz ve yediğiniz her yemeği iyi de eleştirebiliyorsunuz. Herkesten daha çok gastronomiyi biliyor, okuyor, herkesten daha çok yemek tadıyorsunuz. Sosyal bir insansınız ve arkadaşlarınızla dışarıda buluşmayı çok seviyorsunuz. Dünyanın büyük metropollerinden İstanbul’un en güzel restoranlarından birinde akşama rezervasyon yaptırıyorsunuz. Kaldırımlarda yaşadığınız onca sıkıntıdan sonra insanların “rahatsız edici” bakışlarına maruz kalarak restoranın kapısına yöneliyorsunuz ve içeri giremiyorsunuz...
Nedeni, ömür boyunca ittirmek zorunda olduğunuz o tekerleklerin, kapıdaki o tümsekleri aşamaması... Nedeni, görmeyen gözleriniz için size yol gösterici kimsenin bulunmaması...
Nedeni, doğuştan zayıf kollarınızın gücü yetmediği için ağır, süslü kapıları açamaması...
Nedeni engelli olmanız!
Şimdi sizin için, harcanan o dekor paralarının önemi var mı?
İçerideki şefin Avrupa’da eğitim görmesinin önemi var mı?
Tabakların özel porselenlerden yapılmış olmasının ya da balığın taze olmasının önemi var mı?
Siz içeri rahatça giremedikten sonra, herkese sağlanan imkânlardan faydalanmadıktan sonra, kapılarda sizi “farklı” gibi gören bakışlara maruz kaldıktan sonra, o restoranın “dünyanın en iyisi” olmasının önemi var mı?

 

Haberin Devamı

LEZZET KADAR ÖNEMLİ

 


Restoran işletmecilerini hiç düşünmedikleri bir konuda sağduyulu olmaya davet ediyorum.
Lütfen yarattığınız değerin, markanın herkese eşit olanaklar sağlamasına dikkat edin.
Fiziksel koşullarınızı, engelli vatandaşlarımız için de uygun hale getirin.
Bu restoranlarımızda en az “lezzet” ya da “hijyen” kadar önemli bir konu”...
Fahri Gediz’le önümüzdeki günlerde bir gece turuna çıkacağız, engelli dostu restoranlar ve olmayanları anlatacağız. Belki Omurilik Felçlileri Derneği Başkan Yardımcısı Semra Çetinkaya da bize katılır, hani onunla tüm şehri tekerlekli sandalye ile dolaşmıştım...

 

 

HAMİŞ:

Tabii ki engellilere yapılan haksızlık restoranlarla sınırlı değil. Birçok alanda söz konusu. Önce lokantalarla başlayalım, belki sonra gerisi de gelir...

 

Haberin Devamı


Sözün gücü


BU hikâyeyi Zülfü Livaneli’nin Yaşar Kemal kitabında okudum, çok hoşuma gitti, sizinle paylaşmak isterim. Bence algı yönetimi denilen şey bu işte...
New York’un Brooklyn Köprüsü’nde dilenen bir kör varmış. Köprüden geçenlerden biri, adamcağıza günlük gelirinin ne kadar olduğunu sormuş. Dilenci “Bir-iki dolar!” demiş. Yabancı, bunun üzerine, kör dilencinin göğsünde taşıdığı, engelini belirten tabelayı almış, üzerine bir şeyler yazdıktan sonra, yeniden dilencinin boynuna asmış ve demiş ki, “Tabelaya, gelirinizi artıracak bir yazı yazdım. Bir müddet sonra tekrar uğrarım. Bakalım bir netice verecek mi?”
Aradan bir ay geçince adamın yolu, tekrar kör dilencinin olduğu yere düşmüş, “Durumlar nasıl?” demiş. Adamı sesinden tanıyan dilenci, “Günde on-on beş dolar topluyorum. Tabelaya ne yazdınız da insanlar bana bu kadar sadaka veriyor?” diye sormuş.
Adam yanıtlamış:
“Siz gelen baharı göreceksiniz, ben göremeyeceğim!” diye yazdım.

 

 



Yazarın Tüm Yazıları