Eksik kalmadım

Benim suçum yok.

Fotoğraf müthiş, tahrik edici, heyecan verici...

İnsanın bakıp bakıp, yorum yapası geliyor.

Herkes de yaptı zaten.

Ben de bir yorum yapmasam eksik kalırdım...

Yapıyorum./images/100/0x0/55eb1acef018fbb8f8ab5b64

*

Hadi, bir kere de benim için bakın...

Bu üçlü fotoğrafta daha güçsüz, korunmaya muhtaç, peki daha direkt söyleyeyim, daha az iktidarlı duran kim?

İki erkekten hangisi...

Yaşlısı mı, genci mi...

Kadının birlikte olduğu yeni erkek mi, eskisi mi?

*

Kalıbımı basarım, pek çoğunuz kafadan Bruce Willis diyeceksiniz.

Ashton Kutcher’i daha havalı, daha güçlü, daha güvenli olarak değerlendireceksiniz.

Demi Moore, Bruce Willis’in eski karısı ya...

3 çocuğunun anası ya...

Ve onlar artık birlikte değil...

Demi Moore ise bir başka adamla, hem de tanrı gibi yakışıklı, genç bir adamla...

Üstelik kucağında...

Sarmaş dolaş...

Yürek mi dayanır?

Yazık adama. Acıklı durumda.

Cevabınızı duyar gibiyim:

"E tabii ki güçsüz duran, korunması gereken, iktidarı çizdirmiş olan Bruce Willis!"

*

Yok işte.

Değil işte.

Bence tam tersi. Bana kalırsa, burada, bu fotoğrafta bir tek iktidar var:

Bruce Willis.

Çünkü çok az insanın harcıdır bu pozu verebilmek, bu konumda olabilmek.

Çok az insanın harcıdır eski karısını, kocasını komplekse kapılmadan, bir nevi "paylaşabilmek."

"Benim iznim var, ona sarılabilirsin, onunla sevişebilirsin, onunla evlenebilirsin, biz artık sadece dostuz, eski karım senindir" diyebilmek.

Hem de bütün dünyanın gözünün içine bakarak, hafiften de bütün dünyayla dalgasını geçerek.

Budur iktidar.

Budur meydan okumak.

Gelmiş geçmiş bütün ahlak anlayışlarına kafa tutmak.

Bence bir şey ister...

Ama ne?

Onu da, siz bulun artık!



HAMİŞ:

Ama tabii, bence bu işlerin içinde başka gerçekler de gizli. Bir film promosyonu kadar basit ve yalın bir gerçek. Demi Moore ve Bruce Willis’in medyayı kullanma konusunda ne kadar profesyonel ve becerikli oldukları su götürmez. Geçenlerde, Willis’in bir röportajını okudum, günümüzde medyanın artık sadece gençlerle ilgilendiğini anlatıyordu, "Artık gergin tenlerin devri" diyordu, "Justin Timberlake, Jude Law gibi yeni adamlar, Paris Hilton gibi kadınlar..." Bir zamanlar Bruce aşağı Bruce yukarı iken, durum değişti. Türkçesi, Sharon Stone, yaşı ilerlediği için güzel olmasına rağmen, medyanın ilgisini kaybetmekten ne kadar şikayetçiyse, Bruce Willis de öyle. Ama ne yapalım ki, bu arada bir de filmi girdi vizyona. Die Hard 4. Eeeee? Bir şekilde kendinden yine söz ettirmesi lazım. İşte şu yukarıdaki fotoğraf var ya, o fotoğraf, biz yorumlar yaparak kendimizi parçalarken, Bruce Willis’in amacına hizmet eden fotoğraf oldu.

Başarılarının devamını dilerim!

Ne zaman yeni doğurmuş karısını

aldatan

bir erkek görsem


Ne zaman yeni doğurmuş karısını aldattığı için terk etmek zorunda kalan, ya da "Kusura bakma ben başkasına aşık oldum" deyip tüyen bir erkek görsem...

Üzülürüm.

Olay tanıdık gelir.

Ben bu filmi seyrettim derim

Sanki benim başıma gelmiş gibi.

Gelmedi ama ben de hamile kaldım ve çocuk doğurdum.

Onun gibi.

Sizin gibi.

Hepimiz gibi.

Yeni doğurmuş kadın, özel olarak incelenmesi gereken bir vaka konumunda. O, henüz kendi değil. Başka biri. Kendine gelmesi için de, en az 2 yıl gerekiyor. Bir mucize gerçekleştirmiş biri o. Bu mucizeyi ortaya çıkarırken de, bütün organlarının yeri değişmiş. Hormonları da öyle, kendinde değil. Yüzü de, bedeni de... Bakışları bile farklı ya. Onun zamana ihtiyacı var. Kendine gelebilmesi için. Çocuğuyla birlikte girdiği koza halinden çıkıp, yeniden eskisi gibi birey ve kadın olabilmesi için...

Ama şu var, asla eskisi gibi olmayacak.

Ama sakın yanlış anlaşılmasın, bu kötü bir şey değil, o daha güzel, daha farkında, daha iyi, daha derin, daha bilinçli biri olacak.

Hiçbir şey olmasa, birini korumayı öğrenecek...

Ona örtü olmayı...

Ama o, daha kozasından çıkmamışken, kelebek olamamışken, ruhu, bedeni ve beyni eski haline dönememişken, kocasının ona yamuk yapması, onu aldatması çok vahim bir şey.

O şu an şiş, içine su doldurulmuş naylon torba gibi.

Ödem içinde.

Üzerinde hem bir pervasızlık hali var çocuğundan ötürü, hem de hayata şaşkın ve şaşı gözlerle bakıyor.

Bebeğimle benim, yani bizim dışımızda ne oluyor diye.

*

Hayatın gerçeğidir.

Biz inkar etsek de, kabul etsek de.

Her erkek her kadını aldatabilir, aldatır.

Her zaman.

Bir tek istisnası var.

En azından benim kitabımda böyle.

Çocuğunu yeni doğurduğu zaman...

İşte o zaman kadını aldatmayacaksın, terk etmeyeceksin!

Bu ne biliyor musunuz bu?

Düello sırasında, hakem 10’a kadar sayarken, birinin erken dönüp ateş etmesi...

Böyle bir kalleşlik bu.

Delikanlıca değil.

Tamam kabul ediyorum, askerdeki adamı aldatmak da kötü. Ama bu ondan kötü. Ona bu fenalığı, o, bu dünyaya ait değilken yapıyorsun, o başka bulutların üzerinde dolaşırken yapıyorsun.

2 yıl sonra yapsan bu kadar koymaz.

*

Tabii olayda bir fecaat daha var:

O da, olayın kahramanı erkeğin babalık duygusunun gelişmemiş olması.

Ya da babalığa hazır olmaması.

Kendini sürekli genç, serseri, bohem ve hiç yaşlanmayacak zannetmesi.

Bu da ayrıca üzücü tabii.



HAMİŞ: Bu yazının hangi sebepten yazıldığını söylememe gerek yok herhalde.

Yasağın ne faydası var

Geçen gün bir haber vardı...

Bilmem dikkatinizi çekti mi?

İran’da televizyonda yayınlanan tüm dizi ve filmlere namaz kılma sahnesi koyma zorunluluğu getirilmiş. Karakterleri namaz kılarken gösterilmeyen dizi ya da filmler gösterilmeyecekmiş. Haberi internette okuduğum için gözüm hemen altındaki okuyucu yorumlarına ilişti.

Biri şöyleydi:

" E ne var yani?! Hollywood yapımı filmlerin hemen hepsinde de kilise veya ayin sahneleri var. Hepimiz güzel güzel seyrediyoruz, hiçbirimiz şimdiye kadar şikayetçi olmadık..."

Bir başkası:

"Bizde de müstehcen sahne olmayan dizi yok. Batılıların yaptıkları dizilerde kilise, vaftiz ve benzeri sahnelere gocunmuyor da, namaz sahnelerine mi gocunuyorsunuz? Vay benim memleketim vay."

Tabii "AKP’nin arka planını görmeyen ve onu liberal sanıp oy verenlere duyurulur" gibi karşı cenahtan yorumlar da vardı.

*

Amerika’da ya da orada ne olduğu, nasıl yapıldığı beni ilgilendirmiyor.

İran’da yapılmaya çalışılan şey felaket.

Bunun üzerine "Ne var yani?!" diye yorum da yapılmaz.

Çünkü efendim...

Herhangi bir konuda insanlar zorunlu tutulamaz...

Mecburiyet halinin olması baştan sakat.

Mecburen namaz sahnesi koyacaksın da, Müslüman olmayan Müslüman mı olacak?

İşte bu, yasakçı kafa.

Sen yasakladıkça insanlar yapmaya çalışırlar, kural budur.

Birinin rızası olmadan bir şey yapmak, yaptırmak kötüdür.

Nokta.

Eğer vaktiniz varsa, Atatürk Havalimanı’na gidip İran uçaklarından inen kadınları izleyin, örtünmek zorundalar ama o kadınlar uçak iner inmez, adımlarını Türkiye’ye atar atmaz, ilk iş örtülerinden kurtuluyorlar. Kaç kez gözlerimle gördüm...

Bu yasağın o insanlara ne faydası var söyler misiniz?
Yazarın Tüm Yazıları