Bazı insanlar vardır bana hep ilginç gelir. Bir farklılıları vardır onların. Gereksiz bir neşe ya da hüzünleri. Alın size bekçiler mesela. Saygıyla karışık bir ürperme hissederim.
Ama saat kulesi bekçilerine, deniz feneri bekçilerine, kilise bekçilerine, yazlık köşk bekçilerine, kale bekçilerine... Yani insansız yapıları bekleyenlere. Git gide, o yapıların birer parçası haline gelenlere. Zaman içinde onlarla bütünleşenlere. O taş yığınlarıyla uzuuun kışlar geçirenlere. Nasıl bir psikolojidir onların yaşadığı? Kaç kulaç derinliktedir onların yalnızlığı? Sadece o yapıların değil, o insanların da hikáyelerini merak ederim.
* * *
Adam, saat kulesi bekçisi. Günde bir kez o saati kuruyor, o anahtar sürekli cebinde, işini acayip ciddiye alıyor, saate de kuleye de gözü gibi bakıyor. Bir süre sonra, o saat kulesi, onun varlık sebebi.
Adam, deniz feneri bekçisi. Gözünü lacivert denize, dev gibi dalgalara dikiyor, yazın iyi de, ya insanların tatili bittiğinde, evli evine köylü köyüne gittiğinde, sular her zamankinden daha hüzünlü ve ürkütücü hale geldiğinde. O deniz feneri o adamın yalnızlık kafesi.
Adam yazlık köşkün bekçisi. Gitmiş artık evin hanımefendisi, çocuk sesleri yok, çimlerde top oynayan yok. Dev bir yapı, sessizlik ve sadece kendisi.
* * *
Tempo'nun haberini okuduğumda bir anda aklıma üşüşenler bunlardı. Ben ki eski dergiciyim, vız gelir tırıs gider, çok etkilendim bu haberden. Bir bekçi söz konusu olan. Özel bir bekçi. Adı Mehmet Kuşman. Van'ın Gürpınar İlçesi'ne bağlı Çavuştepe Beldesi'ndeki Sarduruhinili Kalesi'nin bekçisi. Ortaokul mezunu. MÖ 800'de tarih sahnesine çıkıp da ve MÖ 600 yılında ‘‘Benden bu kadar!’’ diyen bir uygarlığın günümüze bıraktığı mirası koruyor. Ama kaleyi yaptıran Kral II. Sarduriye'ye özel bir sempatisinin olduğunu zannetmiyorum. Hangimizin var? Allah aşkına, özel ilgi alanımız değilse hangimiz Urartlular'ı biliyoruz. Onlarla yatıp kalkıyoruz.
Üstelik bekçi Mehmet kiiiim Urartular kiiim...
Diyor insan değil mi?
Değil işte!
Bu adam, Mehmet Kuşman,‘‘Yalnızdım burada, çok yalnızdım. Özellikle de kış gecelerinde. Bir ben kalırdım, bir de bu kale!’’ diye diye, yalnızlıktan şikáyet ede ede Urartu dilini öğreniyor. Ve sonunda yeryüzünde bu antika dili konuşan ender insanlardan birine dönüşüyor.
Nasıl mı? İlk yıllar bol bol kitap okuyor, sıkıntıdan, çünkü in yok cin yok, insan ya kafayı yer ya kendini bir şeylere konstantre eder. O ikinci şıkkı tercih ediyor. Her eski uygarlığın başına gelebileceği gibi oraya da günün birinde kazı ekibi çıkageliyor. Bizimki onlardan yardım istiyor. Ciddiye almıyorlar önce, ama bakıyorlar ki adam ısrarlı, birkaç kitap veriyorlar. Ve başlıyor Mehmet Bekçi harfler üzerinde çalışmaya. Etrafı da yazıt dolu zaten. Vakti var. Ha babam çalışıyor. Öğreniyor ki, Urartu dili, İnguç-Çeçen dili ailesinden, önce o dillere vakıf olmaya yöneliyor, sonra da gerisi geliyor.
Kazı başkanı Afife Erzan Hoca'ya bir gün soruyor, ‘‘Çok mu zor Urartuca?’’ ‘‘Zor’’ diyor Hoca, ‘‘Ne yapacaksın?’’. ‘‘Öğrenmek istiyorum da...’’ deyince Hoca ‘‘Hadi ordan!’’ deyip bunu başından savıyor.
Belki de o yüzden inat ediyor bekçi Mehmet.
Oluyor mu sana bu dili konuşan dünyadaki 38 kişiden biri...
* * *
Mehmet Kuşman sadece Urartuca öğrenmekle kalmıyor, 10 Ekim'de Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde bir de sergi açıyor. Bir süredir yapıp turistlere sattığı, üzerinde Urartu tanrılarının adı yazılı objeleri sergiliyor.
O, insansız yapıları bekleyenleri hayal ederken beni korkutan lacivert yalnızlığı kötü emellerine alet edip, kendisini yoktan var ediyor...
HAMİŞ: Bu öykü beni olduğu kadar NLP uzmanı Cengiz Eren'i de etkilemiş olmalı ki, bu vakayı http://www.erenlp.com adlı sitesinde örnek model olarak incelemiş: ‘‘Çevresel yalnızlık Mehmet Kuşman'ı bir şeyler yapmaya zorluyor. Bu zorlamadan okuma davranışları doğuyor. Yani ya kalenin sınırlarına hapsolacak ya da hem kendinin hem de kalenin sınırları aşacak. İkinciyi tercih ediyor, Uratuca öğrenme isteği ortaya çıkıyor. Çıkıyor da, Urartuca öğrenmesinin altında yatan en önemli sebep ne? Kazı başkanının ‘Hadi oradan!' demesi! Kilit cümle bu. Sen kimsin ki Urartuca'yı öğreneceksin, çıkar bunu aklından manasına gelen bu cümle onu tetikliyor. Ve değişim başlıyor. Afif Erzen Hoca'ya bu yüzden teşekkür etmek gerekiyor. Sayesinde Mehmet Kuşman, sadece bekçi Mehmet olarak kalmıyor...’’