Paylaş
HEPİNİZİN Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun. Biz kızımla kutluyoruz. Ana-kız uzaklarda bir yerlerdeyiz. Akşamları da. Elif Şafak’ın Doğan Kitap’tan çıkan yeni çocuk romanını okuyoruz. Daha doğrusu Alya okuyor, ben dinliyorum. Sakız Sardunya’nın hikâyesi. İkimizi de sardı öykü. Yarın Elif Şafak’la, Doğan Kitap’tan çıkan bu son romanı üzerine yaptığım röportajı okuyacaksınız. Daha genel hayatla ilgili sorular bugün, kitapla ilgili kısım yarın...
Eskiden bol bol ilaç kullanıp terapilere giderdim
En çok nelere kafayı takıyorsun?
- Eskiden çok şeye kafayı takardım. Bol bol sakinleştirici kullanıp terapilere gittim. İstanbul’a ilk geldiğimde ayaklı bir endişe yumağıydım. İlk romanım Pinhan çıkacağı zaman saatlerce Cağaloğlu’nda panik halde yürüdüm, “Ben simdi romandan nasıl ayrılırım” diye. Sonra metni teslim ettim, anksiyete atağı başladı. Endişe, arıza, kompleks... Yazar taifesinde bunlardan bolca mevcuttur. Hayatla ve kendiyle bir derdi olmayan insan romancı olamaz.
En çok nelere üzülüyorsun?
- Bu coğrafyada üzülecek şey sıkıntısı çekmiyoruz. Kadına karşı şiddet katlanarak arttı Türkiye’de, acilen adımlar atılması gerekiyor. Aile Bakanlığı olabilir ama ben “Kadın Bakanlığı” da görmek istiyorum. Kobani’de yaşanan insanlık dramı, bölgede palazlanan aşırı uçlar ve dünyanın gidişatı üzülmek için yeterince sebep sunuyor.
Gelecek konusunda ne hissediyorsun? Endişeli misin, sakin misin?
- Endişeliyim tabii ki. Toz pembe yapay bir mutluluk içinde dolaşmanın anlamı yok. Ama şuna da inanıyorum: gerçekten çok güzel insanlarımız var, insan kalitesi yüksek bu toprakların. Gençleriyle, kadınlarıyla, eşcinselleriyle, azınlıklarıyla, sanatçılarıyla... Güzel insanlara inancım var.
Ne kadınlık kültüründen anlıyorum ne ev işi biliyorum
Nilgün Belgün’ün programında “İyi bir eş değilim” dedin, ne kastettin?
- Vaktimin ve enerjimin büyük kısmı yazarlığa ve anneliğe gidiyor. Her ikisi için de çok emek sarf ediyorum. Bir romana kapandığımda genellikle asosyal oluyorum. Dostlarımı ihmal ediyorum. “eş” olarak kendimi başarılı bulmuyorum. Ne kadınlık kültüründen anlıyorum ne ev işi biliyorum.
Türkiye, İngiltere’den nasıl görünüyor? İmajımız ne vaziyette?
- Türkiye algısında büyük değişiklikler, kırılmalar yaşandı. Maalesef daha negatif bir algı var birkaç sene evveline göre. Evet, ekonomide atılım yapan, bölgede güçlü, önemli bir aktör ama demokraside yerinde sayan, ifade ve basın özgürlüğünde ilerleyememiş bir ülke olarak algılanıyoruz. Ben Türkiye’nin, AB reformlarından uzaklaşmasından üzüntü duyuyorum.
Seni sevenler kadar sevmeyenler de var. Sevenler tamam da... Sevmeyenler seni soğuk, mesafeli ve çifte standartlı buluyorlar. ‘Batı için ayrı, Türkiye için ayrı tavır alıyor’ diyorlar... Ciddiye alıyor musun?
- Yapıcı ve iyi niyetli her eleştiriye değer veririm. Ama sırf eleştirmek için ya da kişiye saldırmak için sarf edilen sözleri önemsemem. Bu ayrımı yapmayı zaman içinde öğrendim. Çok haksızca eleştirenler olduğunda bile karşılık vermiyorum. Kimseye belden aşağı vurmuyorum. Kelimelerimi, kelam sanatını, yapıcı işler için kullanmak istiyorum; dedikodu, saldırı ve hakaret için değil.
Erkekte en beğendiğim özellik
Bir erkekte en beğendiğin özellik?
- Beyin. Zihin.
Bir kadında en beğendiğin özellik?
- Beyin. Zihin.
En sevdiğiniz erdem? Neden?
- Çalışkanlık. Ben tembelliği hiç sevmem. Atalet, tembellik, yerinde saymak... Bunlardan hoşlanmam.
Çocuklarına öğretmek istediğin en önemli şey?
- Özgüven, öz sevgi, sevgi.
9-10 yaşında çocukların başlarının kapatılmasına ne mi diyorum?
Başörtüsü meselesinde, sen hep özgürlükçü bir tavır takındın, reşit insanların giyimine kuşamına karışmayı doğru bulmadığını açıkladın. Peki 9-10 yaşındaki çocukların başlarının kapatılmasına ne diyorsun?
- Başörtüsü yasağına hep karşı çıktım. Yetişkin bir üniversite öğrencisinin başını örttü diye üniversite kapısından geri çevrilmesini adil bulmadım. Eleştirdim. Kadınların kamusal alana çıkmakta zorlandıkları ataerkil bir ülkede, kadınları daha da geri bırakmak anlamına geldiği için de eleştirdim. Ama ben burada temel bir ayrım yapıyorum. Benim için kriter “yetişkin birey”dir. Yani oy verecek yaşa gelmiş, kendi kararlarını veren insan. O yaştaki birey ne isterse onu giyer. Ama 9-10 yaşında çocukların başlarının örtülmesi çok farklı bir olay. Bundan büyük rahatsızlık ve endişe duruyorum.
İngiltere macerası ne kadar sürecek? Geleceğe dair plan yapıyor musunuz, yoksa akışına mı bırakıyorsunuz?
- Büyük kararlar almıyoruz. Küçük, karınca adımlarıyla hayatta yürümek daha doğru geliyor.
Orada nasıl bir çevren var?
- Benim oradaki hayatım genellikle sakin ve içe dönük. Bana kalsa hayal dünyasındaki hayali karakterleri “gerçek dünyadaki” insanlardan çok daha sahici buluyorum.
Paylaş